Demokrasiyi asla yaşayamamış, hukuk devleti olamamış ve uygarlığa katkısı olmayan bir sistemin sömürgesi olmak en şansız ve kanlı bir sömürge olma biçimidir. Bunların çözümü de işte böyle olur; hile, yalan ve kandırmaca… Çünkü bu devletin tarih boyunca bu tür sorunları diyalog yoluyla çözme geleneği yoktur. Bu anlamda biz Türk devletinden sahip olmadığı bir şey istiyoruz.
Her halk muhalifleri ve basınıyla birazda devletine benzer. Tüm değerleri elinden alınmış, anadilinde eğitim hakkına dahi sahip olmayan Kürt halkının en masumane savunmasına terör diyenler insanlığınız var mı, varsa tüm bu zulme nasıl tahammül ediyorsunuz? Gözleriniz, kulaklarınız var mı, varsa nasıl görüyor, okuyor ve işitiyorsunuz? Mesela Varto’da olup bitenleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Valilikle varılan anlaşma gereği Gerillanın geri çekilme karşılığında halka zarar verilmeyeceği anlaşmasına varıldığı halde kurşunlanmadık, yağmalanmadık halkın alın teri dükkân, işyeri bırakılmadı. Gözleriniz Kürt kızı Kevser’in, çırılçıplak soyulup sokakta teşhir edilen cansız bedenini görmedi mi? Gördüyseniz tepkiniz ne oldu? Hem türban, hemde kadın hakları için kıyamet koparanlar, en vahşi yöntemlerle katledilenler Kürd oldumu insanlığınızı yitiriyor musunuz? O halde hangi birlikte yaşam modeli? İşte insanlığınızın ve uygarlığınızın ölçüsü budur... Kürdistan’ın yaşam alanlarına, dağlarına, ormanlarına günlerce süren bombardımanlara sessiz mi kalınacaktı? Bu halk elbette ülkesine ve kahraman evlatlarına sahip çıkacaktı. Silopi’yi doğru okumak lazım; onurluca bir karşı duruştur Silopi, Gever, Farqin, Gimgim ve daha birçok ilçe ve kent… Kürd halkı sömürgeciliğin kadim Kürd ulusunu imha uygulamalarına karşı gelişidir. Elbette bir yerlerden başlamak ve itiraz etmek gerekiyordu. Dayatılan imha ve onursuzluğa karşı durmak ve öz yönetiminde ısrar etmek gerekiyordu.
Bu süreçte vekil olarak seçtiklerimizin önemli bir kısmı bu davaya ve direnenlere layık bir pratik politika ve duruş gösteremediler. Davayı sahiplenemediler ve açıklamalar pasif, geleneksel Türk politika üslubuydu adeta ve yaralayıcıydı. Oysa bu davanın ve bu halkın vekili olabilmenin de bir zorluğu ve ayrıcalığı vardır; hakkını vereceksin, halkın önünde cesur ve kararlı olacaksın.
Kendi Değerleriyle Özgür Yaşam Hakkı
Kürd Ulusal Hareketi barışçıl bir yöntem için 9 kez tek yanlı ateşkes yapmasına rağmen Türk devleti tüm bu iyi niyetleri en ağır savaş suçlarıyla suiistimal etti ve bunu fırsat bilerek imha siyasetini derinleştirdi. Bu saatten sonra Türk devleti mevcut anayasası, idari ve hukuku yapısıyla Kürdistan’da parçalan sömürgeci statüyü yeniden inşa etmesi eski statükoda devam etmesi mümkün görünmüyor.
Sakinelerin katledilmesi ve seçim boyunca miting ve toplantılarda bomba patlatma yoluyla birçok devlet terörüne rağmen barışçıl bir çözümümde Kürdler ısrar etmedi mi? Üç yıllık bir süreç boyunca küçük bir samimiyet dahi olsaydı anadilde eğitim hakkı tanınmaz mıydı? “Süreci” tamamen bir kandırmacaya dönüştürmesi yetmiyormuş gibi “Silahları bırakın” çağrıları yaptılar. Besledikleri IŞİD sürülerine karşı bir savaş varken, her gün onlarca kalekol ve askeri üsler ve mevziler yapılırken silahlar neden bırakılmalıydı? Tarih boyunca Türk sömürgeciliğinin yapısal olan imha ve soykırım yöntemlerinizde bir değişiklik oldu mu? Olmadıysa neye karşın silahlar bırakılacakmış? Bu kadim halkı kurbanlık koyun mu sandınız? Elbette direniş en meşru müdafaadır. Yok edilmek istenen bir halk için direnmekten daha meşru ne olabilir ki? Lice ve Hani köylerinden 90\'lı yıllardaki gibi saldırı haberleri geliyor. Askerlerin birçok köyde evleri ateşe verdiği, köyleri bombaladığı ve halkı taradığı haberleri geliyor. Silopi, Varto, Silvan ve Şemdinli başta olmak üzere Kürdistan\'ın birçok kentinde günlerdir katliam girişimlerinde bulunuyor.
Direnişten Başka Bir Yol Bırakılmadı
Tarihte ve günümüzde hiç bir halk savunmasız varlık sürdürememiştir. Güneyde Peşmerge olmasaydı bugün Güney Kürdistan’ın devletleşmeye gitmesinden söz edilemezdi. Rojeva’da direniş örgütlü olmasaydı Şengal’in akıbetine uğramaktan kurtulamaz ve uluslararası ne bir saygınlık ne de bir destek göremezdik. Kuzeyde Gerilla olmasaydı asimile olmuş, yarı ölüler gibi ucube bir halk olarak halklar mezarlığında lanetli yerimizi alırdık. 15 Ağustos atılımı ve sonraki direnişler aynı kararlılıktaydı. Zindan ve dağ direnişleri Kürd halkını adeta ölüm uykusundan uyandırdı. Sömürgecilik zindanlarda ölümcül uygulamalarla teslimiyet dayatılırken Mazlumlar, Kemaller ve Hayriler yaşamlarını feda ederek sömürgeciliği boşa çıkarırken Kürdistan davasının mutlak ama mutlak zafere ulaşacağını da biliyorlardı. Bu anlamda tarih herkese halk kahramanı ve önderi olma hakkını vermez. Bir de ihanetin girdabında olanlar var; uzun bir süreden beri Kürd kurumlarına sızmalar mutlaka baş edilmesi gereken başka bir yaramızdır. Bunlar ın özellikleri, Kürd kökenli ve keskin slogancı olmaları, en dürüst yurtseverleri bir biçimiyle ekarte etme, acil olanı değilde tali olanı ön plana çıkarma, bugün yarın devlet adım atacakmış, anlaşma sağlandı sağlanacakmış umutlarıyla kitleleri pasivize etmek gibi çeşit çeşit misyonları vardır ve yeteneklerine göre iş bölümü yapmışlardır.
İttifakların Doğru Kurulması
Koşullar ve bölgesel konjonktür değiştiği gibi özellikle duvarların yıkılmasından sonra Batı’nın değerler paradigması da önemli değişiklikler yaşandı, dost ile düşman listelerinde ciddi değişiklikler olmuştu. Bu anlamda Kürd Ulusal Hareketi Kürdlerin asıl emperyalistlerinin Türkiye, IŞİD-Arap ve İran emperyalistleri olduğunun gerçeğini teyit etmesi, seküler ve demokratik değerlere önem veren Batı’yı da müttefik görmeye başlaması tarihsel önemde bir gelişmedir. Bunun pratik örneğini Rojeva ve Güney Kürdistan’da yaşadık. Bu anlamda kararlı bir direnişin yanı sıra uluslararası müttefikleri doğru seçmek ve ulusal birliğe önem vermek şüphesiz kurtuluş sürecini hızlandıracaktır.
Batı, AKP’yi ve Erdoğan’ı müttefik olarak görmek istemiyor artık. Patriotların geri çekilmesi bir tesadüf değildir. Fakat Türkiye’nin NATO üyesi olması ve Batı’nın Türkiye’ye çok açıdan farklı yatırımları ve yine jeopolitik konumun öneminden ötürü Türkiye’yi gözden çıkarmaz fakat halkların direnişi ve sömürge konusunda çok tecrübeli olan Batı müttefik kabul edebileceği gücün kendisiyle ne derece samimi olup olmadığını ve sahip olduğu gücü de hesaba katar. Bu anlamda savaş sürerken nasıl bir sistem istediğimizden çok nasıl kurtulacağımız önemlidir. Kafa karışıklığı, algı bulanıklığı yaratacak çok teoriye de ihtiyacımız yok. Bu halk başka galaksilerdeki halklar gibi değil dünyalılar gibi her halk kendisi için ne istiyorsa onu istiyor. Demokratik Konfederalizm ve benzeri önermeler siyaset ve sosyoloji bilen herkesin mevcut koşullarda komşu halklarla uygulanacak bir sitem olmadığını, bunu isteyen komşunun da olmadığını görmüyor muyuz? Böylesi önermeler kurtuluş sonrası Kürdistan’ın içişlerinde geçerli hatta değerli olabilecek önermelerdir ve dünyanın onlarca ülkesinde zaten uygulanmaktadır.
Şimdi amansız bir direniş ve kurtuluş sürecindeyiz. Sömürgecilik bir samimiyet göstermek istiyorsa koşulsuz ana dilde eğitim hakkını hemen tanırdı. Bu anlamda imha siyasetinin dışında hiçbir samimiyet görülmüyor.2023 yılına kadar iktidar kalmayı hedefleyen AKP’nin tüm hayallerinin HDP tarafından altüst olması AKP’nin Kürdistan’da savaşı tırmandırıp milliyetçiliği körükleyerek bu projesini başarabilme ihtimali de sıfırdır, buna göre hazırlıklımıyız, değilmiyiz?
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.