Bir İngiliz projesi ve taşeronu olan –İttihat Terakki uzantısı- Kemalist sistem, efendisi İngilizler tarafından kendisine vasiyet edilen ve toplumu İslami ahlak, şeriat, aile yapısı, adap, gelenek ve göreneklerinin tahribatını amaçlayan ve "Kemalist rejimin ilkeleri" evvelden adeta Türk halkının “zihin ve genlerinde” yerleştirilmiş olan "vatan-devlet söz konusu ise diğer her şey teferruattır" öğreti ve inancı gereğince, Türk devleti karşısında Anadolu'daki dindar ve diğer Türkler arasında fazla pürüzle karşılaşmadan çok rahat uygulama gördü.
Fakat bu Kemalist projeye, 90 yıl süre zarfında (her türlü baskı ve katliamlara rağmen) Kürdistan’da (Kürt ve Kürtlük merkezli) Nakşibendi Tarikatının ve onların desteğiyle kurulmuş bulunan Kürdistan Nakşibendi medreselerin ölümüne direnme çabalarıyla ne asimilasyon gerçekleşti, ne de Kemalizm’in ilkeleri uygulama sahası bulabildi.
Fakat 90 yıl zarfında, Kemalistlerin direk olarak Kürdistan da uygulamaya koyamadığı ilkelerini, ismen ve cismen sahte Kürtlük ambalajı ile görünümde, adeta Türkler için aileden biri olan taşeron olarak seçtikleri Öcalan-PKK vasıtasıyla, (hem de Kürtleri aptallaştırma ve sosyolojik olarak ismen ve cismen Kürtleri bitirme ve son derecede acımasızca Kürtleri kullanma pahasına) uygulamaya çalıştı ve kısmen de başardılar.
Bundan önceki “Bir halk çocuğu olarak Abdullah Öcalan ve onun liderliği” başlıklı makalemizde;
“…Öcalan liderlik genini taşıyan ve liderlik için yanıp tutuşan zeki ve hırslı bir kişiliğe sahiptir. Bu hırsı nedeniyle, ulusal ve uluslararası siyaset, istihbarat ve karanlık odakların merkezlerinden biri olan Türkiye'nin başkenti Ankara'da dindarlarından tut, Ülkü ocakları milliyetçilerine, Sosyalist–Komünistinden tut, MİT'e bağlı Fikir Ajansı kulübüne kadar çalınmayan kapı bırakmadı. Böyle zeki, enerjik ve son derece hırslı, talepkar ve tavizkar bir gencin, Ankara’nın mahfillerinin dehlizlerinde gezip de çengel atılmaması mümkün mü? Tıpkı yoksul ve güzel bir kızın, moda ve sosyetenin göz kamaştırıcı ışıltılı hayat dünyasına göz dikip de yoksulluğundan dolayı buna ulaşamama ve elde edememe nedeniyle bunu elde etmek için nasıl ki bu mahfillerin, bu hayatın patronlarının kullanımına her daim açık ise…
Geleneksel ve evrensel siyasi ve liderlik eğitim ve ahlaki alt yapısına sahip olmadan, fakat liderlik genini taşıyıp da, liderlik için yanıp tutuşan zeki ve hırslı bir kişiliğe sahip olan Abdullah Öcalan gibi kişilerin de her daim kullanıma hazır oldukları gibi bu emellerine ulaşmak için vermeyecekleri taviz de olamaz…” demiştik.
https://m.nerinaazad.org/tr/columnists/yahya-munis/bir-quothalk-cocuguquot-olarak-abdullah-ocalan-ve-onun-liderligi-1
Bilinmeli ki dünya da en kıymetli şey “ihtiyaçtır.” Yani neye ihtiyaç duyuyorsanız sizin nezdinde en kıymetli şey o olur.
Bu dönemde devlet de, Öcalan da bir arayış içerisindedirler.
Devlet, 50-60 yıldır Kürtlere dışarıdan müdahale etmekle başarı elde edemeyince, içten müdahale etme arayışındadır. Bunun için yetenekli fakat uşak ve lider ruhlu biri lazım…
Eski polis şefi, sonra İçişleri Bakanı ve siyasetçi Sadettin Tantan, derin devlete eleman devşirme işleyişini şöyle anlatıyor:
“(Eleman devşirme yapılacağı zaman) o günkü mantıkta ilk önce polis kendi kullanacağı ajanları mimler, (sonra göz altına alır. Gözaltında iken) onları eğitir ve devşirir, hizmete sunar. Sonra onlar içinden en iyilerini MİT alır.”
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/murat-yetkin/derin-devletin-soldaki-ajanlarini-merak-eden-yok-mu-1395329/
Liderlik aşkı ve hırsıyla yanıp tutuşan Abdullah Öcalan da, ne olursa olsun lider olma peşindedir. Bu arz ve talep bir araya gelince, Öcalan ile devletin antlaşması kolay oldu.
Deyim yerinde ise “aranan kan bulunmuştur,” ”Kemalist devlet aradığı adamını bulmuş, Öcalan da lider olabilme imkan ve desteğini bulmuştur.” İş, lider adayının eğitim, kahramanlaştırma ve çalışma planlamasının hazırlanmasına gelince, birlikte işe koyuldular. Bunun için Öcalan’ı gözlerine kestirdiler, mimlediler, göz altına aldılar ve en sonunda MİT’te teslim ettiler. MİT’te onu kendilerine bağlı sivil görünümlü “Refik Korkut'un Fikir Ajansı kulübü ”ne yerleştirdiler.
Bu olayı, zamanın Radikal gazetesi yazarlarından Avni Özgürel’in 27/10/2003 tarihinde gazeteci Neşe Tüzel’e verdiği röportajdan okuyalım:
Neşe Düzel: Siz, Abdullah Öcalan'ı MİT'e bağlı bir şirkette çalışırken görmüşsünüz okuduğuma göre. Doğrumu bu, gördünüz mü gerçekten?
Avni Özgürel: Benim gençliğim milliyetçi derneklerde geçti. 1965'te üniversite öğrencisiyken, Türk Ocakları'ndan ayrılıp İkinci Kuvayı Milliye diye kendi derneğimizi kurduk. Biraz MHP'ye, biraz Adalet Partisi'ndeki sağ milliyetçi kanada yakın bir öğrenci hareketiydi bu. Ayrıldığımız Türk Ocakları ise daha entelektüeldi, sokak kavgasını onunla sürdüremezdik. O dönemde Türkiye'de, özellikle gençlik arasında sol hareket gelişiyordu. Devlet de sağda, 'milliyetçi' diye isimlendirdiği gençlerin örgütlenmesini yüreklendiriyordu. Komünizme karşı bazı materyeller geliyordu ve biz de bunları dağıtıyorduk.
Neşe Düzel: Bu yayınların size devletten geldiğini biliyor muydunuz?
Avni Özgürel: Tabii. Bu yayınları veren kuruluşlardan biri de Refik Korkut'un Fikir Ajansı'ydı. Bu tür neşriyatı dağıtmak için kurulmuştu. Ankara'da İzmir Caddesi'nde bir binanın bodrum katındaydı.
Neşe Düzel: Siz oraya niye gidiyordunuz ?
Avni Özgürel: Hem dağıtacağımız neşriyatı almaya gidiyorduk, hem de bildirilerimizin çoğaltma işini orada yapıyorduk. Bizim yaşlarda bir genç vardı. Ajansa gittiğimde onu orada görüyordum. 1966, 1967 yıllarında ajansta gördüğüm o genç, hayal meyal hafızamda kalmış. Yıllar içinde Abdullah Öcalan'ın resimlerini medyada gördüm ama insanlar yaşla birlikte değişiyor tabii. Ancak 1993'te Öcalan'la yüz yüze geldiğimizde bende birtakım çağrışımlar oldu.
Neşe Düzel: Bu yerin MİT'e ait bir yer olduğunu nereden biliyorsunuz?
Avni Özgürel: Biliyoruz. O dönem sadece bu ajanstan değil, başka kurumlardan da bu nevi yayınları alıyorduk. Milliyetçi gençliğe her biri farklı amaçla el atmış başka kuruluşlar da oldu o dönemde. Mesela Türkiye Çiftçi Teşekkülleri Federasyonu gibi birtakım kuruluşlar kuruluyor ve bunlar komünizme karşı özel yayınlar çıkarıyordu.
Neşe Düzel: Daha sonra Öcalan'la, o PKK'nın başındayken karşılaştınız mı?
Avni Özgürel: 1993'e kadar hiç karşılaşmadım. 1993'te gazetecileri Bekaa'ya basın toplantısına davet etti. Panaroma'nın genel yayın yönetmeni olarak ben de gittim. Bizimki haftalık dergi olduğundan, basın toplantısından sonra Öcalan'la dergi için özel söyleşi de yaptım. O özel görüşme sırasında kendisine sordum. “Ankara'da İzmir Caddesi'nde Fikir Ajansı diye bir yer vardı. Yanlış hatırlıyor olabilirim ama birden bir şey çağrıştırdı bende. Seni orada gördüm gibi bir his uyandı” dedim. Bana, “Yoo, doğru hatırlıyorsun. Ama ben bunları bir müddet sonra açıklayacağım” dedi.
Neşe Düzel: Peki o ajansta bulunan biri mutlaka MİT elemanı mıdır?
Avni Özgürel: En azından MİT'le irtibatlıdır. Türkiye'de güvenlik birimlerinin kurduğu bir organizasyonun içine, bir insan, hangi amaçla olursa olsun gelip gidiyorsa ve onun orada oturup kalkmasına kimse ses çıkarmıyorsa, o insan ya güvenilir biridir ya da görevli biridir. Başka ne olabilir ki? Başka şey olamaz.
Neşe Düzel: Öcalan, eski eşi Kesire'nin babasının MİT'le ilişkisi olduğunu söylemişti. Öcalan'ı siz MİT'le irtibatlı bir büroda gördüğünüzü söylüyorsunuz. PKK'nın kuruluşunda rol alan pilot Necati'nin MİT ilişkisinden gene Öcalan söz etmişti. PKK'nın kuruluş aşamasında bu kadar çok MİT bağlantısından söz edilmesini nasıl açıklıyorsunuz?
Avni Özgürel: Abdullah Öcalan ideolojik formasyonu zayıf biri. Ama Türkiye'de o dönemde İbrahim Kaypakkaya diye ideolojik formasyonu çok güçlü biri de vardı. Eğer Kürt hareketi düşünce planında onun gibi radikal bir kadronun kontrolünde olsaydı, Türkiye'de çok ciddi sıkıntı yaşanırdı. Onunla mücadele etmek zorlaşırdı. Oysa Öcalan her türlü işbirliğine gelen pragmatik biri. Onun, Kürt hareketinin başında olması bizim devletin de işine geldi.
http://www.radikal.com.tr/turkiye/apo-bu-catismayi-bitireni-bitirirler-687997/
Öcalan ve taraftarları bu güne kadar bu söylenenler karşısında suskundurlar. Hiç yalanlayan olmadı.
Öcalan eğitildikten sonra örgütlenmeye gidildi. Her ne kadar Türkiye de ki iktidarlar sağ kulvarda olsalar da Kürt siyaseti sol düşüncenin egemenliğinde olduğundan dolayı, Öcalan da sahici rolünü oynayabilmek için sağdan sola kaydı, Kürt gençliğinin sahasında olmaya ve duygularına hitap edecek çalışmalara başladılar.
Öcalan artık “Ankara siyasal Bilgiler fakültesinde solcudur. Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürülmesinden dolayı Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesindeki sol görüşlü öğrenciler bir boykot düzenler. Abdullah Öcalan burada solcu bir öğrenci olarak bildiri dağıtırken göz altına alınır. Altı ay içeride kaldıktan sonra, halen de gizemini koruyan, genel olarak kamuoyu ve çevresi tarafından şaibeli olarak kabul görüldüğü bir şekilde, ünlü askeri savcı Baki Tuğ tarafından serbest bırakılır.
Abdullah Öcalan bu olay nedeniyle solcu bir öğrenci olarak Doğu Perinçek’in yazmış olduğu bildiriyi dağıtır.” Artık Öcalan sahada kendisine verilen rol münasebetiyle son derecede aktif ve enerjiktir. Üstün başarıyla rolünü oynadığı için olsa gerek, onu “Ankara Yüksek Öğrenim Derneğinin yönetim kurulu üyeliğine terfi edilir. Artık o, bir solcu ve öğrenci önderidir.”
“O tarihlerde sol hareketler nezdinde ve çevresinde bu derneğin bir prestiji vardı. Öcalan bu derneğin yönetim kurulu üyeliğinin prestijini kullanarak” ve gençlik arasında kendini kabul ettirip ispatladıktan sonra “Kürdistanlı bazı öğrencileri etrafında toplar.” Artık eskiden hazırlanan plan çerçevesinde kendisine biçilen asıl rolünü oynamak için “Solculuktan Kürtçülüğe doğru bir eğilim gösterir,” çaktırmadan ve evvelden çizilen plan çerçevesinde bu kulvara geçiş yapmaya çalışır. Şu ana kadarki tüm “devşirme” sınavlarından başarıyla geçen Öcalan, artık derin devletin önemli elemanı olarak Türkiye tarihinin en önemli projesi olan Kürt meselesi projesinin başına geçmek için MİT’te geçiş yapma zamanı gelmiştir.
İlk adım olarak, derin devletin merkez kurumun bu iş için görevlendirilen görevlisi olarak bilinen ünlü Pilot Necati Kaya, Öcalan’ı teslim almak için “Tutaklı Abdurrahman olarak bilinen biri, Pilot Necati Kaya’yı Öcalan ile tanıştırır. Bir müddet sonra Kürdistan devrimcilerinin Ankara grubu üyelerinin çoğu Pilot’un ajan olduğunu fark eder, durumu Öcalan’a söylerler, ama Öcalan bu durumu şiddetle ret ederek Pilot’a sahip çıkar.” Fakat Öcalan bununla da yetinmez, perde arkasındaki patronlarına karşı kendini ispatlamak ve adeta şu ana kadarki çalışmalarını üstlerine rapor etmek için Pilot Necati Kaya’yı da yanına alarak Kürdistan gezisine çıkar. Dönemin kadrolarını Pilot Necati ile tanıştırır. Ağrı’da Pilot Necati’yi tanıyanlar çıkar ve onun ajan olduğunu söylerler, artık durumu gizleyemeyen Öcalan; (çalışmalarını ve durumu sağlama bağlamış olacak ki önceden inkâr etmesine rağmen bu durumu kabul ederek) Pilot’un ajan olduğunu, Pilot’un bu durumunu bildiğini, fakat kendisini kullandığını söyler. Bunun üzerine ikisi alelacele Ankara’ya dönerler.” Dünya tarihinde daima işlenen bir kural vardır: Köle ile Patronun ilişkisi Patronun Köleyi kullanmasıdır. On binlerce yıl dünya tarihinde bunun aksini gören olmadığı gibi vaki de olmamıştır. Bunu iddia eden sadece kendi kandırır.
“Haki Karer ve beş arkadaşının Antep’ ten yolladıkları olayı eleştiren mektuptan sonra,”
Pilot Necati görevini yerine getirmiş rahatlığıyla Öcalan’a 200 bin lira bırakarak ortalıktan kayıp olur…
İsmet G. İmset isimli Gazeteci 1993 yılında Bekaa vadisinde Abdullah Öcalan’a Pilot Necati’yi soruyor. Öcalan’ın bu konudaki görüşlerini şöyle aktarıyor: 1978 yılında basın işi yapacağım, Diyarbakır’a gideceğim diyerek ondan ayrıldım. Hatta pilot bu iş için 200 bin lira bile verdi.“
“Pilot Necati’nin Genel Kurmay başkanlığı Özel harekât dairesinden olmaktan şüphe ettiğini saklamıyor. Ona göre Pilot ‘kontra gerillanın bir uzantısı olabilir.
Kaynak:”(PKK, Ayrılıkçı şiddetin 20 yılı. İsmet G. İmset sayfa 36 Turkish Daily News yayınlar 2. Baskı Ankara)
Öcalan bu anlatılanlarla yetinmeyerek, derin ilişki alanını genişletmeye devam ediyor.
Bu seferki durağı, “Derin ilişki adamı Ali Yıldırım’ ın evidir. Ali Yıldırım’ın Kesire isminde zeki bir kızı vardır. Üniversitede Gazetecilik bölümünde okumaktadır. Kürdistan Devrimcileri grubundan Arabanlı İsmet Doğru ile nişanlıdır. Öcalan bu eve girip çıktıktan sonra aile ile benli-senli ilişki sağlar. Bilinmez bazı şeyler olur, hala da sırrı çözülmeyen ailenin kızı Kesire ile anlaşır, Kesireyi eski nişanlısından alır. Böylece diktatörlüğe de ilk adımını da atmış olur. Ve bunun üzerine Kesire’nin gerçek nişanlısı Arabanlı İsmet bu olay için: ‘Öcalan ahlaksızın tekidir, nişanlımı elimden alıyor” deyip adeta feryat ederek gruptan ayrılır. Bu duruma tepki duyan grubun bazı saf üyeleri Öcalan’a öfke duyarlar, ama evvelden Kesire ile (derin) antlaşma yapan ve adeta derin güçlerden aldığı desteğin güvencesiyle son derece mütekebbir bir eda ile Öcalan Kesire’yi bu öfkeli kişilerin huzuruna çağırır, evvelden yapılan derin antlaşma ve kendisine verilen rol gereğince Kesire sorulan sorulara cevap vermeyerek sessiz kalır. Böylece Öcalan Bir müddet sonra onunla resmi olarak evlenir. Sonraki yıllarda Öcalan; “defalarca Kesire’nin MİT ajanı olduğunu itiraf ederek kendisinin bilerek bu evliliği yaptığını, zira MİT’i kullanarak örgütümü kurdum” der. Kürtler, Kim kimi kullandığını ve bu kullanmada Kürtler nasılda kobay olarak kullanıldığı şimdi daha net olarak anlamış bulunmaktadır.
Öcalan fiili olarak lider yapıldıktan sonra, sıra onu kahramanlaştırmaya gelmiştir.
Ergenekon Stratejisti Doğu Perinçek, 1977 -78’lerde Aydınlık adlı bir gazete çıkarıyordu. 1976 ve 1977 yılının başında Öcalanı’ı Ankara’daki bazı gruplar ve Kürdistan’da sınırlı bir kesim dışında kimse tanımazdı. Sanki derin bir merkezden talimat gelmişçesine, belki de ilk kez bu gazete tarafından “Kürdistan devrimcileri grubunu” “Apocu” olarak adlandırdı ve derin talimat fark edilmesin diye (güya) “Apocu” grubun aleyhine (aslında lehine) propaganda (haber) yapmaya başladı. Aydınlık gazetesini (söz birliği yapmışçasına) diğer gazeteler izledi. Buna diğer Kürt örgütleri katıldı. Bu kampanyanın sonucunda, dar bir çevrenin tanıdığı Apo, derin merkez tarafından bütün Türkiye ve Kürdistan’a tanıtıldı. Grup onun adıyla anılmaya başlandı. Böylece Öcalan Kürdistan devrimcileri içinde, Kürdistan’da önemli bir çaba harcamadan grubun bir numaralı adamı haline getirildi ve kendisi için hazırlanan planın birinci safhası tamamlanarak, artık “yürü ya kulum” denilerek, böylece Öcalan’ın Kürdistan’daki Kürt siyaset sahasına indirilmeye hazır hale gelmiştir…
http://cevatsinet.blogspot.com/2016/10/abdullah-ocalan-ocalan-hakkndaki-ilk.html?view=timeslide
Allah nasip ederse buradan devam edeceğiz
İrtibat ve yorumlar için:
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.