Romalı General Pompey’e atfedilen bir söz var: “İnsanlar doğan güneşe tapar; batan güneşe
değil.”
“Medeni dünyanın estirdiği rüzgâr, çok partililiği, kanunlar önünde eşitliliği, karşı taraftakinin
fikirlerine katılmıyorsan da özgürce açıklanmasına tahammül edilmeyi ve alabildiğine fikir
özgürlüğünü dayatıyor.”
Medeni dünya da durum bu iken,
Kürt cenahına bakacak olursak; Türkiye de ki hakim Kürt siyasetinin (demokrasi sözcüğünü
olabildiğine aşındırarak, ağızlarına sakız yapmalarına rağmen, Kürtlere dayattığı ise, Kürtlerin yüzde
doksan beşinin de ne olduğunu bilmediği, benzerlerinin tüm medeni dünyada bitpazarına düştüğü
Komünist sisteme benzer, Kemalist - Stalinist sol karmasından oluşturdukları Apoculuk diktatöryası
olan ucube bir sistemdir. Bir ara Doğu Almanya da buna benzer bir süreç yaşadı. “Eğer o sistem o
kadar iyi olsaydı içinde büyüyen Almanların canları pahasına Batı Almanya’ya sığınmasının sebebi
neydi o zaman?”
“Kürtlerin özgürlüğe ihtiyacı var. Bu ihtiyacı bütün Kürtler için en iyi kim temsil ediyor? Ayrıca
söyledikleri ile dünyadaki pratikler birbirine uyuyor mu? Bu ihtiyacı bütün Kürtler için en iyi kim
savunuyor veya o yönlü ürettiği projeler Kürt halkının büyük bir çoğunluğunu ikna edebiliyor mu?”
Kürtler bu sorulara aklıselimle düşünmeli, ince eleyip sık dokunarak cevap bulmalı. Şu anda pratikte
yaşanılanlar ne yazık ki özgür olmayan Kürdistan da Kemalistlerin egemenliğinde bulunan ve Kürtleri
kendi evinde bile rehin alınan Kürt siyaseti vasıtasıyla Kürtlere biçilen görev, Kemalistleri Türk
meclisine taşıma hamallığı görevidir ve vuku olan da bundan başka da değildir.
Bunun için Kürtler doğru ile yanlış arasında bir seçim yapıp ya kendine özgün ve özgür bir siyaset
oluşturarak kurtuluş yolunu bulacak, ya da başkasının emrinde köle misali güvensiz ve huzursuz bir
ortam olan Kemalistlerin hamallığını tercih edecekler.
Şu anda Kürt siyasetini egemenliğinde bulunduran Apoculuk sistemin, ilk önce Kemalistlerin Kürtlere
dayattıkları bir projesi olduğunu, daha sonra bu projeye kendi içlerinde Kürtleri barındırdıkları için
Kürt sorunları ile boğuşan Arapların Baas sistemleri ile İran Şiaları da vasi olarak bu Apoculuk sisteme
müdahil oldular. Ve bu üç devlet toplu olarak PKK’yi kullanarak Kürt ulusal kurtuluş mücadelesini
olabildiğince karmakarışık hale getirterek Kürtlerin işin içinde çıkılmaz hale getirdiler.
Nitekim Abdullah Öcalan kendisi için PKK’nin kuruluş amacını Kemalist derin Türk devletine anlatırken
şöyle diyor:
“Başından beri benim Türkiye'den bir toprak koparma isteğim hiç olmadı. Yanımdaki
insanların bu tür amaç taşıdıkları söylenebilir. Fakat hep içimden onları alaya aldım.
Hatta (Türk) devlet(i) için tehlike arz eden bu düşünce sahibi insanları devletten çok ben
bitirdim.
Devleti tehlikeli bir ortama sürüklemedim. Devlet için tehlikeli olabilecek bir soruna el atıp
devletin bu konuda duyarlı olmasına çalıştım.
Kaldı ki bizim önderliğimizde bu soruna el atılmamış olsaydık devlet daha büyük bir
tehlikenin içine sürüklenecekti.
Üstelik benden daha önce buna talip insanlar vardı. Ama bunları tasfiye ettik.”
( Şubat 2002 tarihinde Öcalan'ın Avukat görüşme notlarından )
Öcalan’ın yukarıdaki sözlerine baktığımızda şu sonuca varıyoruz: Demek ki PKK’nin ilk gönden beri
kuruluş amacının Kürtlere devlet kurmak olmadığını, öncelikle Kürtlere dayatılan PKK örgütünün,
“Hatta (Türk) devlet(i) için tehlike arz eden bu düşünce sahibi insanları devletten çok ben
bitirdim” demekle, samimi Kürtlük mücadelesini Kürtleri nasıl bitirdiğini, Kürt davasını manipüle edip
sulandırmak için, Kemalist Türk devletinin karanlık mahfilleri tarafında planlanmış bir yapı olduğunun
ispatıdır. Geçmişte olduğu gibi halen de Kürt düşmanları tarafından Kürt davasına karşı kullanıldığı ve
kullanılmaya da devam ettiklerini farkına varmamız, bunu Kürt kamuoyu nezdinde vurgulamamız,
bilmemiz ve kabul etmemiz gerek. Bununla beraber; PKK vasıtasıyla Kürt davasını karma karışık hale
getirdikten sonra sıra Kürt gençlerin beyinleri yıkmaya geldiğinde bakın Öcalan Kemalist derin Türk
devletine nasıl taahhütte bulunuyor:
Öcalan; “Geldim devlete katıldım. Kendi yöntemlerimle Kürtçülük konusunu Türkiye
lehine bitireceğim, ( veya manasızlaştıracağım. Artık bütün Kürtler olarak ) emrinize
gireceğiz. Yalnız PKK'ı değil, bütün Kürt kitlelerini genelde Türkiye ile bütünleşmeye
çağıracağım. Bunun için onların beynini yavaş yavaş getirmem lazım. İşte bu harika bir
yaklaşımdır” diyor.
( İmralı da Öcalan’ın Kemalist derin Türk devletine verdiği 2 saat 32 dakikalık görüntülü ifade videosundan alıntılanmış.)
Bu söylediklerimiz çerçevesinde olaya bakacak olursak, konunun en önemli yanı, Kemalist Türk derin
devletinin egemenliğinde bulunan mevcut Kürt siyasetinin iflas ettirildiğini anlamamız lazım. Bundan
böyle Kürt sosyolojisini, toplumsal gerçekleri ve fıtratını göz önünde bulundurarak, Kürt toplumsal
yapısına uygun, Kürt siyasetinde yeniden bir başlangıcın gerekliliğinin kabul etmemiz gerektiğidir.
Çoktan beridir bu durumu fark ettik. Bu ihanet projesinin yaptıklarından ders alarak yeni bir
yapılanma ile yeni bir oluşum için kulları sıvadık.
Değerli arkadaşlarımızla beraber başlatmaya çalıştığımız, yeni oluşumun, ulusal ve uluslar arası
desteğini arkasına alarak, yeni bir barış sürecini başlatmak için ve adeta bu iş için ana karargah ve
komuta merkezi işlevini göreceği, kurmaya çalıştığımız ve Türkiye'de yaşayan tüm Kürtleri;
Kürt Toplumsal Sorunları Araştırma, Strateji Belirleme ve Çözüm Merkezi adıyla Kürt
siyasetini yürütme merkezini kurma çalışmaları içerisinde iken, bilgi ve rızamız dışında beraber
çalışmaya kara verdiğimiz arkadaşlarımızın listesini ( yeni bir parti kuruyormuş gibi, hem de Ak
Partinin desteği ile notu da düşürerek) çarpıtılmış haberle basına sızdırıldı.
Fakat her şerde bir hayrın da olduğuna da inanıyorum. Kemalistlerin taşeronluğunu üstlenmiş
Apocuların dışında, hasret içerisinde kıvranıp bir kurtuluş umudu gözetleyen Kürt milletinden çok çok
olumlu tepkiler geldiğini, tüm dünyanın tersine 'batan güneşe tapan' Kürt siyasetinin iflasından
sonra, bu harekete çok ciddi umut beslediklerini bilmenizi istiyorum. Buna ilaveten Kürtlerin şimdiki
mevcut PKK/HDP siyasetinin iflası nedeniyle Kürlerin ne kadarda kazanmaya yönelik bir oluşum
beklediklerine de şahit olduk. Şimdiden kamuoyu tarafından bu çalışmamızın HDP'ye alternatif bir
konumda olduğunu, en azında olabileceğini kabulü yönünde Kürt milletinin zımnen kabul gördüğüne
/edildiğine de şahit oluyoruz. Bu hengameye rağmen bu konuda listedekilerden, yani ismi listede
yazılı bulunan değerli ve saygı değer şahsiyetlerden şu ana kadar tek bir kişiden olumsuz tepki almış
değiliz. Fakat isimlerini listeye yazdırmak için her kesim Kürt katmanlarından epey müracaatlar var.
Ve istekler büyüyerek devam ediyor.
Tüm bunlarla beraber biz bu davaya başlarken ne ben ne de hiç bir arkadaşımız tarafından 'yeni bir
Kürt partisini kurarım' ifadesi ne söylenmiş, ne tartışılmış ve nede amaçlanmıştır. Ben şahsen, ilke
olarak Kürtlerin parti siyaseti ile mücadele etmesine karşıyım ve her zaman da karşı olmuşumdur.
Çünkü her parti iktidarı hedefler ve en azında iktidarı hedeflemelidir. Türklerin bile iktidar olup
muktedir olamadığı bir Kemalist Türk devlette, Kürtlerin Kemalist bir devlet rejiminde iktidar olması
ve bu iktidarla hak elde etmesinin imkanı var mı? O zaman yapılması gereken; Türkiye Kürdistan’ın da
Kürt milletinin elinde alınmış medeni, İslami ve insani hakları için verilmesi gereken mücadele;
Tüm Kürtleri, din, mezhep ve ideoloji farkı gözetilmeksizin Kürt milli davası çerçevesinde 'Kürt
Toplumsal Sorunları Araştırma, Strateji Belirleme ve Çözüm Merkezi' adıyla bir platform
çatısı altında birleştirmek, bu gücü yine ideolojik düşünceleri ayırt edilmeksizin her türlü mevcut
iktidara ve olabilecek iktidarlara karşı kazanç amaçlı veya kazanca yönelik kullanmaktır.
Yani kısaca demek istediğimiz,hiç bir ayırım yapılmaksızın Kürtlerin yönünü doğan güneşe yönelik olmalıdır.
Batan güneşe değil...
Amaçladığımız çalışmalarımız hakkında da kısaca bazı bilgiler de verecek olursak;
Bu çalışmamızda ki Amaç Kürtlere kendi kendilerini yönetebilme alışkanlığı kazandırmak"
Türkiye'de yaşayan tüm Kürtleri, 'Kürt Toplumsal Sorunları Araştırma, Stratejileri belirleme ve
Çözüm Merkez' adıyla bir platform çatısı altında birleştirmeyi hedefliyoruz.
Merkezde, Alimler ve Meşyihler birliği merkezi, Siyaset ve strateji planlama merkezi,
Aşiretler birliği merkezi, Kalkınma ve ekonomiyi geliştirme merkezi, Eğitim ve Kültürel
faaliyetler merkezi, Sosyal yardımlaşma ve halkla ilişkiler merkezi, Basın-Yayın,
propaganda ve enformasyon merkezi, İşveren ve İş adamları merkezi, İş ve İşçi merkezi,
Gençlik ve spor merkezi, Kadın ve aile merkezi, Sağlık merkezi, Hukuk merkezi, Dış ilişkiler
ve diplomasi merkezi” gibi bölümlerinden oluşacak. Özetlesek; Eğitimden, Ekonomiye, Dış
ilişkilerden İdare ve Eğitim kültürel çalışmalara kadar birbirinden bağımsız 14 ayrı bölüm kurmayı
planlıyoruz. Her bölümün kendine göre ayrı bir yönetimi ve başkanı olacak ve başkanlar merkezde
temsil edilecek. Bununla Kürtlere kendi kendilerini yönetebilme alışkanlığı kazandırmaktır. Dolayısıyla
listede yer alan tüm isimlerle görüşmeyi hedefliyoruz ve listeyi onlarca katsayısına da çıkarmayı
hedefliyoruz. Oluşturacağımız bir heyet ile onlara teker teker misafir olacağız İnşallah.
Oluşum Kürt sorununu barışçıl yöntemlerle çözmeyi hedefliyor'
Bu Oluşumla Kürt sorununu barışçıl yöntemlerle çözmeyi hedefliyoruz. 'Bu oluşum barışçıl
yöntemlerle Türk hükümetinden ziyade etkin sivil kurumlarıyla Türk halkını muhatap alarak ve onlarla
diyaloğa geçerek, ölümlerin içinde olmadığı bir yöntemle Kürt sorunu çözüp, barışı sağlamayı,
toplumu mutlu etmeyi hedeflemektedir. Oluşum dini, sosyalist, liberal veya demokrasi mücadelesi
veren bir hareket olmadığı gibi, herhangi bir ideolojik hareket de değildir. Sadece Allah'ın doğuşta her
insan ve topluma verdiği insani haklarını, mazlum ve mağdur Kürt milletinin de almasını ve sahip
olmasını amaçlayan bir hareketti'
Kim iktidar ise yüzümüz ona dönük olacaktır.
Hiçbir siyasi partiyle kurumsal olarak bağlarımız olmayacak. Kürtlerin haklarını elde etmeyi amaçlayan
bir platform oluşturmayı hedefliyoruz. 'Biz doğan güneşe bakıyoruz, kim iktidar ise yüzümüz ona
dönük olacak. Kürt halkının elinden alınmış insani ve İslami haklarının elde etmek için herkes ile
pazarlık yapabiliriz. Biz bunun peşindeyiz. Muhatabımız hükümet değildir. Meclis'te 400 tane vekiliniz
olsa de konu çözülmez çünkü önce Türk halkının bu işe rıza göstermesi gerekir. Bunun için önümüze
üç plan ortaya koyduk. Birincisi; kendi kendimizi idare etmek, ikincisi; Erbil hükümetinin
desteğini almak ve üçüncüsü de; Türk ve Kürt dini cemaatleri işin içine katarak çözüme
katkı yapmalarını sağlamaktır. Bu konuda Türkiye'deki birçok dini cemaat ve muhafazakar sivil
toplum kuruluşlarıyla görüşmelerimiz oldu ve olmaya devam ediliyor. Onların bize söylediği “siz
hazırlığı yapın, biz sizinle ittifak kurmaya hazırız' şeklinde oldu.
Türkiye'de “Türk halkını çözüme hazırlayarak hükümetin bu konuda adım atmasını
sağlayacağız. Önce Türk halkı ikna edeceğiz o halk da hükümete çözümü dayatacak.
Kolektif akıl bu işi yönetecek ve çözecek'
Biz Türk halkı ile yeni bir barış sürecini başlatacağız. Süreç hükümetle değil Türk halkı ile
yürüteceğiz'
' Diyarbakır'da yüzbinlerin katılımıyla bir barış mitingi düzenlemeyi hedefliyoruz.” Yüzbinleri
bir araya getirme imkanımız var. Allah’ın izniyle biz bu sorunu çözeceğiz İnşallah. Bundan kimsenin
kuşkusu olmasın. Bu kadar net konuşuyorum. Bunun ilhamını almışım. Kimsenin hayal etmeyeceği bir
sürede biz bu işi çözeceğiz. Hem dünya, hem Türk halkı hem de hükümet bunu bekliyor. Ben bu işin
lideri değilim sadece kırtasiye sekreterliği ve sözcülüğünü yapıyorum. Burada bir kolektif akıl var.
O kolektif akıl bu işi yönetecek ve çözecek İnşallah'
İrtibat ve yorumlar için:
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.