Türkiye’de gün geçtikçe girift hale gelen, Kürt milletinin geniş halk desteğini arkasına alan ve PKK siyasetine alternatif olacak, milli, demokratik ve muhafazakar bir siyasetin bir türlü ortaya çıkmaması nedeniyle, çözümsüz gibi görünüp, herkesi umutsuzluğa sevk eden Kürt meselesinin çözümü için bu dizi yazılarımızla ideal bir çözüm önerisi sunacağız İnşallah. Bunun için referans noktamız son dönemlerin içi boş kardeşlik edebiyatı değil, tarihi gerçekler olacaktır. Ortak tarihimizde yer alan Malazgirt, Yavuz Sultan Selim ile İdrisi Bitlisi, I. Dünya Savaşı ve sonrasında Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında kurulan ittifaklar gibi 4. bir ittifak; bu kez iki halkın eşit hukukunu gözeten Türk-Kürt ittifakının sağlanması için yol haritasının şöyle olmasını öneriyoruz:
Bu konuda yapılacak çalışmanın (kısa başlıklar halinde) üç ayağı olmalı.
Dini Yönü: Bununla tarihteki geçmiş ilk iki ittifakın geleneğine uygun olarak, her iki halk arasında barışın sağlanıp iki halkın da rızasına dayalı oluşmuş ittifak silsilesinin dördüncüsünün de bu sağlam temel üzerine kurulması amaçlanmaktadır. Bu temel üzerinde kurulan ve kuruluş ilkelerine sadakat gösterildiği müddetçe bu ittifaklar daimi ve uzun soluklu olmuştur. Tarihte defaten görülmüştür ki bu manevi ve doğal ittifakların ruhuna aykırı hareket edilmesi ile içinden çıkılmaz sorunlar doğmuştur. Kurtuluş savaşı esnasında yapılan üçüncü ittifakta yakalanmış olan fırsatların cumhuriyetin kuruluşundan sonra, verilen sözlerin tutulmaması ve bu aldatmayı da büyük marifet olarak kabul eden zihniyetin (Kemalizmin) egemen olmasıyla heba edilmesi, bunun bariz bir örneğidir.
İttifakın Sosyal ve Siyasal Yönü: Dördüncü ittifakın zeminini oluşturacak bir başka yapı da, her iki tarafın da halk nezdinde itibar sahibi olan din, sanat, siyaset ve ilim alanında öne çıkmış saygın şahsiyetlerin bu kronik sorunun çözümü konusunda kardeşlik ve birlik-beraberlik temeli üzerinde ittifak arayışlarının başlatılması. Bir ve beraber yaşama arzusunun temelini atacak olan bu inisiyatif halkın bütün kesimlerinin kabul edebileceği bir gelecek inşasının projesini oluşturmak ve bu yönde bir yapı tesis etmek.
İttifakın Temsiliyet ve Bölgesel Yönü – Tarihte toplumsal ve siyasal sorunların vukuunda sürekli olarak karşılaştığımız durumlardan biri de, din adamlarının sorunun çözümü konusunda inisiyatif almasıdır. Bunun en güzel örneklerinden birini oluşturan Mevlana Halid-i Bağdadi’dir. Bu tamamen sivil dinamiklere dayalı toplumsal sorun çözme yöntemi Kürt toplumunda çok yakın tarihe kadar bir tür kanaat önderi diyebileceğimiz “Rıh-sıpi”–Aksakallı– ve “civat” dediğimiz Şeyh, Mele, aile büyüğü vesairelerin bir arada bulundurulması, sürecin bu kişi ve kesimler tarafından sürdürülmüş olması. Ancak son 20-30 yıllık süreçte maalesef bu tarihsel gerçekliği olan kanaat önderlerin yerini, Kemalist–laik-seküler rejimin ürettiği yanlış politikalar sonucunda toplumsal dokuyla uyuşmayan seküler-sol zihniyet almaya çalışmıştır. Bu yeni dönüşüm Kürtlerin, özellikle de genç kesiminin, büyük oranda seküler bir yapıya dönüşmesine yol açmıştır.
Ancak toplumun genelinde bu seküler yapının kabul görmediği ve hala halkın nezdinde söz konusu kanaat çevrelerinin oluşabilecek 4. ittifakın toplumsal zeminini oluşturma potansiyelinin varlığı da inkâr edilemez.
Buna istinaden, denilebilir ki Kürtler arasında Kürt sorunu ile ilgili Muhafazakâr-Demokrat eksenli ve Ak Partiye de partner olabilecek bir siyaset yapma zemini oluşturma ve böyle bir imkânı meydana çıkartmak mümkündür.
Şimdi yukarıda kısa başlıklar halinde verdiğimiz konuları, tarihteki uygulamaları ile açmaya çalışalım:
Çalışmanın dini yönü bölümünde; “Kürt meselesinin çözümünde tarikat, medrese ve âlimlerin rolü” başlığında hazırlamış olduğumuz raporda belirttiğimiz gibi, 19. yüzyılda Osmanlı Devleti içeride ve dışarıda çok sayıda huzursuzluklarla mücadele ettiği bir dönemdi. Bu dönemde devlet toplumsal ve sosyal huzursuzlukların ve sorunların çözümü için, Şeyhülislamlık kurumu bünyesinde tarikat şeyhlerinden oluşan “Meclis-i Meşâyih’i” 1866 yılında resmen kurdu. Bu meclis karar verme yetkisine sahip olup, özerk ve icracı bir meclis olmuş, imparatorluğun her bölgesindeki sorunlara müdahale edebilecek kapasiteye sahip olabilmek için çeşitli bölgelerde şubelere sahip olmuştu.
1866 yılında kurulan bu meclis, tam 50 yılı aşkın (Cumhuriyetin kuruluşuna kadar ) başarı ile faaliyetlerini sürdürmüştür.
(Osmanlı’da Devlet Tekke Münasebetleri – Meclis-i Meşayih – Doç. Dr. Zekeriya Akman –Elips kitap Yayın)
Günümüzde de buna benzer bir kurul oluşturulabilir. Kürt ve Türk kesiminden tarikat ve cemaat temsilcilerinden oluşacak bir kurul “hakem ve sulh heyeti” sıfatıyla ülke içinde her türlü huzursuzluğun giderilmesi için görev yapabilir.
Bu kurul üyeleri Kürt meselesinin çözümü için öncülük edecek ve her iki kesimden oluşacak 10’ar kişilik heyetler oluşturulabilir.
İlk aşamada Cumhurbaşkanı, belli başlı 10 Kürt tarikat şeyhi ile özel olarak görüşüp onlardan “girift hale dönüşmüş” olan terör ve buna bağlı olarak Kürt meselesinin çözümü için müdahil olmalarını, bir nevi hakem ve sulh heyeti görevi üstlenmelerini isteyebilir. Aynı şekilde Türk kesiminden de onlara eşlik edecek ve toplum nezdinde aynı etkiye sahip 10 kişi belirlenerek birlikte çalışma ortamı oluşturmaları sağlanabilir.
Ayrıca onlara; bölgede PKK'nin dışında kitlesel bir tabana dayalı yeni bir yapılanmanın oluşması halinde Kürt meselesinin çözümünde bu yapılanmayı muhatap kabul edebileceğini -tatmin edici bir teminatla- taahhüt de edebilir."
Bundan sonra iki heyet buluşturularak 20 kişiden oluşacak heyetin barış misyonu üstlenmeleri sağlanabilir. Bu buluşma, heyettekilerin birbirlerini tanıma ve aralarında dostlukların da oluşmasına vesile olacağından aynı zamanda ilk Türk- Kürt ittifakı buradan başlatılmış olur.
Bunlar ilk önce etkili oldukları bölgelerdeki yerel şeyhlerin bu birlikteliğe katılmalarını sağlayabilirler. Bu birliktelik sağlandıktan sonra sıra diğer toplumsal sınıfların temsilcilerine gelecektir; nitelikli ve insan haklarına duyarlı Aydınlar, aşiret ağaları, yerel kanaat önderleri ve Rıh-sıpi/ Aksakallılar.
Bunların da bu birlikteliğe katılmaları sağlandıktan sonra, herkes tabanlarını örgütleyerek bu işe hazırlayacaktır. Bu hazırlık da bittikten sonra, her iki kesimdeki tarikat şeyhleri ve cemaat önderleri olarak yüklenmiş oldukları barış misyonlarını Dünya İslam Âlimler Birliği hakemliğinde, halka ilan edeceklerdir.
Bundan sonra, HDP ve PKK’nin sivil uzantıları ile bir araya gelip; “bu sorunun çözümü için kendilerinin üstlenmiş oldukları görev nedeni ile yeni bir dönemin başladığını, bundan sonra bu sorunu (herkesin hukukunu gözeterek ve muhafaza ederek) yeni bir sürecin başlayacağından emin olmaları gerektiğini bilmelerini ve buna göre davranmalarını kendilerinden isteyeceklerdir.”
“Yeni bir dönemin hayata geçirildiğini, bunun kanıtı olarak da Türk kesiminden bu birlikteliğe katılıp Türk toplumu ve hükümet üzerinde etkileri tartışılmaz bir konumda olan cemaat ve tarikat önderlerinin de kendileriyle omuz omuza olduklarını, Kürt halkı ile Türk halkının bu ittifakı ile “Allah’ın verdiği ve medeni dünyanın da kabul ettiği haklar” mahfuz olmak şartı ile bu sorunu barışçıl ve kardeşlik hukuku çerçevesinde bitirmeye kararlı olduklarını” deklere ederler.
Bunun için ilk etapta; onlardan halkı canından bezdiren şiddet ve terör olaylarının bitirilmesini, artık terörle hak isteme yöntemin kabul edilmeyeceğini/bittiğini ve PKK’den silahlarını bırakıp yurt dışına çıkmalarını, barış sağlandıktan sonra, kardeşliği pekiştirmek için bu heyet, tüm imkanlarını harcayarak genel affın çıkarmak için hükümete baskı yapacaklar.
Bunlardan makul şartlar dâhilinde olumlu ( az bir ihtimal de olsa ) cevap almadıkları takdirde, Irak Kürdistan bölgesine yönelecekler. Oradaki Tarikat şeyhleri ile ittifak kurarak Sn. Barzani ve orada bulunan ve hem toplum hem de hükümet üzerinde etkileri olan diğer siyasi ve yerel güçlere müracaat edecekler. Yani aynen Türkiye’deki gibi onlarla bir ittifaka girecekler. Sn. Barzani ve diğer güçlerin de desteği ile PKK’nin merkez güçleri ile temasa geçip barış formüllerini onlara anlatacaklar.
Burada (hayati derecede olan) en önemli kazanım, Barış Kurulunun, attığı bu adım ile artık Kürt sorunun çözümü ve bu çözüm için başlatılmış sürecin kontrolünün artık dini ve onların inisiyatifi ile yönetsel olarak geleneksel ve modern aydınlar ile beraber bu kurulda görev alan, hem nitelikli hem de nicelikli mahalli toplumsal kuruluşların eline geçecek olmasıdır.
Artık, Kürt toplumunda yeni bir toplumsal temsiliyetin oluşmasıyla, halkın dikkati bu yöne yöneleceği için, PKK ve uzantılarının artık halk nezdinde ikinci plana düştüğü görülecektir.
PKK’nın bu ittifak gücüne karşı durabileceğini zannetmiyorum. Velev ki bu istekleri kabul etmediler, o zaman halk kendi toplumsal gücünü kullanarak kendine yeni bir yol ve yöntem bulmuş olarak, bu terör ve şiddeti ortadan kaldırıp, PKK ve HDP’yi tecrit etmeye çalışacaklardır. Artık onları destekleyecek bir halk gücü de bulamazlar.
Zamanla bu ittifaklı çalışma, halk arasında “Rojava” olarak tabir edilen Suriye’deki Kürt bölgesini de kapsayacak şekilde genişletilebilir. Çünkü orada bulanan aristokrat, aydın, ulema ve tarikat şeyhleri, ya buradakilerin akrabaları veya buradakilere yabancı olmayan, genellikle Türkiye'dekilerin (hiyerarşi olarak) uzantıları olup ve oradaki halk arasında belirleyici etki ve saygınlığa sahip oldukları için onların vasıtası ile de bu birliktelik kolaylıkla sağlanabilir.
Bu söylediklerimizin hayata geçirilmesi için, ilk adım ve bu işin olmazsa olmazı olarak, bu çalışmalar için bir koordinatörün atanması ve bir koordinasyon merkezinin kurulması gerekir.
Bunu da gelecek yazımızda anlatacağız İnşallah
Dizi yazımız devam edecektir İnşallah
Yorum ve irtibat için
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.