Tarih toplumların kader anlarını belirleyen olaylarla yüklüdür. Kurd halkının kaderini 20. Yüzyıl olayları doğru biçimde belirleyemedi ve okuyamadı. Ancak 21.yüzyılın eşiğine gelindiğinde Kurd halkının egemenlik hakkını gasp edenlerin olup bitenleri dünya ile uyumlu biçimde okuyamamaları tarihin ve talihin Kurdler lehine değişime gideceğinin sinyalini verdi. Bu sinyalden yirmi beş sonra gelinen aşamada hala Kurdlerin egemenlik gaspçılarının dünya ile uyumsuz eylem ve yanlış okuma içinde olduklarını gösteren binlerce veri sergilediklerine tanıklık etmekteyiz. İşte bu nedenlerle Kurd halkı ve liderleri olabildiğince dünya ile uyum ve doğru okumalarla ayaklarına gelen imkânları kullanma eşiğine gelmiştir.
25 Eylül 2017 tarihinde yapılacak “bağımsızlık referandumu” nedeniyle Hewler’de bir miting gerçekleşti. Hewler’deki Tarihi güne bedenen eşlik edemesek te ruhen eşlik etmeye çalıştık. Yani dört parçanın yüreği Hewler’de atıyordu. Tarihin derinliklerinden gelen haklı olmanın gururuyla Hewler vurulan son rötuşlara kilitlendik. Tabi ki haklılığını kendi içerisinde taşıyarak gelen dalganın son rötuşlarını da görme imkânı elde ettik. Geleceğin aydınlık yüzünü görme umudumuz artı. Ki bu mitingde Kurd halkının uluslaşma bilincine ulaştığını ve bunu icra etme aşamasında olduğuna da şahitlik ettik.
Yüzyılık Kurd Ulusal mücadelesinin vardığı son hamle, Kurdlerin tarihsel sömürgecilerinde telaşlanmaya yol açan verileri de gün yüzüne çıkarttı. Kurdlerin Egemenlik gaspçılarının birbirleriyle olan tüm çelişkileri bir tarafa bırakarak tarihsel birlikteliklerini sergilemeye başladıklarını da görme imkanını elde ettik. Kurdistan sömürgecilerinin tek ağızdan çıkmışçasına canhıraş karşı çıkışlarının altında yüzyılı aşan sürede gerçekleştirdikleri haksızlık ve hukuksuzluğun gün yüzüne çıkma endişelerinin yattığını biliyoruz. Tarih olup bitenin not edildiği bir defter ise, bu notların birilerinin gayretkeşliğiyle toprağa gömülmesi de na mümkündür.
Hewler mitinginde Kurd halkı ulus olmanın bilincini tüm dünyaya gösterdi. Ulus olmanın gereği olarak miting alanında hiçbir partiye ait bayrak ve flama taşınmadı. Sadece Kurd ulusal bayrağının alana taşınması işin ciddiyetini açık biçimde ortaya koyuyordu. Ki buna Serok Barzani’nin “bu iş artık ne benim ne de bir başka parti veya örgütün elinde değil sizin elinizdedir” anlamına gelen cümlesi Kurd ulusun omuzlarına yüklenmiş yükü açıkça ortaya koymaktaydı. Ki bu halkın son hamleyi gerçekleştirmesinin elzemliğini ifade ediyordu.
Hewler de Ortadoğu’nun barbar ve hak tanımaz yönetimlerine açık biçimde Kurd ulusunun hakşinas özelliğini hatırlatır biçimde kurulacak devletin demokratik dünya ile özdeş nitelikler taşıyacağı belirtildi. Bu vurgu önemliydi bence. Çünkü Ortadoğu halklarına da dünya insanlık ailesinin birer fertleri olarak adil yönetimlere sahip olmaları belirtiliyordu. Daha ötesi bu vurgu, Kurdistan’ın orada yaşayan tüm farklılıklar için bir huzur adası olacağının taahhüdüydü.
Kurdlerin tarihsel travmalarına yapılan vurgular hem Kurdistan’ın empatiye sahip olacağının vurgusuydu, hem de egemenlik gaspçılarıyla bu işin artık yürümeyeceğinin ilanıydı. Açıkça yürümeyen bir birliktelikten komşuluğa geçmenin zaruriyetini ortaya koyuyordu. Her el uzatışın sonunda yaşanan travmalara dur demenin zamanının geçtiğini de belirliyordu. Ayaklarımız üzerinde durarak komşuluk gereğini yapacağız vurgusuydu.
Serok Barzani “Kendimi halkıma mahcup ettirmem” cümlesini taşıdığı kararlılığının bir göstergesi olarak ortaya koyarken aynı zamanda egemenlik gaspçılarının canhıraş çıkışlarına da cevap niteliğindeydi. Yüzyıllı aşan mücadelenin her aşamasında yer alan bir ailenin mensubu olarak bu cümleyi neden sarf ettiğini de çok iyi biliyoruz. Bu cümlenin doğrudan doğruya Kurd halkına verdiği mesajı iyi anlamalıyız ve gereğini de yapmak zorundayız. 20, yüzyılın talihsizliklerini yaşayan Kurd halkına hem içlerinde yer alan gasçılarına ortaklık edenlere hem de gaspçılara sırtınızı dayamayın diyordu.
Evet tarihin not edildiği defterleri açalım ve karıştıralım. Net biçimde göreceğimiz Şeyh Abduselam’dan bugüne kadar o aile Kurd halkını utandırmadığı kendileri de asla mahcup olmadılar. Amaçladıkları tek şeyin bugün Hewler mitinginde Kurd halkının açıkça ortaya koyduğu ulus olma bilinciydi. Aşiret, Parti ve örgüt mantığının aşılması asıl amaçtı. Alanda Kurdistan ulusal bayrağından başka bir flamanın olmaması bu amacın gerçekleştiğinin beyanıydı.
Meydana ve Serok’un yüzüne yansıyan tarihsel haklılık ve buna eşlik eden bir sevinç hakimdi. Tabi ki biz izleyenler o konuşmada tarihsel acılarımızı derinden hissettiğimiz gibi geleceğin muştusunu da gördük. Bize tarihsel hafızamızı hatırlatan o konuşma içerik olarak net biçimde şunu vurguladı. Geçmişinizi unutursanız, tıpkı o unutma gibi siz de bir gün yok olacaksınız. Yok oluşumuzu engelleyecek tek verinin geçmişle bugünü bağlantılı biçimde harmanlayarak ileri yönelik adımlar atmamız olduğunu hatırlatıyordu.
Kardeşlik edebiyatının Kurdlerin acılarına merhem olmadığı gibi acıları depreşmesinden başka bir veri üretmediğini de konuşma mantığına serpiştiren Serok’un kararlılığı hepimizin yeniden umutlanmasına vesile oldu. Egemenlik gaspçılarının niyet gizleme perdesi olarak hep önümüze koydukları kardeşliğin kardeşlik olmadığını tek taraflı hakimiyet ve zülüm perdesi olduğunu belirtiyordu.
Sonuç:
Kurd halkının son hamle için pazartesi günü sandığa gitme hakkına sahip olanların bu tarihsel yükümlülüğü yerine getirmeleri, bu haktan şu an mahrum olanların ise maddi ve manevi olarak onların yanında olduklarını göstermeleri ulusal bir görevdir. Herkes uluslaşma bilincine varan bu milletin uluslaşması için ellindeki tuğlayı gerekli gediğe yerleştirmek zorundadır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.