PKK, Kuzey Kürdistan–Türkiyeli bir Kürt örgüt olarak, 1970 ile 1980 yıllarında, Kemalist Türkiye için, kişi, parti ve örgüt olarak Kuzey Kürdistan’ın Kürt milli kurtuluşçuları nasıl ortadan kaldırmışsa, şimdi bölge devletleri için, Barzanileri ve onların yönettiği Kürdistan federal devletini ortadan kaldırma çabasındadır. Fakat bunu başaramayacaktır. Çünkü milli bir perspektifle Barzanilerin yürüttüğü Kürdistan’ı kurma projeleri, “ABD’nin yenidünya düzeni”nin merkezi sayılan “Büyük Ortadoğu Projesi”nin merkezindedir.
PKK’nin, Irak ve İran hükümetlerine karşı, bu devletlerde bulunan Kürtlere yönelik (kurtuluşları için) bir projeye sahip olmaması, aksine bu devletlerde bulunan Kürtlerin başlatmış oldukları ulusal kurtuluş mücadelelerine köstek olması, PKK ile bu işgalci devletler arasında bir iş birliği olduğunu göstermektedir. Bu yerel ve işgalci devletler, PKK’yi hem bölgesel iç politika dengesini etkilemek için kullanmakta, hem de uluslararası sahada, ABD’nin Kürt–Kürdistan merkezli “yenidünya düzeni”nin“Büyük Ortadoğu Projesi” etabının akamete uğratılması, yani başarısızlığı için malzeme olarak kullanmaktadır.
Birinci Körfez savaşı bitiyor. Kürtler müttefik devletlerin Güney Kürdistan (Kuzey Irak) bölgesinde sağladıkları “uçuşa yasak bölge oluşturma kararıyla,”Kürtleri aşan ve Kürtlerin ellerinde bulunmayan (uçak gibi) ileri derecede ki silahlar devre dışı bırakılınca, yani iş insan gücü ve kahramanlığa bırakılınca–kalınca, Kürtler Saddam askerlerini Kürdistan’dan kovarak Güney Kürdistan (Kuzey Irak) bölgesinin hemen hemen tamamını ele geçirdiler.
Evet, 05 Mart 1991 tarihinde Güney Kürdistan’da Ayaklanma –Raperin başarı ile sonuçlanmış, Saddam yenilmiş, Kürt'ler Başur-güney parçasının büyük kısmında kontrolü sağlamıştı. Güney Kürdistan’da halk bu sevinci yaşarken, Kürdistan’ı işgal eden devletlerin rejimleri çok büyük bir telaş ve tedirginlik içerisinde sağda solda tedbir alma arayışları içerisine girmişlerdi. Bu mekanlardan biri de Suriye’deki PKK merkeziydi. Bu tarihte, Suriye’de bulunan PKK merkezinde olan biteni Dilşad Derkari’nin “PKK Kürdistan’a Neden Saldırdı?” başlıklı makalesinden aktarmaya çalışacağız.
Dilşad Derkari de PKK merkezinde olan bitenleri merkezde yetkili görevlilerden olan Salih adındaki kişinin anlatımıyla anlatmaya çalışmıştır:
“Yağmurlu bir sabah El Muhaberat (Suriye istihbaratı) elemanlarından bir ekip geldi, arkadaşlar Başkan Apo'ya götürdüler. Apo ile toplantıya girdiler. Muhaberat elemanları 3 kişiydi. İçlerinden biri Türkçeyi çok iyi biliyor, tercümana gerek yoktu ve Apo onlarla yalnız görüştü. Ne zaman gelseler tercümanlarını kendileri getirirler, görüşmenin içeriğinden haberimiz olmazdı. Toplantı 2 saate yakın sürdü. Ardından bir kaç üst düzey gerilla komutanını teker teker yanına çağırdı. Beni de çağırdı odasına.
Salih dedi, Kaç yıllık gerillasın 11 yıl dedim. Peki dedi gerillanın gücü nedir sence?
Başkan dedim gerillanın alamayacağı mevzi, yenmeyeceği ordu, hatta ülke yoktur. Yeter ki siz emredin. Bu sözüme çok sevindi. İşte dedi benim gerillam böyle olmalı korkusuz olmalı,
Başkan'ı iyi tanırdım. İtirazı sevmez böbürlenmeyi çok severdi.
“Peki dedi Irak'ı alabilir miyiz?”
Ben Saddam yönetiminden söz ettiğini zannettim.
Yardım alsak alırız ve çok iyi olacak Başkan dedim. Kerkük, Musul Bağdat'a kadar girsek, Kürtler bölgede büyük güç olacak, Talabani ve Barzani ile birleşip Kürtlerin kaderini değiştirebiliriz,” deyince, “Salih” dedi “sen anlamadın beni. Ben Başur’dan söz ediyorum ne işimiz var Kerkük Bağdat'ta. Neden Saddam ile savaşalım, Saddam müttefikimiz. Biz Talabani ve Barzani’yi ortadan kaldırıp Başur’a yerleşeceğiz.
Gelenler Hafız Esad’ın adamlarıydılar. Suriye gereken para ve silahı verecek. İran'da destek verecek bize. Saddam zaten böyle bir şeyi bekliyor. Savaşsız anlaşsak daha iyi olacak.
Önce Talabani ile görüşün. Savaşsız bölgeyi bize teslim etsin sonra sıra Barzani'ye gelecek.”
“Başkanım” dedim. Bu intihardır. Kürd’ü Kürd’e kırdırmak değil dizimize, kafamıza sıkmaktır.
İkincisi Talabani'ye diş geçiremeyiz. Talabani kabul etse bile. Değil biz, tüm Ortadoğu gelse Barzani diz çökmez, himayemiz altına girmez. Adamlar 1870 yılından beri ortalama 130 yıldır mücadele ediyor. İngiliz'lere, İran'a ve Arap'lara teslim olmadılar, bize hiç olmaz ve böyle bir savaşta kaybeden sadece biz değil tüm Kürtler olacak…” dedim. Fakat…,
Olayın devamı için linki tıklayın:
https://www.facebook.com/yahya.munis/posts/10217671225512124
Öcalan, kendi kurmaylarının tüm itirazlarına rağmen, onları değil de Suriye istihbaratını dinliyor. Uluslararası çekiçgüç koruması altına yeni girmiş ve kendi devlet kurumlarını kurmakla meşgul olan Barzani ve Talabani güçlerine saldırmayı kafasına koymuş. Bunun için hazırlıklara girme kararı alıyor. Yani demek istediğimiz; Barzani ile Talabani ittifak içerisinde ve uluslararası güçlerin denetiminde Kürdistan’ı kurmaya uğraşırken, Öcalan’da Suriye, Irak ve İran’ın kışkırtmaları ile kurulacak Kürdistan’ın yıkımı için plan ve ittifaklar kurma peşindedir.
Barzani ile Talabani Kürdistan özerk bölgelerini tahkim edip yavaş yavaş devletleşme kurumlarını kurmaya çalışırken, 19 Mayıs 1992 de Güney Kürdistan’da bulunan irili ufaklı tüm partilerin katıldığı Kürdistan tarihinin ilk parlamento seçimleri yapıldı. Seçimde Mesut Barzani partisi KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) oyların yüzde 51’ni alırken, Celal Talabani’nin başkanlığını yaptığı YNK (Kürdistan yurtsever Birliği) ise oyların yüzde 49’unu alıyor. Mesut Barzani, Talabani’nin muhalefette değil de hükümette yer alması için oyların yarı yarıya bölüşülmesi için Talabani’ye teklif götürüyor. Barzani’nin bu teklifi kabul ediliyor. Böylece Barzani ile Talabani arasında ortak hükümet kuruluyor.
Seçimlerden sonra ilk Kürdistan hükümeti kuruldu. Kurulan hükümetin ilk icraatı, Kürdistan federal devletinin kurulma teklifini Kürdistan Parlamentosuna götürmek oluyor. Parlamento da hükümetin bu teklifini kabul edip Kürdistan federal devletini ilan ediyor. Barzani ile Talabani öncülüğünde Güney Kürdistan’da Kürdistan Federal devleti ilan etmekle, Suriye’deki PKK merkezine kor ateş düşmüş gibi, Kürt halkının özgür iradesiyle yapılmış olan seçimle kurulmuş yeni parlamentonun bu yeni doğmuş devleti yıkmak telaşı sarıyor.
O tarihte, bizzat radyoda dinlediğim Öcalan Kürt federal devletinin ilanı hakkında (mealen) şöyle diyor: “ (Barzani ile Talabani öncülüğünde) Güney Kürdistan’da yapılan seçimi de ve ilan edilen federasyonunu da kabul etmiyoruz. Buna mukabil Zap’ta Bohtan–Behdinan hükümetini ilan ediyoruz.”
Öcalan’ın bu demeci ve söylemi üzerine, PKK’nin Kürdistan Parlamentosuna ve hükümetine karşı düşmanca tutumu gün geçtikçe tırmanmaya başladı. “13 Ekim 1992 de PKK ile Kürdistanî cephe (Bereyi Kürdistan) arasında ilk silahlı çatışmalar başladı. Çatışmaların başlamasından bir hafta sonra, Kürdistan parlamentosunda Doğu, Güney ve Kuzey Kürdistan’dan toplam 19 Parti'nin üst düzeyde katıldığı konu ile ilgili bir olağanüstü toplantı düzenlendi. Toplantıya katılan tüm Kürdistan'lı partiler, yüksek sesle bu savaşın bir an önce durdurulmasını istedi. Toplantıda hazır bulunan, Başkan Mesud Barzani ve Mam Celal Talabani Apo’nun evet demesi halinde bu savaşı hemen durdurmaya hazır olduklarını söylediler. Bunun üzerine Doğu Kürdistanlı örgütlerden üç yetkili (İKDP’nin politbürosundan bir kişi, Komala Zahmetkêşandan bir politbüro üyesi ve şimdiki PAK lideri Hüseyin Yezdanpena) Apo ile görüşmek üzere Suriye alanına gitti. Adı geçen üç Kürt lider Öcalan ile görüşmeye gitti ama Öcalan’dan gördükleri tutum karşısında büyük bir hayal kırıklığına uğradılar. Heyet, Öcalan’a Kürdistan parlamentosunda toplanan 19 Kürt örgütü ve Mesud Barzani ile Celal Talabani adına kendisi ile görüşmeye geldiklerini ve tüm partilerin talebinin bu çatışmaların bir an önce durdurulmasını istediklerini kendisine iletince, Öcalan, ayaklarına kadar gelen heyete şu şekilde cevap verir: "Gidin Mesud ve Celal'e söyleyin, o Kürdistanî cepheyi, Kürdistan parlamentosunu ve hükümetini feshetsinler ancak bu şekilde bu savaş durur, yoksa başka bir şekilde bu savaşın durması mümkün değildir.” Öcalan ile görüşmeye giden heyet, hayretler içinde kalarak, “sizin bu söylediklerinizi bugün artık Saddam bile onlardan istememektedir deyip görüşmeyi terk ediyorlar. O savaş aralık ayının ikinci yarısına kadar devam etti. Bu ihanet savaşında 3000 civarında Kürt genci anlamsız şekilde toprağa düştü.
Bu yılın aralık ayının ikinci yarısının ilk günlerinde Öcalan Özgür Gündem gazetesinde yaptığı bir açıklamada şöyle diyordu: “Biz bu savaştan korkmuyoruz, çünkü uzun zamandır bu savaşa hazırlanmıştık ama birilerinin bu savaşı durdurmasından korkuyorum." Ama Öcalan, açıklamayı yaptığı gün, akşam 17:00’de kardeşi Osman Öcalan BBC radyosu Türkçe bölümü haberlerinde “ateşkes istediğini Kürdistanî cephe yetkililerine iletiyordu.” Böylece PKK, Suriye ve İran’ın kışkırtması ve desteğiyle, Barzani ile Talabani’lerin oluşturmuş olduğu Kürdistanî cephe karşısında ağır bir yenilgiye uğrayarak adeta teslim olmayı kabul etmişti. Kurdistanî cephenin tüm şartlarını kabul ederek karargahlarını Kuzey (Türkiye) Kürdistan sınırında bulunan Hakurk’tan 120 kilometre daha içerisinde bulunan Kandil’de bulunan Zeri kampına taşıdı.
PKK Güney Kürdistan’da ki Kürdistanî cephe karşısında ağır yenilgiden sonra, İran adeta PKK’den umduğunu bulmayınca, bu sefer Barzani ile Kürdistanî cephe kuran Talabani’ye yöneldi.
Yukarıda değinmiştik. 1992’de Kürt tarihinde Kürtlerin ilk defa Kürdistan’da hür iradeleri ile parlamento seçimi yapıldı. Barzani partisi KDP seçimde oyların çoğunluğunu almış olsa da Barzani, Talabani partisi YNK ile oyları yüzde 50 yüzde 50 bölüştürerek ortak hükümet kurdular. İşin tuhafı bakanları böldüklerinde bakan kimde ise yardımcısı ötekinde olurdu. Bakan yardımcısının onayı olmadan bakan hiçbir karar alamıyordu. Bu nedenle sistem tıkandı ve yürümedi. Bundan dolayı Barzani, “sistem böyle yürümez, yeniden seçime gidelim, en fazla oy alan hükümeti kursun. Böylece yürütmenin önü açılsın,” dedi. Talabani, halkın özgür iradesi söz konusu olduğunda, halkın kendisine güvenmediğine inanmış olacak ki bunu kabul etmeye yanaşmadı. Atlayıp Şama gitti. Şam yönetiminin desteğine ek olarak Şam vasıtasıyla hem PKK’yi yedeğine aldı hem de tüm bu planlamaları beraber Viyana’da yaptıkları toplantılarda karara bağladılar. Bu karlar neticesinde Talabani, İran yönetiminin desteğini arkasına alarak Erbil’deki hükümeti devirdi, Parlamentoyu feshedip ele geçirebildiği tüm Barzani partisi KDP milletvekillerini ya tutukladı ya da kovdu. O zaman Şii olan Peşmerge bakanı vasıtasıyla Selahaddin kasabasında bulunan Barzani’nin karargâhı ve konutunu topa tutarak hem kendisini hem de ailesini yok etmeye yeltendiler.
Durumun bu safhaya geldiğini gören Mesut Barzani karşı atağa geçti. Bu İran planına karşı kendisi de ABD ile beraber karşı bir planı devreye sokmaya kalkıştı.
Bunun üzerine Barzani ABD'den yardım ister. Fakat ABD “Kürtler arasındaki silahlı mücadelede” taraf olmak istemez. Barzani de bundan önce KDP ile YNK ve PKK arasındaki çatışmada her iki taraftan binlerce Peşmergenin ölümüne mal olan “bira kuji” (kardeş kavgasının) tekrarını istemez. Fakat bu işin en az kayıpla çözülmesinin zorunluluğuna binaen tekrardan ABD'ye başvurarak bu hassasiyetini de aktararak bir formül bulunması arayışını sürdürür. Şöyle bir formül üzerinde anlaşırlar:
-Barzani, “Talabani'nin Saddam'dan çok korktuğunu, ona karşı koyamayacak bir yapıya sahip olduğunu” anlatınca, ABD yetkilileri; Mademki Talabani sana karşı İran ve PKK ile iş birliği yapıyor sen de bu oyunu bozmak için geçici bir süreliğine “Saddam’la iş birliği yap” diyor.
Barzani; “fakat Saddam'ın askeri kuvvetleri ABD’den çekindiği için uçuşa yasak bölge olarak ilan ettiğiniz bölgeye girmekten çekinir/giremez,” diyor.
ABD buna cevaben; “senin düşmüş olduğun bu kaotik durumdan çıkıncaya kadar bu planı uygulamana ses çıkarmayacağız” der.
Bunun üzerine Barzani İran'ın bu planına karşı Saddam'ı yardıma çağırır.
Saddam bu çağrıya karşı ABD'den çekindiğini söyler. Barzani buna karşı: “Sen asker gönder, ABD'ye söyledim, müdahale etmeyecek, belki bu vesileyle aranızdaki buzlar da erir” der. Bunun üzerine Saddam Erbil'e askeri güç gönderir. Talabani Saddam'ın tanklarını görür görmez, çok önemli belgelerin de içinde olduğu özel çantası ile karısı Hêro'yu bile arkasında bırakarak hızla Erbil'i terk eder. Barzani kuvvetleri, Saddam kuvvetleriyle beraber Süleymaniye'nin de aralarında bulunduğu Kürdistan bölge yönetiminin tamamını ele geçirirler. Talabani'yi de İran içlerine kadar kovalarlar. Böylece olabilecek en az zayiatla operasyon tamamlanmış olur.
Bu operasyon sonlanınca, ABD'nin ültimatom vermesiyle Saddam askeri güçlerini eski sınırına geri çeker.
İran ve PKK planlamasıyla Talabani darbesi, Barzani ile ABD’nin karşı planlamayla olabilecek en az zayiatla akamete uğratıldı. Kürdistan; İran, PKK ve Talabani şerrinden de kurtulmuş oldu. Ancak Kürtlerin tarihi düşmanı (Bekoyê le’in rolünü üstlenen) İngilizlerin ricası ve ara buluculuğuyla Talabani'nin tekrardan Süleymaniye'ye gelmesine izin verildi. Böylece mikrop yuvası tekrardan mikrop üretme fırsatı elde etmeye başladı.
Talabani bundan sonra da silahsız bazı huysuzluklar yaptıysa da zamanın ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, Barzani ve Talabani'yi Washington'a çağırarak onları kalıcı bir şekilde barıştırdılar.
Devam edeceğiz İnşallah
İrtibat ve yorumlar için:
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.