Öcalan–PKK proje ve planlamasının özeti olarak,
Öcalan:
“(Mücadelenin) başından beri benim (Kürtler için) böyle bir toprak koparma isteğim hiç olmadı. Yanımdaki insanların bu tür amaç taşıdıkları söylenebilir. Ama ben hep içimde bunları alaya aldım. Hatta (Türk) devlet(i) için tehlike arz eden bu düşünce sahibi insanları devletten çok ben bitirdim. (Türk) Devleti(ni) tehlikeli bir ortama sürüklemedim.
Devlet için tehlikeli olabilecek bir soruna (devlet adına) el atıp, devletin bu konuda duyarlı olmasına çalıştım. Kaldı ki bizim önderliğimizle bu soruna el atılmamış olsaydı, devlet daha büyük bir tehlikenin içine sürüklenecekti. Üstelik benden daha önce buna talip insanlar vardı. Ama bunları (biz) tasfiye ettik.” (Şubat 2002 tarihinde İmralı Görüşme notlarından)
Yazının ileriki kısmında Öcalan’ın bu sözlerine atıf yaparak döneceğiz İnşallah.
Son yüzyılda, Kürt kurtuluş mücadelesinde ideolojik, sosyolojik ve milli düşünce olarak mücadele sahasında iki çizgi öne çıkmaktadır.
Birincisi, geleneksel milli kurtuluşçu çizgi üzerinde yürüyen hareketler, İkincisi, temeli materyalizme dayalı,(evrensel sol değil de) geleneksel ve yerel sol karakterli ve Kürt milletinin kurtuluşundan önce, Kürt milletinin fıtrat ve toplumsal yapısına uyumlu olmamasına rağmen bu ideolojiye dayalı rejimi dayatanların mücadelesi.
Birincisi, kendilerini Kürt milletinin kurtuluşu için kullandıran, buna kendilerini adayan ve gerekirse gözünü kırpmadan kendini bu uğurda feda edebileceklerin mücadelesi, İkincisi ise, Kürt milletini kurtarma arzusu,gerçekten Kürt milletini ezilmişlikten ve sömürülmüşlükten kurtarıp, özgür bir birey olarak kendi kaderini tayin etme hakkını elde etmesi değil de, Kürt milleti üzerinde (dünya siyasetinde iflas etmiş, siyasi bir mevta olmuş ve bu nedenle medeni dünyanın siyaset bitpazarına düşmüş) hayalindeki çağdışı ideolojik rejimi kurmak ve özellikle bu rejimle Kürt milletini yönetmek, bu ideoloji çerçevesinde hayalindeki devrimini gerçekleşmek için kullanan ve gerekirse yine gözünü kırpmadan Kürt halkını da buna kurban edebileceklerin mücadelesidir.
Birincisinde asıl olan, Kürt halkının kurtuluşu ve çıkarı ön planda olmasına rağmen, İkincisinde ise, örgüt ve örgütü kuranların çıkarları ön plandadır.Şu anda bu iki çizginin temsilcilerinden biri KDP–Barzaniler ile diğeri PKK–Öcalan’dır. Bunun açıklamasına girmeden ve ileriki anlatımlarımıza da ışık tutacak ve konunun iyi anlaşılması için burada konuya uygun bir anekdotu anlatırsam iyi olur kanaatindeyim.
Geçmişte, kaybolan bir çocuğu iki kadın sahiplenmek ister. Kadınlardan birisi çocuğun asıl biyolojik annesi, diğeri ise çocuğu olmayan fakat bu vesile ile bir çocuk sahibi olmak isteyen bir kadın. Epey mücadeleden sonra konu mahkemede Kadı’nın önüne gelir. Her ikisinin de somut delilleri olmadığı için Kadı karar vermekte zorlanır. Kadı mahkeme heyetiyle danışmak için duruşmaya arar verir. Çocuğun asıl biyolojik annesini belirlemek için Kadı, şöyle bir karar verir ve sahici bir tavırla.
“Mademki ikinizde somut bir delil ortaya koyamadınız, o zaman çocuğu ikiye bölüp her birinize birer parça vereceğiz.” Bu dehşet karar karşısında sahte anne ses çıkarmazken, çocuğun asıl biyolojik annesi hemen iddiasından vazgeçerek
“çocuğu parçalamayın, çocuk karşıdaki kadının olsun. Yeter ki çocuğa bir şey olmasın” der. Kadının bu ifade ve kabulü neticesinde Kadı da çocuğunun bu kadına ait olduğuna karar verir.”
Son yüz yıl içerisinde, umumiyetle Kürdistan’ın her karış toprağında yapılan Kürt kurtuluş mücadelesine baktığımızda, nerede Kürtlerin kurtuluşu için bir umut ve bir ışık görülmüşse mutlaka orada ya Barzanilerin ayak izlerine rastlamakveya o ışığa Barzanilerin kaynaklık ettiğini görmek mümkündür. Hiçbir mücadelelerinde “kendilerine yontan,” mücadelenin merkezinde olup da Kürt milli davasını kendi çıkarına feda eden bir Barzani’ye rastlamak mümkün değildir. Fakat geleneksel ve yerelde kalan,Kemalizm aşısı ile aşılanmış bu sol ideoloji çerçevesinde Kürtlük siyaseti yapanların tümüne baktığımızda, neredeyse Kürtlüğü kendi çıkarı için kullanmayan ve gerekirse kendisine kurban etmeyen ne bir harekete ne de bir ferde rastlamak mümkün değildir.
Bunların tarihi pratiklerine bakacak olursak, Kürt kurtuluş mücadelesi, bunların tarihi ihanet ve vefasızlık örnekleri ile doludur. Kürt milletinin bunlardan ibretlik dersler alması için bazılarını burada açıklamamız gerekiyor.
Barzanilerin atalarından, dedelerinden ve babalarından devraldıkları ve yönettiği Kürt ulusal kurtuluş hareketleri, 1975’de İran Şahı ile ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in ihanetine uğrayarak başarısızlıkla son bulması üzerine, Barzanilerin çizgisindeki Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi yeni bir safhaya girdi. Barzanilerin ABD ile İran Şahı’nın ihanetine uğramasının neticesinde yenilgiye uğramaları ve baba Mele Mustafa Barzani’nin ölümcül kanser hastalığına yakalanması ile mücadele sahasının dışında kalması, Kürt milli kurtuluş mücadelesinden vazgeçtikleri anlamına gelmiyordu. Bu sefer mücadeleyi vekaleten, geriden izleyerek ve geriden destekleyerek sürdürmek istiyorlar. Bunun için adeta yeni bir taze kan için Celal Talabani’yi sahaya sürmek istiyorlardı. Yeni bir yapılanma ve bu yapılanmanın liderliği için Şam’da bulunan Celal Talabani’ye teklifte bulunmak istiyorlardı.
Bu esnada İran’da bulunan Mele Mustafa Barzani ve Oğlu Mesut Barzani’yi yenilgiden dolayı ziyaret eden,bundan sonrada onlarla beraber olacağını, onların emrinde olacağını beyan eden, eskiden beri Barzani çizgisinden sapmayan ve candan dostları olan Kurtalanlı Dervêş’ê Sado vasıtasıyla bu teklifi Celal Talabani’ye yapmak istediler. Mesut Barzani babasının onayıyla bu konudaki teklifini yazdığı bir mektupla Dervêşê Sado’yu bizzat Şam’a göndererek Celal Talabani’ye iletti. Mesut Barzani teklif mektubunda çok özet olarak ve mealen Celal Talabani’ye; “Kürt ulusal kurtuluş mücadelesini yeniden yapılandırmamız lazım, yapılandıracağız. Bu yeni yapılanmanın başına geç. Bizde sizi arkadan destekleyeceğiz” mealinde bir teklifte bulundu.
Talabani, Mesut Barzani’nin bu teklifini kabul edip teşekkür edeceğine, bu teklifi Barzanilerin acziyet ve güçsüzlüğüne yorumlayarak, tehditvari bir eda ile şu cevabı veriyor: “Bu yenilgi, Barzani ve KDP’nin feodalist, aşiretçi, burjuva, sağcı ve kapitülasyoncu Kürt liderliğinin acizliğinin yenilgisi\" olarak niteleyip eleştiriyor.
Talabani, Barzanilerin teklifini elinin tersiyle reddetmekle kalmıyor, mealen “Kürtleri Sosyalist ideoloji üzerinde örgütleyerek yeni bir siyasi yapılanmaya gideceğini, Kürtleri tarikatçı–dinci, feodal egemenlerin ellerinden kurtaracağını” söyleyerek Barzanileri tehdit bile ediyor.
Bunun üzerine Barzaniler bu sefer Sami Abdurrahman başkanlığında “Kiyada muakked” adında geçici bir yapılanmaya giderek Behdinan bölgesini kontrolleri altına alarak Talabanilerin bu bölgede faaliyet yapmasını engelliyor.
Kürt siyasetinin ilk sol versiyonu olan Celal Talabani ve onun kayın pederi İbrahim Ahmet’in durumu bu iken, 1970’lerde ortaya çıkan ve çıkışı aklı başında tüm Kürt aydınları tarafından şaibeli ve de her yönü ile karanlık olarak kabul edilen Abdullah Öcalan ve onun tarafından kurulan PKK’nin ortaya çıkışına ve onun çıkışıyla Kürt siyasetinin tarumar edilmesine gelince;
Abdullah Öcalan ve onun yapılanması olan PKK, ilk ortayaçıktığında, Kürdistan’ın siyasi sahasında tutunmak için var olan siyasi Kürt aktörleri acımasızca ezmeye çalıştı, “dört parça birleşik ve bağımsız büyük Kürdistan” şiarı–sloganı ile ortaya çıkışı, milliyetçi ve heyecanlı delikanlı Kürtlerin ilgi odakları oldu. Bu konuda epey öne çıkmayı da başardı. Onun bu başarısından dolayı olsa gerek,1980’lerin başındaki Kenan Evren darbesinden hemen önce, Öcalan’ın akıl hocaları onu uluslararası sahaya çıkarma gereğini duymuş olacaklar ki onu Türkiye muhalifi olarak bilinen Hafız Esed Suriye’sine yönlendirdiler. Daha sonra, Hafız Esed, 1982’de Irak (Güney) Kürdistan’ın kırsal kesiminin tamamını kurtarılmış bölge olarak kontrolünde tutan Barzanilerden Mesut Barzani’yi Şam’a davet eder. Kendisiyle görüşür. Görüşmede Abdullah Öcalan’dan bahseder. Kendisinden (Abdullah Öcalan’ı kast ederek) “bu delikanlı ile görüşüp kendisine sahip çıkmasını” ister.
Mesut Barzani daha Şam’da iken Abdullah Öcalan ile bir araya gelir. Öcalan kendisinden “Güney Kürdistan’da kendilerinin egemenliğinde bulunan bölgede kendileri için askeri eğitim kampı kurmasını ve buna ilaveten diğer konularda kendilerine yardımcı olmasını” ister. Mealen; “Eğer bu destek sağlanırsa, Türkiye’ye boyun eğdirecek bir örgütlenmeye gideceğimi taahhüt ediyorum,”der.
Barzani bunu kabul eder. Buna dair Barzani ile Öcalan arasında bir protokol imzalanır. Barzanilerin “kendisine ellerinden geldiği kadar yardımcı olacağını” sözü verir. İlk etapta, onlara eğitim ve barınmaları için yer verir–kamp kurar. Barzani kendilerinin uzantıları olan KDPT (Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi) vasıtasıyla, Türkiye Kürdistan’ında bulunan yandaşlarına da haber göndererek, “PKK’nin halk arasında yer edinmesini, silahlı mücadele için zemin oluşturmak, kırsalın kontrolü için halkın içerisinde yer edinmelerini sağlamak amacıyla KDP–Barzaniler bu bölgede örgütsel faaliyetleri sonlandırarak bütün taraftarlarını PKK–Öcalan’a yönlendirir.” Bu bölgenin (Botan bölgesinin) yabancısı olan PKK’nin bölgede taban bulmasına ve yerleşmelerine önayak olur halk arasında taban bulmalarını sağlarlar. Bunun bizzat şahidiyim.
Yani demek istediğimiz, PKK’nin Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın genelinde halktan taban bulması, özellikle silahlı eleman oluşturması, Botan bölgesinde ve Irak-Güney Kürdistan’da ki varlıklarının gelişmesi Barzanilerin sayesinde olmuştur. Ta ki 1986 yılına kadar güçlenip kendi ayakları üzerinde durup da tek başına başka güçler ile ilişki kurana kadar. Bu tarihe gelince, Barzanileri iktidardan düşürmek için Öcalan, Saddam Hüseyin ile ittifak kuruyor. Saddam, (Öcalan’ını kullanarak Barzanilerden kurtulmak hesabını yapmak istiyor) Öcalan’a; “eğer Barzanileri Irak Kürdistan’ından çıkarırsanız Kuzey Irak bölgesini senin egemenliğine veririz” diyor. Saddam burada Öcalan’ı bölgede Kürtlere karşı “Koç başı” olarak kullanmak istiyor. Öcalan, Saddam’ın bu teklifini kabul eder. Bunun üzerine Öcalan, Celal Talabani’yi Şam’a davet ederek, Kendisine “eğer ikimiz birlikte Barzanilere karşı birlik olursak, onları Kürdistan’dan çıkarırsak, Kürdistan’ın tek hâkimi sen olursun,” der. Celal Talabani, Öcalan’ın bu teklifine inanır ve hayatının en büyük hatasını yapar. Sonra bu hatasının farkına varır ve ancak Barzani ile işbirliği yaparak hatalarını tamir ederek böylece Barzani desteğiyle Irak’a cumhurbaşkanı olur. Gelecek yazımızda bunun detayını yazarız İnşallah.
Yazınınbaşındaki Öcalan’ın şu sözlerine dönecek olsak; “…(Türk) devlet(i) için tehlike arz eden dünce sahibi insanları devletten çok ben bitirdim. (Türk) Devleti(ni) tehlikeli bir ortama sürüklemedim.
(Türk) Devlet(i) için tehlikeli olabilecek bir soruna (devlet adına) el atıp, devletin bu konuda duyarlı olmasına çalıştım. Kaldı ki bizim önderliğimizle bu soruna el atılmamış olsaydı, devlet daha büyük bir tehlikenin içine sürüklenecekti. Üstelik benden daha önce buna talip insanlar vardı. Ama bunları (biz) tasfiye ettik.”
PKK, Türkiyeli bir Kürt örgüt olarak, 1970 ile 1980 yıllarında Türkiye için Kuzey Kürdistan’ın Kürt milli kurtuluşçu kişi, parti ve örgütleri nasıl ortadan kaldırmışsa, şimdi bölge devletleri için Barzanileri ve onların yönettiği Kürdistan federal devletini ortadan kaldırma çabasındadır. Fakat bunu başaramayacaktır. Çünkü Barzanilerin yürüttüğü Kürdistan projesi, ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi”nin merkezindedir.
PKK’nin, Irak ve İran hükümetlerine karşı, bu devletlerde bulunan Kürtlere yönelik (kurtuluşları için) bir projeye sahip olmaması, aksine bu devletlerde bulunan Kürtlerin başlatmış oldukları ulusal kurtuluş mücadelelerine köstek olması, PKK ile bu işgalci devletler arasında bir işbirliği olduğunu göstermektedir. Bu yerel devletler, PKK’yi hem bölgesel iç politika dengesini etkilemek için kullanmakta, hem de uluslararası sahada, ABD’nin Kürt–Kürdistan merkezli yeni dünya düzeninin “Büyük Ortadoğu Projesi” etabının akamete uğratılması, yani başarısızlığı için malzeme olarak kullanmaktadır. PKK, Kürt düşmanlarının elinde paha biçilmez bir malzemeye dönüşmüş bulunmaktadır. Burada PKK’li yetkililerin ağzından buna dair somut örnek sunmaya çalışacağım:
İran için, hiçbir kuşkuya yer vermeden PKK–KCK eş birinci başkanı Cemil Bayık şunu diyor:
“ABD, Kürtleri yanına alarak hem Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmeye çalışıyor, hem de İran’a karşı konumlandırmaya, harekete geçirmeye çalışıyor, fakat burada PKK engeli ortaya çıkıyor. Burada PKK engeli en büyük engeldir. PKK, ABD’nin bu projesine Kürtlerin bir bütün olarak bu koalisyona dâhil olmasını önlüyor. ABD bunu görüyor ve bu engeli ortadan kaldırmak istiyor…”
https://www.independentturkish.com/node/4826/haber/kck’lı-bayık-pkk-iran-karşıtı-koalisyona-engel
PKK–YBŞ Şengal’deki Komutanı, Şengal\'de önceleri Irak Devleti’nin güçleri ve yetkilileri, Barzani’nin başkanlığını yaptığı KDP Peşmerge\'nin korkusundan Şengal\'e giremiyorlardı! Şengal’e gelmesini biz sağladık. Biz hiçbir şeyi saklamıyoruz.
Bunlar Bağdat’tan Şam’a gidiyorlardı, Şam’dan Kamişlo’ya, onları oradan biz alıp Şengal’egetiriyorduk. Yani silahlı gücümüz YBŞ gidip onları getiriyordu\"
https://www.nerinaazad1.com/tr/news/actual/pkk/ybs-komutanindan-itiraflar-irak-gucleri-pesmergenin-korkusundan-sengale-giremiyo
PKK’nin Avrupa temsilciliği olan KNK yürütme kurulu üyesi Nilüfer Koç, katıldığı PKK’ye yakın bir TV programda (genel olarak Kürdistan’da ve özel olarak da) Güney Kürdistan’da iki Kürt çizgisinin çatıştığını, birisinin sınırların değişmeden toplumlara dayalı PKK’nin demokratik çözüm, bir diğerinin ise (Barzani’nin) Bağımsız Kürdistan devleti çizgisi olduğunu” belirtti.
https://www.nerinaazad1.com/tr/news/actual/pkk/knk-gerilla-sinirlar-degismesin-diye-savasiyor
İrtibat ve yorumlar için:
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.