Ak Parti 24 Haziran da yapılacak Milletvekili seçimi için göstermiş olduğu adayların profillerine baktığımız zaman, Ak Partinin Kürdistan'a veda etmeye niyetlendiğini gözlemlememek adeta mümkün değildir.
Ak Parti 2007 seçimlerinden sonraki son bir kaç seçimdir Kürdistan illerine profilleri düşük adaylar göstererek adeta Kürtlerin sabrını zorladı. En nihayetinde bu günkü seçime gelince Kürdistan'a veda için son noktayı koymuş gibi görünüyor.
Bir ara Sn. Davutoğlu, Irak Kürdistanı’nda Sn. Barzani’yi ziyaret ediyor. Ümmetçi bir düşünceyi hatırlatırcasına Sn. Barzani’ye şu teklifte bulunuyor; “Sn. Barzani, bildiğiniz gibi bütün Ortadoğu’da, özellikle bizimle sizin arasındaki sınırlar, ne bizim, nede sizin rızanızla çizilmiş sınırlardır. Bu sınırları ortadan kaldırmaya gücümüz yetmeyebilir. Fakat iki kardeş halk olarak gelin hep beraber emperyalistlerin bizim rıza ve onayımız dışında çizmiş oldukları bu sınırları kuracağımız ileri derecede ilişkilerle anlamsızlaştıralım” demiştir.
Kürt milletinin Ak Parti ve liderliğine bakış açısı Kürt fobisinden arındırılmış, Ümmetçi ve anti-Kemalist ölçüleri ile ilgilidir.
Davutoğlu’nun Sn. Barzani ile beraber çizmiş oldukları bu milletler üstü ümmetçi çizgi projesi ve Kürt -fobisinden kurtulma şeklindeki bir atılım elbette desteklenmeliydi. Ve Kürt milleti her seçimde bu bilinçle Ak Parti ve liderliğini daima beklentinin üstünde desteklediler. Çünkü son 200 yıldan beri Kürtler ne sıkıntılar çekmiş ise, bu Kemalist-ulusalcılığın hâkim olduğu yönetimlerden çekmiştir. Egemen uluslarda bu zihniyet yok edilmediği müddetçe, halklar arasındaki sorunlar da çözülemeyecektir. Bunu bilmemiz gerekir.
Egemen uluslardaki bu zihniyeti ortada kaldırmaya tek başına Kürtlerin gücü yetmeyeceğine göre, o zaman egemen ulusların içerisinde buna muhalefet edecek kesimi desteklemek gerekir. Nitekim bu süreç içerisinde, Ak Parti ve onun lideri Erdoğan, geleneksel ulusalcı siyaset çizgilerini aşarak Kemalist Türkiye şartlarında devrim niteliğinde adımlar attı. Bu adımlarla en güzel örnek şudur ki, Sn. Barzani’yi Diyarbakır’a davet etti. Davet esnasında Diyarbakır’da bizzat Erdoğan tarafından Sn. Barzani'yi halkın önünde Kürdistan başkanı olarak anons ederek Türkiye’nin 90 yıllık paradigmasını değiştirdi. Sonra bu ilişki, Sn. Barzani’nin Türkiye’de devlet başkanı protokolüyle karşılanmasını sağladı. Hak hukuk bazında ele alsak, Kürtlere yönelik yapılan değişim ve dönüşümleri sayarsam muhtemelen bunun için sayfalar yeterli olmayacaktır.
Fakat şimdi bakıyoruz ki, başkalarının telkiniyle ve üstelik içine sindirilmemiş telkinlerle bir yere kadar gidiliyor. Ufacık bir dürtü ile eski özüne dönülebiliyor. Kürt meselesinin çözümü için kendileri, hem “canı pahasına” (baldıran Zehir’i içmeği dahi göze almak gibi) hem de “siyasi hayatına mal olacak” riskleri göze alarak sarf edilmiş bunca emek ve çaba bir çırpıda yok sayılıp başa dönülebiliyor.
Eğer “İbrahim’i millet”ten “Türk Milleti’ne, “Ümmet çıkarından, Türklük çıkarına” dönüşüm olursa ve inanç, siyasal ve sosyal bazda geçmişini inkâr edercesine kendi mahallesini ve yaşam arkadaşlarını terke ederek, MHP lideri gibi kimin adamı olduğu beli olmayan karanlık bir adamın kuyruğuna takılıp onun ipiyle karanlık bir kuyuya inerse kuyudan çıkılmayabileceği gibi başa dönülmüş de olur. Bu durumda kendisine umut bağlayan Kemalist cenderesine kapılmış olan mazlum milletlerden Kürt milleti gibi, mazlum ve mağdur milletler de, kendine sırtını dönmekten sakınamayacağı gibi kendi kalplarında kendisine beslediği sevgiyi kalıcı olarak silmektende hiç bir beis görmezler. Büyük ihtimalle bu seçimde de bu tahakkuk edecektir.
“Türküyle-Kürdiyle,” (her iki kesimin kurmuş oldukları zımni ittifakla) mazlum Anadolu halkı adına, kurmuş oldukları devlet, Kuruluşunda hemen sonra Kemalistlerce çalındı.Bildiğim kadarıyla, Erdoğan ve arkadaşları Ak Partiyi kurarken, çalınan devletlerini geri almayı öncelikli birinci hedef olarak amaçladılar. Bu ittifak, kör-topal da olsa 2007 yılı seçimine kadar devam etti. Ve Kürt halkı (belirlenmiş bu umuda binaen) bu süreç içerisinde ezici çoğunlukla Ak Partiyi desteklediler.
Bundan sonra Ak Partinin bu konuda yalpalaması, başlatmış olduğu çözüm süreci esnasında seçtiği yanlış muhatap ve yanlış uygulamalar nedeniyle, Kürt halkı Ak Parti ve özellikle Erdoğan’la arasına mesafe koydu. Ta ki son anayasa referandumuna kadar.
Referanduma bu çerçevede baktığımızda, (Kemalistler tarafından çalınmış olan devleti geri almak için) bu referandumun Ak Parti ve özellikle Erdoğan ve Kemalist zihniyeti ortadan kaldırmak için (deyim yerinde ise) ölüm kalım mahiyetinde olduğunu kendileriyle beraber önünü görmeye çalışan Kürt halkı da farkındaydılar. Ve bütün siyasi yorumcuların ortak kabulüyle Kürtlerin verdiği ihtiyatlı destekle referandum kazanıldı. Neden ihtiyatlı diyorum! Çünkü Kürt halkının 1. Cumhuriyetin kuruluşundan ve bundan sonra gelen süreç içerisinde devlete güveni sıfırlanmıştı. Ak Partinin de 2007 yılından itibaren git gide devletleştiğini ve bu devletleşme esnasında müesses nizamdan etkilendiğini gürünce artık ona ve onun liderliğine şüpheyle bakmaya başladı.
Herkes bu desteği çeşitli yönleriyle yorumladı.
Kimisi, “Kürt halkı PKK siyasetini terk etti, sırtını döndü ve adeta PKK’yi defterinden sildi” demeye getirdiler. Ben şahsen o zamanda bu kanıda değildim şimdide değilim. Çünkü PKK’yi oluşturup ayakta tutan ve bu ayakta tutmayı sürdüren nedenler ortadan kaldırılmadığı müddetçe bu hayal gerçekleşmeyecektir. Derin Kemalistlerin kalıcı desteği bunun cabası!
O zaman, Kürt cenahında bu anayasa değişikli referandumuna verdiği destek nesin nesiydi?
Militan olmayan Kürt halkı, bu referandumda PKK’ye yan bakmaya başladı ve Erdoğan'ın dikkatini kendisine çekmek için, göz kırpmaya başladı. Yani Kürt halkı demek istedi ki; Türler ve Kürtler olarak, ortak kanlarımızla bu Cumhuriyeti kurduk. Fakat Kemalistler kurduğumuz bu Cumhuriyeti ikimizden çaldılar. Şimdi geri alma imkânı oluştu. Geri alma mücadelesinde sana destek vereceğim. Fakat benim payıma düşeni unutma. Yani Kemalistler gibi benim payımı çalmaya kalkışma. Kardeşlik ve özellikle ortaklık hakkını gözetle!
Erdoğan bu göz kıpmaya cevap vermedi, dikkatini Kürt halkına yönelteceğine MHP zihniyetini tercih etti. Kürt halkının fıtratına ve toplumsal yapısına uygun temsiliyetin oluşmasına yardımcı olacağına (sanki bilerek) Kürtleri PKK zihniyetine mahkûm etti.
Bence Kürtler bu seçimde kendisini PKK'ye mahkûm edeni kendileri de onu, yani Erdoğan'ın PKK'ye mahkûm edecektir. Olacak olan budur.
Bu ülkede, müesses nizamın banisi olan Kemalizm’e karşı, gerçek yerli bir ittifak kurulacaksa bu Türk faşistlerle, Kürt laik- Kemalistlerle değil de, ancak dindar Kürt halkı ile kurulabilir ve kurulmalıdır. Fakat gördüğüm kadarıyla Kemalist eğitimin yoğrulmasıyla zihinlere yerleşip kök salmış anti Kürt düşmanlığı buna müsaade etmiyor. Kişileri rahatlıkla ümmetçilikten faşistliğe evirilebiliyor.
Erdoğan şunu da iyi bilmesi gerekir, Kemalistler kendisine yar olmazlar. Kemalizm’in faşist versiyonu olan MHP’nin ipine sarılırsa, o ip onu büyük tehlikelere götürür.
İlaveten şu bilimsel sosyolojik gerçeği de bilinmelidir; “ezilen milletlerin milliyetçiliği onun kurtuluşunugetirir. Egemen milletlerin milliyetçiliği onları faşizme sürükleyip zalimleştirir.” Sünnetullah (yani Allah’ın kanunu) gereğince her zaman zalimin sonu felaket olmuştur. Hiçbir millet veya fert zulümle abad olmamıştır ve olmazda. Bunun bariz örneği, Türk milliyetçiliğin koskoca Osmanlı devletini parçaladığı gibi.
“Kendi düşen ağlamaz” deyimi gereğince geçmişten ders almayan milletler sürünüp batması da haktır.
Ak Partinin 24 Haziran Milletvekili seçimleri için ilan etmiş olduğu aday listelerine baktığımızda adeta Kürt oylarına ihtiyacım yok dediğini görmekteyiz. Daha önce milletvekili listelerinde yer alan ve Kürt kimlikleri ile temayüz etmiş az sayıdaki kişilerede listelerde yer verilmediğini görmekteyiz. Ayrıca listelerin açıklanmasından önce Ak Partiye oy veren muhafazakâr ve dindar Kürtleri temsilen sembolikte olsa bu kesimden kürtlük bilinci olan bazı kişilere yer verilmesi beklenmekteydi.Fakat listeler açıklandığında görüldüki bırakın bu kişilere yer verilmesini Kürtlerin yoğun olarak yaşamakta olduğu metropollerde Karadenizli ve Türk Milliyetçilerinin liste başlarına yerleştirildiğini görmekteyiz. Doğu ve Güneydoğu illerine de baktığımızda, illerdeki nüfus oranlarına bakılmaksızın çok sayıda Türk ve Arap adaylarla listelerin doldurulduğu görülmektedir. Bu bölgelerdeki listelerde yer verilen ve Kürt kökenli olan adaylarında özellikle kürtlük bilincinden yoksun fikri hiçbir endişeleri olmayan, isimlerin tercih edildiği açıkça görmekteyiz. Bütün bunlar şunu açıkça ortaya koymaktadırki Ak Parti adeta bu listelerle Kürtlerin oyuna ihtiyacım yoktur demiştir.
Bizden kendisine hatırlatmamız olsun!
Ha, bildiğini devam ettirirse ve bunun ısrarcısı olursa, bize düşen de, güle güle demektir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.