Türkiye Cumhuriyeti anayasana yama yapmaya devam ediyor. Nedense yapılan her yama bir süre sonra onarılması dahi mümkün olamayan yeni yamalara yol açmaktadır. 90 küsur yıldır yaşanan bir kısır döngüde vaziyeti kurtarmanın ve dönemsel egemen siyasi anlayışın hâkim kılınması esas alınarak değişimler yapılmaktadır. Doğal olarak bu değişimler temelde dönemsel siyasi anlayışın egemenliğine odaklandığı için toplumsal anlamda mutabakatın oluşmasını engellemektedirler. Bunun temel nedeninin ise Anayasanın değişmez diye tabir edilen maddelerinden kaynaklandığı kanaatindeyim.
Değişmez niteliğe büründürülen maddelerin varlığı toplumsal mutabakat yerine bir etnik yapıyı öne çıkartmaktadır. Devletin resmi sınırları içerisinde yer alıp vatandaşlık bağıyla devlete bağlı olan diğer etnik yapıların değişmez maddeler üzerinden ret edilmesinden kaynaklanmaktadır. Yeni yamalamada da buna dokunulmaması yapılan değişikliği toplumsal mutabakat açsından işlevsiz kılmaktadır. Görünen o ki rejimin ana kodlarına dokunmadan yönetimsel mantık üzerinden değişime gitme isteği ön plana çıkarılmaktadır.
Yönetimsel değişimin farklı toplumsal kesimlere rahat bir nefes sağlayacağı varsayımı üzerinden hareket edilmesine rağmen yapılan sadece yönetime gelen ekibin devlet kurumlarına tamamen egemen olmasını amaçlamaktadır. Bundan kaynaklanan itirazlar yükseltilmekte ancak itirazları yükseltenler doğrudan doğruya buna vurgu yapma yerine rejimin değişime uğratılacağı algısını yerleştirme çabasında oldukları görülmektedir.
Bir devlet içerisinde iktidar mücadelesi yürütenlerin bu argümanlarla kendilerini toplum nezdinde haklı kılma çabaları doğaldır. Ancak devletin iktidarı yerine değişmez maddelerden kaynaklanan farklı kesim olmaktan kaynaklana varlık reddini ortadan kaldırmayı ve varlığını anayasal güvence ile tescili hedefleyen yapıların oluşturmaya çalıştığı argümanların anlamsızlığı dikkati çekmektedir.
Konuyu HDP’nin tutumu üzerinden ele almanın faydası var. Mecliste ikinci tur oylama öncesi HDP’li vekillerin yaptıkları açıklamaları dinleyince onlar açısından sorunun bir rejim sorunu olarak ele alındığına ve sadece demokratik sorun olduğunu ileri sürdüğüne müşahit olmaktayız. Oysa sorun Kürdler açısından varlık sorunudur. Kürdlerin bu sorunu demokratik çözümlerle mümkün ama öncelikle sorunun Anayasa güvencesine alınan varlık tescili ile kısmen çözülebileceğini düşünüyorum.
Tabi HDP’nin T.C. sınırları içerisinde kendisine biçtiği konum ile ona oy veren Kürd halkının biçtiği konum birbiri ile çelişmektedir. HDP’ normal bir devlet sistemi içerisinde muhalif olma tutumunu öne çıkartırken normal koşullarda yaşanan demokratik temsiliyete yönelmektedir. Oysa kendisine oy veren Kürdler ise bu ülkede varlıklarının reddi ile karşı karşıya olduklarının bilinciyle hareket ederek varlıklarının tescilini beklemektedirler.
HPD sözcüsü Bilgen, anayasa değişikliği teklifi ile ilgili tavrının ne olacağına dair şunları dile getiriyor: "Demokratik bir anayasa için hayır diyeceğiz. Biz kadın eşitliği, kadın özgürlüğü için hayır diyeceğiz. Emeğin keyfi biçimde gasbedilmemesi için hayır diyeceğiz. Bu ülkede mal varlıkları talan edilmesin, yağmalanmasın diye hayır diyeceğiz. Bizim bu hayırlarımız ülkede büyük bir hayra da vesile olacak, ülke büyük bir şerden de kurtulacak.”
- Varlığı tanınmayan, ret edilen ve asla kabule yanaşılmayan bir millet.
- Anadili tehdit altında olan ve eğitim olanaklarından yoksun bir millet.
- Tehcir ve tedip ile vatanlarından koparılarak ülkenin metropollerine sürülen bir millet.
- Asimilasyon kıskacına alınan ve hâkim unsurun belirlediği yöne kanalize edilen bir millet.
- Varlığına yönelik istemlerde bulunduğunda terörize edilerek olumsuz algıya büründürülen bir millet.
- Varlığı yerine inançsal ve enternesyonel benzerlik üzerinden çözüme zorlanan bir millet.
- Varlığı olmadan ekonomik değerler üzerinden varlık kazanması gerektiği belirtilen bir millet.
HDP bu olumsuzlukları anayasal güvenceye kavuşturma çabası vermesi gerekirken, bu tür sorunları olmayan bir milletin savunuculuğuna soyunan tutumlar sergilemektedir. Evet karşısındaki devlet gücünün kendilerini güllerle karşıladığını ileri sürmüyoruz. Ama yukarıda sıralanan istemler de bulunulduğunda dünya kamuoyu önünde güçlü olacağına inanıyoruz ve taleplerinin daha makul karşılanacağını kabul ediyoruz. Hatta toplumsal anlamda desteğinin daha da artacağına ve diğer toplum kesimleri tarafından da olumlu karşılanacağını düşünüyoruz.
Sonuç:
Herkes, elbette hayır veya evet deme hakkına sahiptir. HDP de bu hakka sahiptir. Ama taleplerini kendisine oy veren Kürdlerin ulusal istemleri dışına çıkartarak ortak vatan, demokratik modernite ve halkların kardeşliğini üzerinden inşa etmesi sorundur. Bu tutumunun hem kendisine hem de Kürd halkına zülm getirmekten başka bir kazanımı olmayacaktır. Önerimiz yukarda sıralanan istemleri sesli bir biçimde gündeme sokarak bunlar üzerinden pazarlıklara girişmesidir.
Değişmez maddelerinin seni ret ve inkâr etmekte olduğu bir anayasanın teferuat maddelerinden beklenti içinde olmak elbette akla ziyandır. Kısa vadede bu anayasaya “evet” demenin karşılığı yasal güvence altına alınmış anadilde eğitim olanağına kavuşmaktır. Dün bu daha üst bir taleple karşılanabilirdi ama bugün ancak bu taleple yetinilebilir. Bunun dışındaki istemler vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes için geçerli olanlardır. Dolayısıyla karşı karşıya olunan sorun için bir anlam ifade etmediğinden “bana ne der ve geçerim” mantığıyla ele alınmalıdır.
Evet veya hayır demenin getirir ve götürüleri dikkate alınmadan sadece düşünsel ve ideolojik tutum üzerinden takınılan tavırların Kürd halkına rahatlık getirmeyeceği aşikardır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.