Bilgide temel olarak düşünceyi esas alan öğreti idealizmdir. İdealizm, salt düşünsel olarak en iyi olanı hedeflemek ve ona ulaşmak değildir; yapısal estetik, yararlılık ve sağlamlılığı da esas alır. Salt sanat ve mimaride değil siyasette de bu olgu esas alınmazsa Ortadoğu toplumları gibi estetik dışı, yani tüm açılardan yaşanmaz, zevksiz ve çirkin kalınır.
Kürdlerin özgülünde görüldüğü gibi, kolonyalistlerin uygulamaları sonucu sömürge toplumların ruhu ve beyni dumura uğrar, tinsel ve yapısal konumları vasatın altında kalması da kaçınılmazdır. Onlar artık köledirler, ruhları ve beyinleri ile esaret altındadırlar tıpkı vatanları gibi. Onlar fırsat buldukça kendilerinden kaçarlar, çünkü konumları gerçekten utanç vericidir. Çünkü sömürge toplumlar vatanlarının yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynaklarını kendileri için kullanamazlar; işletme ve pazarlık hakları da yoktur. Onlar artık kendileri değiller, başkalaştırılmak istenen ruhları, beyinleri ve genleri üzerinde oynanmak istenen bir topluluğa dönüştürülmek istenendirler.
Bunlar bin yıllardan kalma tüm değerlerini yitirmek üzere silik, korkak ve boynu büküktürler. Bundan kurtulmak öncelikle sosyolojik ve antropolojik bilinç ile kişilik ve kimlik sahibi olmayı ve gelişkin toplumların sahip olduğu devletleşme düzeyine ulaşmayı hedef ve amaç edinmekle mümkündür. Bu anlamda ancak farkındalığı gelişkin bireylerin oluşturduğu örgütlenme, bilinç ile donanmış asi ruhlar, düşürülmüş onur tansiyonlarını yükseltebilirler.
Kuşkusuz bu iyiye ve güzele ulaşmak için ideal olanıdır. Kuram ise soyut bilgi anlamlarını içerir. Düşüncede ve sanatta soyutluk ufuk açıcıdır fakat gerçek dışıdır, özellikle siyasette ise intihardır. Örneğin “Özgürüm” demekle özgür olunamayacağı gibi. Çünkü bilgisizlik bir tür körlüktür gerçeğe ve özgürlüğe götüremez. İşte bu ideal olan değildir. Kimlik bilinci kendini tanımayı ve tanıtmayı içerir. Bu aynı zamanda varoluştur. Bu anlamda kimliksizlik ve esaret koşullarında hiç kimse "özgürüm" diyemez. Bu koşullarda kendini özgür hissetmek soyut olduğu gibi aynı zamanda gerçek dışıdır, yani kuramsaldır.
Bir halk devlet sahibi olmayı, uygar haklar düzeyine ulaşmayı, demokrasini tüm boyutlarıyla yapısal anlamda geliştirme yoluna koymayı, bunu bir sisteme dönüştürmeyi ulusal bilinç ile hedefliyorsa, özellikle hukukunu oluşturarak halkına ulusal ve evrensel haklarının meşruluğunu kavratıyorsa özgürleşmenin aydınlık yoluna girmiş demektir. Baskı koşulları ne olursa olsun öyle bir halk asimile olamaz ve egemen kolonyalist ulusların ham maddesi olmaktan da ancak böyle kurtulabilir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.