Kürt Meselesinin Çözümünde,
Tarikat Şeyhleri ve Medrese Âlimleri, Aşiret, Hanedan Aristokratlar, Malbat ve Bölge Rihspîlerin, Geleneksel ve Modern aydınların Kürt meselesindeki rollerin açıklanması; Bu vesileyle meselesinin çözümünde yeni bir soluk, yeni bir umut,
Yeni, kalıcı ve güvenilebilir bir halk hareketi,
40’yılı aşkındır Kürt ve Kürdistan, büyük bir toplumsal yıkım, sosyal felaket ve en önemelisi de Öcalan / PKK üzerinde içten bir milli ihanetle karşı karşıyadır.
Yıllardır, PKK ve Kemalist derin devletin açık ve gizli belgelerine dayanarak, kendi arşivlerini araştırarak, bu konuda onlarca yazı yazarak, ihanetin somut versiyonlarını tüm boyutuyla kamuoyunun, özellikle Kürt milletinin önüne serdik.
Bu vesile şu kanata vardık; “Öcalan’ı tanımadan ve onun amacı bilinmeden PKK tanınmaz. PKK de tanınmadan ve onun amacı bilinmeden, şu anda (sözüm onlara) Kürtler adına siyaset yapan siyasi hareket de tanınmaz, onun hangi amaca hizmet ettiği de bilinemez ve böylece Kürtlerin başına bela olmaya devam eder.”
“Kürtlerin bihakkın PKK’yi bilip tanıdıkları kanaatinde değilim. Tıpkı Türker’in, Kürtleri tanımadığı gibi.” Bundan dolayı yıllardır, Öcalan ve PKK’yi gerçek yüzleri ve niyetleri ile Kürt milletine tanıtmaya çalışıyoruz. Bu günden itibaren Kürtler ile Türkler arasında özlenen ve zorunlu olarak olması gereken barışın nasıl sağlanabileceğini anlatmaya çalışacağız İnşallah. Bunun için (alternatifsiz diyebileceğimiz) bir proje çalışması yaptık. Bu günden itibaren bu projeyi bölümler hainde kamuoyuna sunmaya çalışacağız ve barışın sağlanması için de gereken organizasyonu üstleneceğiz de İnşallah.
Bu proje çalışma, Türkiye’de girift hale gelen Kürt sorunu ile ilgili, çözüme yönelik yeni ve farklı bir bakış açısıyla hazırlanmış bir proje.
Birincisi: Proje dikkatlice okunduğunda, konuya dair şimdiye kadar klasik söylem ve raporlardan farklı olarak; Kürt toplumsal yapısına, fıtrat, yaradılış, yapı, karakter, tabiat ve mizacına uygun, çözüme yönelik gerçekçi, makul, halk tabanına dayalı, yeni bir cephe ve pencereden özgün bir bakış açısı ile konu etraflıca ortaya konulduğu anlaşılacaktır. Hatta iddialı bir şekilde şunu net diyebilirim ki, bu çalışma, mevcut ortam ve şartlarda, Kürt halkını gövdesi Kürt, kafası Kemalist olan PKK”nın çözümsüz yöntemlerin inisiyatifine terk etmeden, sorunu çözecek tek alternatifsiz yoldur diyebilirim.
İkincisi: Bu çalışma, Medrese Âlimleri, Tarikat Camiaların önde gelenleri ve bunların tasavvufi tabanını merkeze alıp, buna ek olarak, Aşiretler, Hanedan Aristokratları, Malbat rihspîlerin harekete geçirip Kürt milletinin milli davasını sahiplenmelerini sağlamak;
Geleneksel ve Modern aydınların bilimsel çalışmalarını öncülüğünde Kürt meselesindeki rollerinin açıklamasını ve bu rollerini hayata geçirilmesini sağlamak;
Ve bu saydıklarımızın tümünün hassasiyetlerini gözeterek çözüm amaçlı hazırlanmış objektif bir Projedir.
Benim bu proje ile asıl amaçladığım şey, Kürtler arasında Kürt sorunu ile ilgili “Muhafazakâr-Demokrat” eksenli bir siyaset yapma zemini oluşturmak, bu toplumsal potansiyeli Kürt milletinin yararına kullanmak ve bu imkânı ortaya koyarak sorunu sağlam, gerçekçi ve objektif bir zeminde tahlil ederek, kalıcı bir çözüme kavuşturmaktır.
Burada asıl vurgulamak istediğim nokta şudur: Olgunlaşmış ve sağduyulu modern Kürt siyasetini de milli Kürt siyasetinin sözgeçisinden geçirerek çalışmaya katmak, geleneksel dini ve tasavvufi cemaatlere ait halk potansiyelinin gücünü de önemseyip bunu da doğru bir yöntemle harekete geçirip, Kürt halkının inanç ve fıtratına uygun ve bunu muhatap kabul edebilecek “muhafazakâr-demokrat” bir siyaset yapma imkânı ortaya koymakla, girift hale gelmiş olan Kürt meselesinin kördüğümünü çözmektir.
Göz önünde bulundurulması gereken diğer önemli bir husus da şudur:
Kürt mücadele tarihine baktığımız da, bu Kürtlerin mücadele tarihindeki ana akımı oluşturan Kürtler için hak isteme hareketlerin mücadelelerini hep, yukarıda izah ettiğim bu potansiyel üzerinde sürdürmüşlerdir.
Örnek olarak: Geçmişte, Azadi Hareketi kurulduktan sonra, harekete taban bulmak için kuruluşundan hemen sonra Şeyh Sait’i çağırıp hareketin başına getirmeleri gibi, Dersim’de de Seyit Rıza’yı, Mahabat’ta dini önder olan Kadı Muhammed ile Nakşibendi tarikatı şeyhi olan Şeyh Ahmet Barzani ve Molla Mustafa Barzanileri başa getirdiler. Irak\'ta Kürtler tarafından KDP kurulduktan sonra Molla Mustafa Barzani’yi bu hareketin başına getirdikleri gibi. Barzani hareketinin de çekirdek kadrosunun bu tabandan meydana geldiğini her kes bilir.
Yine Irak Kürdistan’ında sol olarak bildiğimiz YNK ekolünde mücadele edenlerin bile siyasetlerine taban bulmaları için, Soran bölgesindeki en büyük Kadiri Tarikatın postnişini olan Şeyh Hüsameddin Talabani’nin oğlu olan Celal Talabani’yi hareketin başına geçirmişlerdir. Projede beyan etmeye çalıştığım mevzunun, özellikle bu ihtiyaçtan dolayı teklif edildiğinin bilinmesini önemsiyorum.
Yapmamız gereken temel iş, Kürt kesimindeki Tarikat, Medrese, Mele ve dini cemaatlere ek olarak, Aşiret, Hanedan, Malbat, Aristokratlar ve rihspîlerin;
Kürt toplumun ortak sorunlarına karşı, özellikle Kürt meselesi konusunda duyarlı, fikir ve söz sahibi kılmaktır. Sorunların çözümü için bu kesimlerden “Ortak Akil İnsanlar Heyeti”ni oluşturup, kendilerinin bizzat mesuliyet yüklenmelerini sağlamaktır. Bunun için, Kürt sorunun çözümünü merkeze alan bir meclis veya merkezin kurulmasını da sağlamak kaçınılmazlığını ortaya koymaktır. Dolayısıyla, Kürt sorunun sosyal ve politik yönünün çözümü için “Kürt Toplum Sorunları Araştırma, Stratejileri Belirleme ve Çözüm Merkezi” adında bir STK veya merkez kurulmalıdır.
İnanıyorum ki ancak böyle gerçekçi bir yöntemlerle, halkımızı şu anki Kemalistlerin Kürt versiyonu ve Kemalistlerin taşeronu olan Apocu şer güçlerin elinden kurtarıp her medeni insan gibi hak sahibi yaparak, bölgeye huzur getirebiliriz. Dolayısıyla böyle büyük tasavvufi gücü hafife almamalıyız.
Bu konuyu örneklendirmeye kalkışırsak;
Şu iyi bilinmelik ki, Türkiye’de Sn. Receb Tayyip Erdoğan, 1991’demilletvekili seçiminde, İstanbul’da bulunduğu bölgede listede ilk sırada olmasına rağmen, seçimlerde tercihli sistem geçerli olduğu ve kendisini de kanıtlama imkânına o dönem sahip olmadığı için, bu seçimi kaybetmiş ve milletvekili seçilememiştir. Fakat 1994’de yerel seçimlerde, Sn. Erdoğan genel anlamda bilinen ve tanınan bir şahsiyet değilken, Ayni Erdoğan İstanbul’daki dini cemaatlerin itimadını kazanarak ve kendilerini onlara kabul ettirerek, nasıl İstanbul Belediye Başkanı oldu ise, yine 2000’lerin başında bunlarla beraber Anadolu’daki dini cemaatlerde, toplumun ortak sorunlarına karşı duyarlı olup, fikir ve söz sahibi oldular veya olmaları için kendilerini mecbur hissediler. Bunun da doğal sonucu olarak Ak Parti’yi iktidara getirmeye muktedir olabilmiştir ve o günden bu güne Ak Partiyi ve Erdoğan’ı iktidarda tutan güçte bu güçtür. Oysaki, söz konusu (İstanbul ve Anadolu’daki) bu tarikat ve cemaatlerin hepsi de Kürt bölgesindeki tarikat ve dini cemaatlerin uzantılarıdırlar. İstanbul ve Anadolu’daki cemaatler bu işi başarmışlarsa, neden işin kaynağını ve merkezini oluşturan Kürt bölgesindeki cemaatler bu işi başarmasın?
Üstelik bu yolu takip edip başarıları ispatlanmış ve geçmişteki büyüklerimizin tecrübeleri ortada iken… Örneğin, Yavuz Sultan Selim ile Kürtler adına Mevlana İdris-i Bitlisi arasında yapılan tarihi antlaşma gibi…
Bu tarihi örnekle, Mevlana İdris-i Bitlisi, Yavuz Sultan Selim ile Kürt beylerinin arasını bulup, 300 yıl sürecek sorunsuz Osmanlı-Kürt işbirliğinin temelini birlikte atarak bize en büyük örnekliği teşkil ettiler. Kürtlerde bu antlaşma ile kendi kendilerini yönetme imkanına kavuşmuştular. Bu tarihi örnek neden bu günde uygulanmasın? Bu uygulandığı takdirde hem Kürtler kendi fıtratına uygun emin ellere teslim edilmiş olur, hem de kardeşlik hukukunun gereği yerine getirilmiş olarak gerçekten Türk- Kürt gönüllü dostluğu da yeniden sağlanmış olur.
Bizim önümüzde bu mükemmel tarihi çözüm örnekler var iken komplekslere kapılıp başka örnekleri almaya gerek olmadığı kanaatindeyim.
Ben şu ortamda, (ki zaten Kürt düşmanları ile yaptığı çeşitli ittifaklarla tavırlarını ortaya koymuş,) dört parçada da Kürt davasının önünde en büyük engel ve ayak bağı haline dönüşmüş olan PKK hareketi, şüphesiz gövdesi Kürt olup ve Kürtlük ruhu taşımasına rağmen, kafası Kemalist düşünce ile doldurulmuş, Kürt’leri de bu ideolojiye göre dizayn etmek için bir üst akıl tarafından gönüllü olarak görevlendirildiğinden zerre kadar şüphe duymadığımız, bir ekip tarafından sevk ve idare ediliyor. Kürtlük samimiyeti içerisinde fedakârca hareket eden bu gövdeyi oluşturan halk ile yöneticilerin ayrıştırılması zaruret haline gelmiş bulunmasına inanan birisi olarak, PKK’sız ve ideolojileri aşan, tüm Kürtleri kapsayacak bir siyasetin ancak bu taban üzerinde oluşabileceğini söylüyorum. Bunu tartışmaya açmak da istiyorum.
En son söyleyeceğim şudur: Bazı ideolojik saplantılardan kurtulmamız gerek. Kürt halkının milli, ahlaki, dini ve çıkarı dışında kullanılmasına müsaade etmemeliyiz. Korkmadan elimizi taşın altına koyma iradesini göstermeliyiz. Şu da bir gerçektir: “Namuslu insanlar en az namussuzlar kadar cesaretli olmadığı müddetçe (bu Kürt) millet kurtulmaz.”
Devam edilecek
__________________________________________________________
İrtibat ve yorum için;[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.