“Bilindiği gibi I. Dünya Savaşı neticesinde İngiltere öncülüğünde Orta Doğu yeniden dizayn edildi. Yöre Halkının hemen hemen hiçbir katkısı olmadan (modern yöntemlerle sömürmek için, kimi yerlerde cetvelle) yeni haritalar çizilerek, çoğu aynı ırk, din ve kültüre sahip olmalarına rağmen onlarca devlet kuruldu. Kendi çıkarlarına uygun bir düzen, onlara lanse edildi. Bu düzenle Orta Doğu yüz yıla yakın bir zamanda sömürülebildi.
ABD eski düzenin tıkandığını, İngilizler ’in kurmuş olduğu düzen ve çizmiş olduğu haritayla artık Orta Doğu halklarının kendi çıkarına uygun bir biçimde idare edilemeyeceğini (sömürülemeyeceğini) anladı. Bundan dolayı ABD, bölgeyi bir yüz yıl daha kontrol altında tutabilmek için bölgenin eski mimarı İngilizleri de yanına alarak kendine göre bir şekillendirme ihtiyacını hissetti.
Bilindiği gibi şu anda ABD dünyanın hakimi olan tek süper güçtür. Kendisi de bu dünya hakimiyetini ilelebet sürdüremeyeceğini, 15 – 20 yıl zarfında ona bir rakibin çıkacağını bildiği için bazı tedbirler alarak dünyada yeni bir düzen kuruyor. Irak’a saldırı da bu düzenin bir parçasıdır şüphesiz. Belki de yapılacak bu harekat, “Yeni Dünya Düzeni”nin en önemli ilk adımıdır.
ABD, şu anda ileride kendisine rakip olabilecek (büyük bir teknoloji ve parasal birikime sahip) tek ciddi güç olarak Avrupa Birliği (AB)’ni görmektedir. AB birliğini sağlamlaştırıp savunma birimini de oluşturduktan sonra, ABD’ ye ciddi bir rakip olarak ortaya çıkacaktır. ABD’nin dünyadaki hegemonyasını sorgular konuma gelecektir. AB’nin, insanın mutluluğunu en büyük değer olarak kabul ettiği ve bunun için (bir nevi insani yaşantının manifestosu olarak da bilinen) kriterler oluşturdu. Zamanla bu kriterleri güncelleştirmeye de devam etmektedir. AB bu kriterleri kendine ilke edinerek ABD’ye bir alternatif oluşturursa, dünyada kendisine büyük bir yandaş grubu da bulur. Çünkü şu anki mevcut dünya düzeni (küçük bir mutlu azınlık dışında) insanları mutlu etmemiştir. Üçüncü dünya dediğimiz devletlerin vatandaşları yöneticileri tarafından baskı altında tutularak sömürülmektedir. Genellikle bu halklar, yöneticilerinin destekçilerini ABD olarak bilmektedirler. Bundan dolayı bütün dünya halkları arasında ABD’ye büyük bir tepki vardır. ABD’ de bu durumun farkına vardığı için hegemonyasını sürdürmek amacıyla yeni bir dünya düzeni kurmayı amaçlıyor. Başkası yıkmadan kendisi, kendisine bağlı diktatörleri yıkmayı, yerine çoğulcu bir demokratik yönetim kurmayı amaçlamaktadır. Bununla hem o halkların gönüllerini almayı, hem de halkı zenginleştirip tüketime yönlendirmeyi planlıyor. ABD, eğer dünya nüfusunun dörtte üçünü oluşturan yoksul ve tüketemeyen halklara ürettiği malları satamazsa çok yakın bir gelecekte 1929’daki “Büyük Ekonomik Buhran”a benzer bir buhranla karşı karşıya kalabileceğini biliyor ve bunun endişesiyle “Eski düzen”i bir an önce revize etmenin yolunu arıyor.
ABD ‘nin Irak’ a saldırmaktaki amacı elbette, Basra Körfezindeki petrolü ele geçirmektir. Fakat amacı ele geçirilen petrolü varil varil satıp kar etmek değildir. Yani buradaki kârı nakit para bazında değildir. Çünkü bu uğurda bir çırpıda on binlerce ölü ve 1 Trilyon Dolar harcamayı göze alıyor. Harcayacağı bu paraları, petrol satarak yirmi yılda karşılayamaz. Buradaki kazancı stratejiktir. Yani petrol kuyularının başını tutmaktır asıl hedefi. ABD’nin uzun vadedeki hedefi şudur: Petrolü kontrol ettikten sonra, gelecekte dünyada tüm petrol tüketicisi devletleri ve özellikle Avrupa Birliği’ne bağlı devletleri kendi isteklerine boyun eğdirerek muhtemel tek rakibini de daha doğmadan öldürmek. Zaten ABD’nin savaşla ilgili ısrarı ve aceleciliği, buna mukabil AB’ nin öncü devletleri olan Fransa, Belçika ve (Şimdi Rusya ve Çin’i de yanlarına aldılar) Almanya’nın muhalefeti bunun göstergesidir. AB, ABD’ye uzun vadede rakip olsa bile, petrolü kontrol ettiği için ABD’le baş edemez. Sadece AB değil, başka ülkeler de ileride rakip olma şansını kaybeder. Bundan dolayı, tüm dünyada savaşa karşı bu denli güçlü bir muhalefet oluşuyor. Yoksa Saddam kimsenin umurunda bile değildir.
Neden Körfez Savaşı’nda hemen hemen bütün dünya Irak’a karşı ABD’ nin yanında yer aldı da, şimdi muhalefet ediyor? Öyle ki Birleşmiş Milletler (BM) ve NATO gibi cemiyetler yok olmak pahasına da olsa muhalefetlerinden vazgeçmiyor. Bu, yukarıda anlattığımız durumun doğruluğunun kanıtı olmakla beraber, dünya devletlerinin bu sefer ABD’nin niyeti ve işin ciddiyetinin farkına vardıklarını gösteriyor.
BU SAVAŞTA KÜRTLERİN ROLÜ VE ÖNEMİ…!
ABD’ nin kuracağı “Yeni Dünya Düzeni” projesinin ana direği Kürtlerdir. Bunun nedeni de şöyle izah edilebilir:
Yarım asırdan beri ABD müttefiki olan devletlerin, müttefiklikleri (dostlukları) gevşemiş bulunmaktadır. Türkiye’nin her konuda ABD isteklerine karşı uzlaşmaz tutumu, ayak sürmesi, nazlanması ABD’yi çileden çıkarmıştır. Bu durum ABD’yi kendine daha muhtaç ve daha sadık müttefikler aramaya sevk etmiştir. Kuşkusuz ABD korumasına ve desteğine en fazla muhtaç olan halk şu an Kürtlerdir. ABD Kürtleri yanına aldığı taktirde, Kürtler vasıtasıyla hem İran, hem Türkiye hem de Suriye ve Irak’ı kendine boyun eğdirecektir. Kuracağı güçlü bir Kürt oluşumuyla İsrail üzerindeki yükün bir kısmını bu tarafa yönlendirerek hafifletmiş olacaktır.
ABD’ nin kuracağı “Yeni Dünya Düzeni”nin ana gövdesi Ortadoğu bölgesidir. İlk adımı da Irak oluşturacaktır. Bilindiği gibi Irak nüfusunun % 65’ini Şiiler, % 25’ini Kürtler kalan % 15’ini ise çeşitli ırklardan Sünnîler oluşturuyor. Şiilerin İran yanlısı olması hasebiyle ABD onlara güvenmiyor. Sünni Araplar da azınlıkta olmaları nedeniyle otoriteyi kuracak güçte değildirler.
Burada dengeyi sağlayabilecek Kürtlerdir. Kürtler Irak içerisinde en örgütlü ve en güçlü silahlı orduya sahip kesimdir. Üstelik de Sünni’dirler. Bir de bir korumaya muhtaç olmaları münasebetiyle ABD’ye en sadık olabilecek halktır. Kürtler vasıtasıyla Irak’ta denge sağlanabilir.
TÜRKİYE’NİN TEHLİKELİ OYUNU
Türkiye ABD’nin Irak’ a müdahalesini kendi güvenliği için hayati önemde tehlikeli görmektedir. Orada kurulacak bir Kürt oluşumunun ileride kendi bütünlüğünü tehdit edeceğini düşünmektedir. Çünkü Türkiye içerisinde eğitimsel ve kültürel haklarından bile yoksun 20 milyona yakın bir Kürt nüfusunun mevcut olması ve bu nüfusun ilerde Irak’taki Kürtler’ in oluşumundan etkilenerek ayrılmak istemesinden endişe etmektedir.
Türkiye’ deki yetkililer her ağızlarını açtıklarında, Irak’ta herhangi bir Kürt oluşuma izin vermeyeceklerini, Kürtlerin herhangi bir devlet oluşumu oluşturup Kerkük ve Musul petrollerine sahip olmaları durumunda bunu savaş sebebi sayıp saldıracaklarını söylemektedirler. Oysa Türkiye daima başka güçlerin kendi içişlerine karışmasından yakınırken başka ülkelerin içişlerine karışıp müdahale etme hakkını kendinde nasıl buluyor. Bunu da sorgulamak gerekmez mi? Ayrıca, her nedense onlarca yıldan beri Saddam’ın baskısında yaşayıp hiçbir hakka sahip olamayan Türkmenleri hatırlayıp sahiplenmeyen Türkiye, Kürt yönetimi söz konusu olunca, birden Türkmenleri keşfetmiş, Türkmen aşkı Türkiye’nin her yerini sarmış bulunmaktadır. Türkiye, “Türkmenler de hak sahibi olmalıdır” diye diretmeye başlamıştır. Sormazlar mı, “ Saddam, bırakın Türkmenlere özerklik vermeyi, varlıklarını bile kabul etmeyip onları inkar edip, imha politikası güderken, Türkiye Devleti neredeydi? Gazeteci Derya Sazak’ın anlattığına göre, 1. Körfez savaşından sonra Ecevit ile beraber Saddam’ı ziyaret ederken, korkak ve mahcup bir edayla “Türkmenlere bazı haklar verin” dediğinde, Saddam kendisine kızgın bir bakış attıktan sonra cevap vermeden onların yanından kalkıp giderken kimse bir şey dememişti. Petrol ve Türkmenler, Saddam’ın elindeyken kimse ses çıkarmazken, Kürtler söz konusu olunca Türkler bütün düşünce ve ideolojileri bir kenara koyarak tümü Kürtlere karşı ayağa kalkıyor ve Kürt karşıtı ifadeleri her gün her saat medyada Kürtler’ in gözüne baka baka söylemekten çekinmiyorlar; bu doğal olarak Kürtler’ in, Türker’in samimiyetinden ciddi şüpheye kapılmalarına yol açıyor. Devlet yetkililerinin bu davranışı Kürtler’ in içlerinde büyük bir kin biriktirmesine sebep oluyor. Şimdilik açığa vurmasalar da ileride büyük bir patlamaya sebep olabilir. Yani 15 yıllık PKK mücadelesinin yapamadığı ayrışmayı Türk devlet yetkililerinin açığa vurmuş olduğu Kürt aleyhtarı tutumu şu anda yapmış bulunmaktadır. Şu anda Kürtler arasında Kürt milliyetçiliği duygusu doruktadır. Türker’in bunu anlayabilmesi için kendilerini Kürtlerin yerine koyup olaya öyle bakmaları gerekecektir.
Bence Türkiye’nin Kürt devlet oluşumuna bu kadar nefret ve düşmanlık beslemeleri hem fazladır hem de çok tehlikelidir. Çünkü, eğer Kürt devleti kurulması bir uluslararası proje ise (ki öyle görünüyor), Türkiye’nin bunu engellemeye gücü yetmez. Yok eğer değilse Türkiye bu nefretane tutumuyla Kürtlerin milliyetçi duygularını kabartıp Kürtlerin, Türker’den nefret etmesine vesile olmaktan başka işe yaramaz.
Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinin, Türkiye’den daha fazla İran’a zarar vereceği aşikâr olduğu halde, neden İran’dan bir ses çıkmıyor da, Türkler, Kürtlere karşı nefreti kendine görev biliyorlar? Ve bunu çekinmeden her vesileyle açığa da vuruyorlar. Halbuki, Tarih boyunca Kürtler kara günlerinde daima Türker’in yanında olup onlara yardımcı olmuşlardır. Saddam’ın ataları İngilizlerle işbirliği yapıp Türkler’ in atalarını önden ve arkadan hançerlerken, Kürtlerin ataları, Türkler’ in atalarının yanında savaşıyorlardı; tarih buna şahittir.
İran bırak bu oluşuma karşı koymayı, himayesine almaya çalışıyor. Yarın Irak’ta Türkiye’ ye komşu bir Kürt federe Devleti kurulursa, Kürtler hem kendi devletlerinde, hem de, ağırlıklı bir şekilde Irak’taki merkezi devlette de söz sahibi olurlar. Ve Türkiye’nin şu andaki nefret dolu davranışlarını unutmayacakları için ilerde Türkiye ciddi zarar görebilir.
Türkiye’nin yapması gereken, tarih boyunca Kürtlerin, Türker’e yaptığı gibi, sevgi ve kardeşlik elini uzatmalarıdır. Yoksa çok geç kalınabilir. Bilinmesi gerekir ki; kendi hakkına saygı gösterildiği gibi, başkasının hakkına saygı göstermek insanlığın gereğidir.”
“Yahya Munis
GÖÇ DER
Göç edenler Derneği
Başkanı
16. 2. 2003 MERSİN”
NOT: Bu yazı, 2003 yılında, ABD Irak’a saldırmadan bir ay önce yani bundan tam 17 yıl 4 ay önce yazılmıştır. Ama güncelliğini kuruduğunu kanaatindeyim. https://212541.forumromanum.com/member/forum/forum.php?action=std_show&entryid=1045777903&USER=user_212541&threadid=2
İrtibat ve yorumlar için:
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.