Şunu çok iyi bilmemiz gerekir ki İslam’ın en büyük düşmanı İsrail veya Batı devletleri değildir, belki İlkesizleştirilmiş İslamiyet’tin kendisindir!!!
Tekrar dan şunu iyice bilmemiz gerekiyor ki; düşmanlık iki çeşittir.
Birincisi ve en iyi bilinen düşmanlık, kişi ve toplum, gizli ve açık olarak kendisine hasım olarak seçtiği veya belirlediği düşmanlık türüdür. Bu tür düşmanlık, Hz. Adem zamanından bu güne kadar açıktan bilinen düşmanlık türüdür.
İkinci düşmanlı türü ise, taraftarı ve hatta olması için uğraştığı halde (bilerek veya bilmeyerek) bir şeyi yanlış yapmaktır.
Bir kere yanlış yaptığı için olması mümkün değildir. Fakat, bazen insanları tiksindirecek derecede olayı varlık sebebe binden ve ilkelerinden saptırarak yanlış yola saptırılıyor. Böylece düşmanlardan daha fazla olaya zarar veriyor.
Şu anda Müslümanların durumu bundan ibarettir. Yani şu andaki İslam, ilkelerinden tamamıyla saptırılarak, kendine İslam’ın rengini verip kendini İslam’a göre dizayn edeceğine, kendi rengini İslam’a verip İslam’ı kendine göre dizayn etmeye çalışıyorlar. Böylece İslam’ı, Allah’ın o pak dininden saptırıp, herkes kendi çıkarı için bir İslam uydurulmuş. Böylece İnsanlar, Hz. Muhammed’in getirdiği ilkeli İslam’dan, ilkelerinden saptırılmış Muaviye İslam’ına inanmaya ve yaşamaya mahkum edilmiş bulunmaktadır. Bu saptırma yöneticilerin hoşuna gitmiş olacak ki zamanla Türkler ve farslarda bunu devam ettirdiler.
Bu saptırma Hz. Ömer’in vefatından sonra başlayıp Muaviye’nin halife olmasıyla zirveye ulaştı ve günümüzde de bu saptırma devam etmektedir.
Muaviye İslam hilafetini eline geçirince yaptığı konuşmada mealen: “Arap milletinin ilk Meliki –Kralı ben oldum” dedi. Buna ilaveten; evrensel olan İslam dinini ilahi ilkelerinden saptırarak Araplaştırıp Arapların iktidarın aparatı yaptı. Nitekim bu krallık 90 yıla kadar sürdü. Babası Ebu Süfyan’dan beri Hz. Muhammed’e karşı besledikleri kin ve düşmanlığı Hz. Muhammed’in getirdiği İslam dinini ilahi ilkelerinden saptırarak İslam’dan, Hz. Muhammedin Kızı Hz. Fatima’nın çocuklarını soykırımdan geçirerek Hz. Muhammed’den intikamlarını aldılar, hem de İslam dinini İlahi saf dinliğin mesajlarından saptırdılar.
Nitekim Hz. Muhammed (sav) bir hadisinde:
“Eğer davranışınıza bakarak İslam’a özenen yoksa imanınızı gözden geçirin,” diyor.
Peki, şimdi eğri otursak da kat doğru konuşalım; Genel olarak şimdiki Müslümanları davranışlarına bakar İslam’a özenen kaç kişi vardı?
Şimdiki ilkesiz Müslümanların durumunu tıpa tıp anlatıp tasvir eden yine bir hadiste Hz. Muhammed, geleceğe yönelik öngörüsünde bulunarak şöyle buyuruyorlar:
“Diğer ümmetler, bir yiyicinin sofradaki yemeğe çullandığı gibi üzerinize çullanacaklar (etkisizleştirecekler)” dedi.
Birisi dedi ki; “Ey Allah'ın Resulü o gün sayımız az mı olacak (ki böyle yapacaklar)?”
“Hayır” dedi. “Belki sayıca çok olacaksınız. Ancak selin üzerindeki çerçöpler gibi olacaksınız( bir ağırlığınız olmayacak). Bir de o gün, Allah düşmanlarınızın kalbinden korkunuzu alıp sökecek ve kalbinize dünya sevgisi ve ölüm korkusunu yerleştirecek.”
(İmam Ahmed Bin Hanbel.) (Ebu Davud Melahim 5 . ci Hadis)
Peki şimdi Müslümanların durumu tıpa tıp böyle değil midir?
1967 yılında İsrail’in nüfusu 2’745 milyon. Arapların nüfusu ise yüz milyonlarcadır;
İsrail 1967 yılında yıldırım hızıyla Araplara saldırdı. İsrail, 6 günlük bu savaşla, Gazze Şeridi ile Suriye'nin Golan tepelerini ve Mısır'ın Sina Yarımadasının tamamını işgal ederek toprak sınırlarını 4 kat genişletti. Dönüp kendisi ile Araplar arasındaki sınırlara Kur’an’ı kerimin şu ayetini yazdı:
“Allah’ın izniyle, nice az topluluk, çok daha kalabalık topluluklara galip gelmiştir.”
(Kur’an’ı kerim’ kerim Bakara süresi; ayet: 249)
Gazeteciler İsrail eski Cumhurbaşkanı Şimon Perez'e; "Kur'an'ı kerim de devletinizin yıkılacağından haber veriyor" diye sorduklarında?
Perez şu (enfes) cevabı veriyor:
"Kur'an'ın bahis ettiği Müslüman gelsin, (o zaman) görüşürüz."
https://www.facebook.com/reel/334274039100630
Esasen dünya Kürtlerin, Filistinleri tanımaları için Irak’ta Saddam’ın Kürtleri soykırımdan geçirirken Filistinlerin bu olaylarda Saddam’a verdikleri destek, bu katliamlarda Filistinlilerin üstlendikleri role ve şu andaki Gazze Belediye Başkanın Kürt milletinin soykırımcısı Saddam’ın heykellinin Gazze şehrinin ana meydanına diktiğine bakmak gerek.
Değerli arkadaşlar,
Kürdün Filistin diye bir dava ve sorunu yoktur olmamalıdır.
Kürdün net ve genel olarak Kürdistan, özel olarak da Kerkük ve Efrin sorun ve davası vardır.
Selahaddin Eyyubi–(Kurdi), Kudüs'ü haçlılardan aldı Araplara verdi. Buna mukabil (ilkesiz) Müslüman Araplar, Türkler ve İranlar (Farslar) Selahaddin’i (Kurdi) Eyyubi torunları olan Kürtleri kıyımdan geçirilerek katil edildiler.
Sosyal medyada “Kürdün Kudüs'ü Kerkük'tür” mesajı paylaştığımda azda olsa dini bütün ve fakat saf olan bazı Kürt arkadaşlarım benim Müslümanlığımı sorgulamaya başladılar.
Burada onların samimiyetine inanarak onlara şunu derim: “Elhamdülillah Müslüman’ım. Hem de taklidi değil de tahkiki bir inanca sahip olup, İslamiyet’i kendi devletlerine kurban eden Müslümanların yaptığı gibi, Müslümanlığı günlük yaşantısına uyarlayan değil de, günlük yaşantısını İslam’a uyarlayan bir yaşam biçimine de sahibiz ve bundan da mutluluk duyanlardanım elhamdülillah.
Sorun benim Müslümanlığım değil. Sorun kaşı taraf ne kadar hakiki Müslüman olup olmadığıdır.
Son olarak şunu derim;
Yahudiler ile Müslümanlar inanç olarak bir birlerini kabul etmeyen ve rakip olan iki ayrı dindir.
Hiç Yahudilerin bir birlerini öldürdüklerini, özellikle kendi devletleri eliyle Yahudi öldürdüklerine şahit olan var mı? Veya bir Yahudi’nin bir Kürdü öldürdüğüne dair şahit var mı? Buna ilaveten Kürtleri haksız yerde soykırımdan geçirircesine katleden Yahudiler değil de, Araplar, İranlılar–(Farslar) ve Türklerdirler değil mi? Şuana kadar Yahudiler tek bir Kürdü öldürmüş değildir. Fakat sözüm onlara sözde Müslümanlar şu ana kadar yarım milyona kadar Kürt öldürdükleri belgelenmiş bulunmaktadır.
Halkı Müslüman olan sözde İslam devletlerine bakar mısınız?
Bırakın bundan, şundan. Şu ana kadar sadece “ben İslami kurallara göre yaşayıp İslami bir düzen, yani Allah’ın kelamını yükseltecek ve Allah’ın adaletini sağlayıp uygulayacak bir iktidar istiyorum” dedikleri için, bu pislik içerisinde küflenmiş sözde İslam devleti iktidarları tarafında İsrail’in yüz katı, yani milyonlarca masum Müslüman halkı katil edilmemişler mi?
Bu kin beslediğimiz İsrail bu sefil ve rezil iktidarların yüz de birini bile Müslümanlara yapmamıştır.
Şunu göz ününüze getirin; Hz. Muhammed’in ehli beyit fertlerini Yahudiler öldürmedi.
Hz. Muhammed müşrikleri Arabistan’dan temizledi. Allah’ın dinini hakim kıldı. Onun nimetiyle beslenip iktidar olanlar, onun aile fertlerini kılıçtan geçirip onları soykırımdan geçirdiler.
Selahaddin’i Eyyubi- (Kurdî) Filistin, Kudüs ve içerisinde barındırdıkları mukaddes Mescidi Aksa’yı haçlılardan temizledi, ondan sonra buralara sahip olan Müslüman Araplar Selahaddin’inin torunları olan Kürtleri soykırımdan geçirip dünyalarını karartılar.
Hz. Muhammed’le Selahaddin’in torunlarının kaderleri nasılda bir birlerine benziyor, öyle değ mi?
HZ. Aliye sormuşlar:
“Devletin dini nedir?”
O da: “Devletin dini adalettir. Adaleti olmayan devletin dini de olmaz.”
İsrail kendi milletine, kendi dindaşlarına karşı bakışı ve uyguladığı adaleti bir kenara koyun.
Diğer taraftan sözde İslam ülkelerinin kendi milletine ve dindaşlarına uyguladığı adalet ve bakışını karşılaştırın.
Şu açık ve seçik bilinmeli ki;
“Devlet temelinde adaleti olmayan bu barbar sözde ilkesiz Müslüman devletlerinin sözde zulme karşı çıkışları, ancak ve ancak iktidarlarını sağlamlaştırdıkça muhalefet ederler!
Bu ilkesiz ve İslamiyet’i de ilkesizleştiren Müslümanlar; İktidarları için dinin prensiplerinden ve vicdanından kolaylıkla vaz geçmekten sakınca görmüyorlar.
Bakar mısınız, sırf iktidarları için masum evlatlarını bile devlete kurban veren bu pisliklerin himayesinde din savunulmaz ve bu ilkesizleştirilmiş din adına savaşılmaz! Ve nezih Kürt milleti de bu oyuna gelmez gelmemelidir”
Makalenin başında, konuya ışık tutacak Hz. Muhammed’in enfes ve kesin teşhis koyucu bir hadisini-sözünü buraya tekrar almak istiyorum.
Eşsiz önder Hz. Muhammed şöyle diyor:
"Sizin davranışınıza bakıp ta, Müslümanlığa özenen insanlar yoksa, imanınızı gözden geçiriniz"
Şimdi İslam devleti denilen devletlerin uygulamalarına ve yaşantılarına özenen var mı?
Elbette yoktur. Çünkü eğer olsaydı bu devletlerin vatandaşları ölümü göze alarak buralardan kaçıp “Gavur”, üst akıl, İslam düşmanı dedikleri kitleler halinde sığınmazlardı. Buna rağmen bu yöneticiler yüzleri kızarmadan batıya karşıda bağırıp- çağırıp ahkam sekmekten de geri durmuyorlar.
Ölçü bu olduktan sonra, İslam adına ahkam kesenlerin (hem takipçileri hem de kendileri) eğer gerçekten din-iman onlar için önemli ise, imanlarını test etmekte ciddi bir şekilde zaruret vardır!
Son olarak yazımızı bir anekdotla bitirelim. İnşallah Kürtler bundan ders alırlar:
"XOBZU NEBİ BİLA BER TEBÎ"
(Nebinin ekmeği önünde olsun)
Bir Arap'la bir Kürt beraber sofrada yemek yiyecekler. Sofrada buğday ile Arpa ekmeği var. Arap yemeğe başlamadan Kürde vaaz vermeye başlıyor. Arpa ekmeği eline alıyor, Kürde diyor ki; "Biliyor musun bu nedir?" Kürt, "Arpa ekmeğidir," der.
Arap, "doğrudur. Fakat bunun çok önemli bir özelliği vardır. O da Hz. Nebinin (yani Peygamberin) ekmeğidir. Bunu yemek hem karın doyurur, Hem de sevap kazandırır."
Arpa ekmeği kürdün önüne koyar ve yemeğe başlarlar. Kürt'te, Arab'ın bu hınzırlığına kanarak arpa ekmeği yemeğe başlar. Fakat göz ucunda Arap’a şöyle bir bakar ki Arap hiç Arpa ekmeğini yemiyor. Hep Buğday ekmeğinden yiyor. Kürt şöyle buğday ekmeğine el uzatmaya kalkışınca Arap onun elini tutup, “lala, haza(xubzu Nebi), hayır hayır bu Nebinin ekmeğidir. Sevap kazanmak için buna devam etmelisin" deyince, Kürdün tepesi atıyor, önündeki Arpa ekmeği alıp "Hubzu Nebi- Xubzu Nebî bilabertebi" deyip arpa ekmeğini Arap’ın önüne koyup buğday ekmeyi yemeye başlıyor.
Değerli arkadaşlar Bu günden itibaren Kürtler, "Xubzu-Hubz Nebî bilabertebî" diye bildiği takdirde kurtuluşa ilk adımını atmış demektir. Benim tek bildiğim şey budur.
Okuyucuların İrtibat ve yorumlar için:
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.