Selahattin Demirtaş;
“Biz AKP usulü başkanlık sistemini asla kabul etmeyiz. Barışın şartı başkanlık değildir ve böyle bir şey olamaz.
BDP eş başkanı olarak açık söyleyeyim: Anayasada özerk Kürdistan deseler (ve yazsalar), Kürtçe anadilde eğitim serbesttir diye açıkça yazsalar ve bunun karşılığında da anayasanın bir maddesinde başkanlık sistemi yazsalar, biz o anayasaya evet demeyiz…!!!”
Yine Demirtaş;
“Doğrudur, eğer derdimiz sadece Kürtlerin hakları olsaydı bir yolunu bulup Erdoğan’la anlaşabilirdik, ancak, diğer halkların sorunu çözülmezdi. Kimse kusura bakmasın biz demokrasi mücadelesi veriyoruz.”
Selahattin Demirtaş, 13 Haziran 2020 tarihinde sosyal medya hesabından yerel seçimler ile ilgili paylaşımlarda bulundu. Paylaşımda;
HDP’li üst düzey yetkililerin sürekli demokrasi ittifakı çağrısı yaptığını ve bu çağrının ısrarla çarpıtıldığını belirten Demirtaş, “HDP, yerel seçimlerde CHP veya İYİ Parti ile açık veya gizli hiçbir şekilde ittifak yapmamıştır. (Kürtler için hiçbir kazanım istemeden ve almadan, adeta “fi sebilil Kemalizm” – yani hiçbir çıkar gözetmeksizin, yalnızca Kemalizm’in “kutsal” faydası – için olsa gerek) Sadece bazı kritik büyükşehirlerde, (sözde) demokrasinin gelişmesi amacıyla, tek taraflı olarak CHP adaylarının desteklenmesi kararı almıştır” dedi. (ve Kürtlere çağrıda bulunmuştur)
https://www.indyturk.com/node/195406/siyaset/demirtaş-hdp-yerel-seçimlerde-chp-veya-iyi-parti-ile-açık-veya-gizli-hiçbir
Bu adaylardan biri de Kürtlerin desteğiyle İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığına seçilen Ekrem İmamoğlu idi.
Ekrem İmamoğlu, HDP’nin bu iyiliğine karşılık HDP’lilere teşekkürlerini ve de minnettarlığını belirtmek için kalkıp İstanbul’dan Diyarbakır’a geliyor. Başta Ahmet Türk ve HDP’li Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı olmak üzere HDP yönetimi onu karşıladı. İmamoğlu, kendince, HDP’li dostlarını hem memnun edecek, hem duygulandıracak hem de onurlandıracak yukarıdaki resmi onlara hediye ediyor. Ve böylece HDP’nin seçimde verdiği seçim desteğine karşılık, yani ona seçimi kazandıran desteğe karşılık daha değerli bir hediye ile karşılık vermiş oluyor.
Ekim 1989’da Paris’te düzenlenen \"Kürt Ulusal Kimliği ve İnsan Hakları\" konulu bir konferansa katılan, aralarında Ahmet Türk ve Mahmut Alınak’ın da bulunduğu (Erdal İnönü’nün başkanlığını yaptığı) SHP’den 8 Kürt milletvekilinin ihraç edilmesiyle, 7 Haziran 1990 tarihinde HEP– Halkın Emek Partisi kuruluyor. HEP ilk evresinde PKK’nin değil de Kürt milliyetçilerinin ağırlıklı olduğu bir parti idi. Daha sonra Abdullah Öcalan’ın talimatıyla PKK ağırlığını koyarak HEP’i ele geçirdi. Nasıl ki 1984 yılından beri, PKK Kürt silahlı mücadele ve sahasına hiç kimseyi ortak etmemişse, PKK’nin HEP’i ele geçirmesiyle beraber o günden bu güne tam 33 yıldır Kürt siyasi hareket ve sahasına da gerek kaba güç kullanarak olsun, gerekse de Kürt halkının milli duygularını kullanarak, okşayarak ve Kürt halkını yoğun propaganda etkisi altına alarak kendilerine siyaseten alternatif olabilecek bir oluşuma asla müsaade etmediler. Fakat 33 yıldır da ister milli değerler ekseninde olsun, ister sosyal ve siyasal eksende olsun, Kürt toplumuna yıkım ve sefaletten başka bir kazanımı olmamıştır. Hep boş vaad ve sloganlarla Kürt milletini oyalayıp durdular. Nitekim;
Selahattin Demirtaş;
“Biz AKP usulü başkanlık sistemini asla kabul etmeyiz. Barışın şartı başkanlık değildir ve böyle bir şey olamaz. BDP eş başkanı olarak açık söyleyeyim: Anayasada özerk Kürdistan deseler (ve yazsalar), Kürtçe anadilde eğitim serbesttir diye açıkça yazsalar ve bunun karşılığında da anayasanın bir maddesinde başkanlık sistemi yazsalar, biz o anayasaya evet demeyiz. Daha nasıl açık söyleyeyim ki…!!!”
(22.04.2013 tarihli Odatv.com)
Yine Demirtaş;
“Doğrudur, eğer derdimiz sadece Kürtlerin hakları olsaydı bir yolunu bulup Erdoğan’la anlaşabilirdik, ancak, diğer halkların sorunu çözülmezdi. Kimse kusura bakmasın biz demokrasi mücadelesi veriyoruz.”
(22.03.2016 tarihli İMC TV ve İlkehaber.com sitesinden)
Peki, Demirtaş, HDP ve PKK camiası, gerçekten bu kadar Kürtlerin geleceğini karartıp feda edecek kadar “Demokrasi” aşığı mıdırlar, yoksa bu tür söylemleri Kürtleri oyalayıp kandırmak için mi kullanıyorlar? Bence hiç de demokrasi dertlisi değiller. Çünkü eğer gerçekten “demokrasi” aşığı olsalardı, her şeyden önce kendi içinde demokrasiyi işletirlerdi. Şu ana kadar, Kürtler adına siyaset yapan HDP ve ondan önceki partilerin tümünde tek bir kere bile olsa, aday tespitinde Kürt halkının iradesi ve isteği söz konusu ve belirleyici olmamıştır. İşte HDP’nin ibretlik aday tespit yöntemi:
O zamanki seçimden önce, HDP\'nin aday belirleme yöntemi konusunda HDP üst düzey yöneticileriyle Abdullah Öcalan arasında şu diyalog oluyor:
Öcalan; \"Kim belirledi bu adayları?\" diye soruyor.
HDP\'li İdris Baluken de durumu kurtarmak için \"Seçim komisyonunun çalışmalarıyla belirlendi.\"
Öcalan; \"Kimdir bu seçim komisyonu? Kandil tarafından mı belirlendi, yoksa siz mi belirlediniz?\" deyip sorusuna cevap bekliyor. Bunun üzerine görüşme heyetinde yer alan (Öcalan tarafından PKK ve Kürtlerin onursal başkanlığına atanan) HDP\'li Sırrı Süreyya Önder de \"Kandil belirledi\" itirafında bulunuyor.
Aldığı cevaba inanamayan Öcalan, şaşkınlık içerisinde; \"Tamamıyla mı onlar belirledi? Parti meclisinde belirlenmedi mi bu komisyon?\" sorusu ile HDP\'lileri köşeye sıkıştırıyor.
İkinci itiraf da Pervin Buldan’dan geliyor; \"Hayır, Parti Meclisi\'nde ya da MYK\'da belirlenmedi\" sözleriyle HDP’nin demokrasi skandalı ortaya çıkıyor.
Öcalan; \"Sizde hiç mi onur yok\" sözleri ile HDP’de derdin “demokrasi” olmadığını bir çırpıda ortaya koymuş oluyor. Eğer HDP’lilerde zerre kadar Kürtlük ve Öcalan’ın deyimiyle “onur” olsa, bu olaydan sonra demokrasi sözünü bir daha ağızlarına almazlardı.
(Mezopotamya Yayınevi\'nin çıkardığı İmralı Görüşme Notları adlı kitaptan)
Kürt milleti, artık bunların dertlerinin Kürtlük olmadığını, Kürtleri kendi sol ideolojik düşünceleri için kullandıklarını fark etmeleri gerekiyor. Yoksa Kürtler’in sittin sene bu kullanılmışlıktan kurtulmaları mümkün değildir.
Peki, Kemalist Kürtlerin sol siyasetinin durumu bu iken, acaba Kemalist dindarların Kürt siyasetleri ne durumda?
Bakın 30.09.2017 tarihinde, Güney Kürdistan bağımsızlık referandumunu müteakip Erdoğan’ın saldırganlığı nedeniyle “(Allah katında) Sn. Erdoğan için geri sayım başlarken!” başlığıyla kaleme aldığımız yazımızda neleri ifade etmiş, neleri öngörmüşüz:
“Sn. Erdoğan şunu bilmeli ki, Kürt halkı onu iktidar yaptı. Kemalistlere karşı göğsünü ona siper etti. Ölümüne onu Kemalistlere yedirmedi. Eğer mütekebbir edasıyla Kürt halkının değerlerine ikide bir hakaret etmeye, Kürt halkının geleceğine ve kazanımlarına düşmanca yaklaşıp engellemeye devam ederse, muhtemeldir ki Kürt toplumu toplu olarak ondan desteklerini çekeceklerdir. Desteğini çeker çekmez kendisi hakkında iyi düşüncelere sahip olmayan Kemalistlerin kucağına düşecek. Ondan sonra da onu kurtaracak da olmaz.
On beş yıldır onu iktidarda tutanın Kürtler olduğuna bakmıyor. Kürtler 5 Haziran seçiminde birazcık desteğini ondan gevşetince nasıl da iktidardan düştü. Kemalistler ona diş gösterdi adeta ödü koptu, gece uykuları ona haram olduysa, Kürtler bugün daha fazlasını yapabilir ve yapacaklar da.
Kürt düşmanlığına yönelmesinin, toplu bir şekilde Kürtlerin desteğini kaybetmesine yol açacağından Erdoğan’ın zerre kadar şüphesi olmasın.
Erdoğan; \"Kürtler (yani Barzani) Irakta Kürt devleti kurma hayali kuruyorlar. Şüphesiz biz buna izin vermeyiz ve bu hayallerini kursaklarında bırakacağız,\" diyebiliyor.
Bunlar akıllarını yitirdikleri gibi galiba inançlarını da yitirmişe benziyorlar.
Bilmiyorlar ki rızık veren Allah’tır. İnsanı rezil de eden Allah’tır. Şeref ve izzet sahibi yapan da Allah’tır.
Adeta genine işlemiş Kürt düşmanlığına bakar mısınız!”
Konunun geniş anlatımı aşağıdaki makalede:
https://m.nerinaazad2.com/tr/columnists/yahya-munis/allah-katinda-sn-erdogan-icin-geri-sayim-baslarken-2
Peki, Kürtler açısında Kemalist Kürt solcular ile dindar Kemalistlerin durumu bu iken ve her ikisinde de Kürtler için bir hayır bulunmaz iken, Kürtler bu seçimde ne yapmalı ve nasıl bir tavır takınmamalıdırlar?
Burada Kürtler için iki tavır söz konusudur:
1– Kemalistlerin sözlerine kanarak Erdoğan’a cephe alan Kemalistlerin egemenliğine giren sol cenahtaki Kürtler, ismiyle müsemma Kemalist Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçilmesini, kendileri için ölüm kalım seviyede önemli görüyorlar. Bunu varlık sebebi olarak görüyor, hesaplarını ona gör yapıyorlar.
Peki, Kürt milleti ve geleceği için işin gerçeği böyle midir? Ben böyle düşünmüyorum. Hatta Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanması demek, en iyi ihtimalle, Kürtlere, Kürtlerin milli davalarına ve toplumsal geleceklerine (yıkım, sefalet ve toplu olarak asimilasyona uğramalarının dışında) 33 yıllık rutin Kürt siyasetinin devam etmesi demektir.
Nitekim Bir gazeteci Kemal Kılıçdaroğlu’na; “Kimileri Kürdistan’ diyor rahatsız oluyor musunuz?” sorusuna yanıt olarak “Kürdistan lafından ben de rahatsız oluyorum. Benim ağzımdan hiç bugüne kadar böyle bir şey duydunuz mu?” ifadelerini kullandı.
https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/231220216
2- Peki, ister askeri olsun, isterse siyasi olsun, Erdoğan’ın baskısından dolayı adeta nefes alamaz duruma düşen PKK siyaseti, Kılıçdaroğlu seçimi kaybederse ne olacak? PKK siyaseti açısından sonun başlangıcı olacaktır. PKK siyasetinin bitmesi ile siyaseten Kürtlerin önü açılır. Kürtler bu durumda dünyadaki dostlarını da arkalarına alarak, kendileri için yeni bir siyasi oluşumun arayışına girebilirler. Kürt halk tabanına dayanacak, aklı başında, olgun ve milli düşünen Kürt milleti için yeni bir siyasi temsiliyetin doğması mümkün olabilir. İşte asıl o zaman, Kürd’ün geleceğinde ve siyasetinde “her şey daha güzel olacaktır.”
Mesaj ve yorumlar için
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.