Toplumsal sorunların mutabakat üzerinden çözülmesi gelecekte ortaya çıkması muhtemel sorunların çözümünde izlenilecek yol haritasını belirleyen dayanaklar olarak kullanılabilir. Toplumsal mutabakatın sağlanabilmesi için sorun olarak addedilen durumun toplumda şeffaf biçimde tartışılmasını sağlayan şey ise o ortamın varlığıdır. Dolayısıyla sorunun çözümüne yönelik çeşitli toplumsal kesimlerin düşüncelerine başvurarak yeni perspektiflerin belirlenmesi ve mutabakata götüren ortamın oluşturulması kaçınılmazdır.
2013 Nevroz’unda Öcalan ve Hükümet tarafından ortaklaşa hazırlandığı kanaati oluşturan ve geleceğin yol haritasını belirlemeyi amaçlayan çözüm sürecinin üzerinden yaklaşık üç yıl geçti. Bu süre içerisinde her iki tarafta zaman zaman birbirine aba altında sopa göstererek sürecin devamına yönelik adımların atılmasını sağlamaya çalıştı. Ancak her iki tarafında leh veya aleyhlerindeki gelişmeye göre çözüme yönelik tavır belirlediklerine pek çok kez şahit olduk.
İki taraf arasında direk veya dolaylı yollardan sürekli mesajlar üzerinden alışverişler oldu. Fakat mesajlar üzerinden geliştirilen çözüm diliyle neyin tartışılmakta olduğu toplumsal kesimler tarafından net biçimde kestiremedi. Ki toplumsal sorunların temelinde talepler ve bu talepler karşısında, karşı taraf olarak kabul edilen kesimin yaklaşım biçimi yer almaktadır. Yüzyılı aşan Kürd ve Kürdistan sorununda talepleri olan Kürdlerdir. Ancak bu talepler karşısında kale duvarı gibi duran Türkiye Cumhuriyeti sorunun doğrudan doğruya geniş halk kitleleri tarafından tartışılmasını hep engellemiştir.
Son süreçte bu duvarın yıkılmakta olduğuna yönelik oluşan ümit her iki tarafa mensup kitlelerce heyecanla karşılandı. Ancak hükümet tarafı neyin tartışılmakta olduğuna yönelik sürekli ketum davrandı. Dolayısıyla soruna yönelik toplumsal mutabakatın oluşmasının önünde engel olmak istediği sonucunu ortaya çıkardı. Hükümetin on iki yılı aşan iktidar döneminde bu türden kangrenleşmiş sorunlara yöneldiği izlenimi hep ön plana çıkarıldı. Ama çözümlemek söz konusu olduğunda ise hükümet çözüm üretme yerine çözüyormuş gibi yaparak fiili durum yaratmak suretiyle o sorunu hep ertelemeyi daha mantıklı bulmuştur.
Fiili durum yaratılarak kangrenleşmiş sorunların sanki çözülmüş olduğu algısına sığınıldı. Aynı zamanda bu fiili durumlardan yararlanarak da iktidarının devamını sağlamlaştırmayı amaçladı. Şimdi geldiğimiz noktada Kürd ve Kürdistan sorununun seçimler üzerindeki dayanılmaz hafifliğine tekrar sığınılmak istenmektedir. Yeni Başbakanın akil adamlar hamlesi yeni bir seçim stratejisinden başka nasıl okunabilir.
Ki akıl adamların saha çalışmalarından getirdiği verilerin hangisi bugüne kadar sorunun çözümünde bir adım olarak kullanıldı ve toplumsal kesimlerin tartışılmasına sunuldu. Örneğin Anadil eğitimi sorunun çözümünde olmazsa olmaz olduğu akil adamların ortak mutabakatıydı. Peki, hükümet bunu nasıl kullandı. Alın özel okullarınızda anadil eğitimini verin dedi. Ama sorunun tarafı olan ve hep çözümsüzlükten yana tavır koymuş olan Cumhuriyet ilkelerinin belirlediği müfredat çerçevesinde. Yani sizi inkâr eden ve yok sayan müfredata göre anadilde eğitim yapabilirsiniz dedi.
Evet, şimdi soralım saha verilerini kullanmayacaksanız ve sahanın taleplerini dikkate almayacaksanız neden aynı tiyatroyu tekrar sahneleme ihtiyacı duyuyorsunuz. Bunun tek cevabı var. 2015 seçimlerini garantiye almak ve zaman kazanmak. Ne yazık ki Ortadoğu’daki son gelişmeler ve Egemen Dünya kamuoyu artık sorunu TC’nin insafına bırakmayacak düzeyde duyarlı ve ilgilidir.
Kürd ve Kürdistan sorununu çözeceksek hemen şimdi ama aşağıdakilerin yerine getirilmesi kaydıyla.
- Toplumsal popülarite üzerinden oluşturulan akil adamların derhal dağıtılarak, yerlerine toplumsal mutabakatın tarafı olan kesimlerden oluşan yeni bir heyet ihdas edilmelidir.
a) Kürdistan halkının nabzını tutan tüm Kürd parti ve oluşumlarından temsilcilerin heyete yer alması.
b) Anadolu’da yaşayan tüm halkların temsilcilerine heyete yer verilmesi.
c) 1993 yılında köy boşaltmaları sonucu yerlerinden edilenlerin temsilcilerinin heyete yer alması.
d) Yüz yıldır yaşanan sorundan zarar gören ve katliama uğrayan kesimlerin temsilcilerinin yer alması gereklidir.
- Hükümetin sorunu çözme yerine fiili durum yaratarak çözüme mantığından vazgeçerek, gerçekçi ve anayasal güvenceye alınmış çözümler ortaya koyması zorunludur.
- Hükümet üyelerinin sürecin bazı dönemlerinde geliştirdiği nefret dilinin ortadan kaldırılması ve bu dili kullanmış olanların kamuoyundan özür dilemesi gereklidir.
- Öcalan üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılan çözüm sürecinin neleri kapsamakta olduğu kamuoyuyla acilen paylaşılması zorunludur.
- Kürdlerin taleplerini ve mağduriyetlerini giderecek adımların acilen yasal güvenceyle atılması zorunludur.
- Kürdlerin değer olarak algıladıkları ve TC tarafından katledilen önderlerin mezarları açıklanmalı ve şahsiyetlerine yaraşır şekilde tanzim edilmeleri zorunludur. Ki devlet bu utançtan kurtulmak için Kürd halkından özür dilemelidir.
- Anadilde eğitim koşulları anayasal güvence altına alınarak kamu hizmeti olarak sağlanmalıdır.
- Kürdlerin statüsü belirlenmeli ve bu statü anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır.
- TC sınırları olarak bilinen yerlerde Kürdler arasındaki sınır geçişkenliğini kolaylaştırılacak çözümler geliştirilmelidir. Ki akrabalar arasına koyulan sınırların anlamsızlığı Kobani ile net olarak anlaşılmıştır.
Sonuç:
Toplumsal mutabakata varmanın imkânsız olmadığı ama zor olduğu bilinciyle hareket edilerek sorunun toplumda her yönüyle tartışılma zemini oluşturulmalıdır. Bu tartışmaya hiçbir kesimin kırmızıçizgiler koymaması gerekir. Yüzyıldır yaşanan travmaların son bulması ancak bu şekilde sağlanabilir. Yine Kürdler arasında çatışma yaratacak eylem ve tavırlardan kaçınılmalıdır. Kürdlerin bir kesimi ötekileştirilerek diğer kesimini beyaz kabul eden hükümet ve devlet anlayışından kaçınılmalıdır. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.