Toplumların devamlılığını oluşturan veri, tarihsel süreçte o toplum tarafından oluşturulmuş maddi ve manevikültürel öğelerle sağlanmaktadır. Toplumun üzerinde yaşadığı coğrafik mekân, konum ve buna bağlı olarak oluşan ekonomik nitelik taşıyan temel uğraş biçimi, topluma ait kültürel öğelerin asıl dayanağıdır. Kültürel öğeler o toplum için belirleyici niteliğe bürünerek dünya toplumları içerisinde onu farklı kılan toplumsal değer ve anlayışı oluştururlar.
Dünyada her toplum kendi benliğine ve koşullarına uygun yaşam tarzını yansıtan yapılanma oluşturarak kendisini var eder. Oluşturulan yapılanma biçimi, tarihsel süreçte var edilen kültürel değerlere ve anlayışa uygunluk taşıyorsa toplumun geleceği garanti altına alınmış olunur. Yapılanma ideolojik tutum ve düşün üzerinden gerçekleştirilmişse toplumsal çatırdamaların ayak sesleri kısa sürede kendini hissettirir.
Toplumsal yapılanma biçimi, kültürel değer ve anlayışa dayanıyorsa uzun soluklu ve sağlıklı biçim alarak toplumsal bütünleşmeyi beraberinde getirir. İdeolojik tutum ve düşünden besleniyorsa, “dayatılan yapılanma”yapıyı dinamitleyen toplumsal çözülmeyi barındırdığı için sağlıklı ve uzun soluklu olamaz. Toplumdaki farklılıkları içselleştiren ve birlikte yaşama duygusunu geliştirici nitelik arz eden “Toplumsal Bütünleşme”beraberinde hak, hukuk ve adalet formunu geliştirir. Toplumdaki farklılıkları ötekileştiren ve birlikte yaşam koşullarını belli bir anlayış çerçevesine hasreden “Toplumsal Çözülme” ise beraberinde despotik anlayışlar geliştirir.
Her toplum kendine özgü iç örgütlenme yapısına ait değerler manzumesiyle varlığını geleceğe taşıyan etkenleri var kılmaktadır. Tarihsel süreçte Kürdistan\'da aşiretler bir yandan iç örgütlenme görevi görürken bir diğer yandan ise \'devlet organizasyonu ile yerine getirilmesi mümkün olan görevleri gören yapı\' olmuşlardır. \'Alan Koruma\' düşünce ve anlayışı üzerine bina edilen aşiret yapılanmasının sonucu olan aşiret bilinci Kürdlerde diğer unsurların önüne geçtiğinden milli bilincin gelişmesini zorlaştırmıştır.
Ancak aşiret yapılanması bir taraftan Kürdlerde ulusal bilincin gelişmesini engellerken diğer taraftan Kürd varlığının korunmasında asıl rolü oynamıştır. Kendisine ait değerler manzumesiyle kültürün korunmasını ve devamını sağlamıştır. Toplumlar milli bilince dayalı devletleşmeyi gerçekleştiremedikleri durumlarda iç örgütleme yapısıyla varlıklarının devamını sağlayan verilere yönelme zorunluluğu yaşamaktadırlar.
Somutlaştıralım:
Kürdlerin toplumsal varlığının devamını sağlayan kültürel öğelerden biri \'aşiretsel örgütlenmeye dayanan toplumsal yapılanma\' modeliydi. Coğrafi koşulların doğurduğu bu model bireysel korunma yerine birlikte korunma zorunluluğunu esas almaktaydı. Aynı zamanda toplumun temel uğraş biçimini şekillendirdiği için de doğal olarak temel uğraş biçiminden kaynaklanan birlikteliği zorunlu kılmaktaydı. Söz konusu zorunluluklar ise Kürd toplumsal yapılanmasının temeline “alan koruma” düşüncesini olmazsa olmaz şart haline getirmişti.
Alan koruma anlayışı üzerine bina edilen aşiretsel yapılanma modeli aynı zamanda yönetimsel anlayışındayanacağı temelleri belirlemekteydi. Binlerce yıllık gelenek ve görenekle oluşan Kürd kültürünün dışa yansıyan yüzü olan aşiretsel yapılanmanın dayandığı \'alan koruma\' düşüncesinin tarihsel arka planı aynı zamanda yönetimsel anlayışın meşruiyetini de içinde barındırmaktaydı.
Tarihsel ve kültürel anlamda toplumsal geçmişe dayanan Kürd aşiret yapılanmasına yönelik yönetimsel meşruiyet tartışması yapma hakkına elbette sahibiz. Ancak bunu günümüz verileri üzerinden okumaya çalışmak bizi yanıltıcı sonuçlara götürür. Çünkü toplum yapılanmalarının dayandığı dinamikler ancak kendi koşulları içerisinde değerlendirildiklerinde anlamlı sonuçlar ifade ederler.
Kürdlerin kendilerine has hale getirdiği toplumsal yapılanma biçimi olan \'alan korumaya dayalı aşiretsel yönetim anlayışı\' yaşamsal zorunluluktan kaynaklandığı için, onun yönetimsel meşruiyeti kendi dinamiklerine dayanmaktaydı. Bu dinamikler doğal olarak ekonomik, sosyal ve siyasal faaliyetleri belli bir alan üzerinde denetlemeyi de zorunlu kıldığından egemenliğin kaynağını da içinde barındırmak zorundaydı.
Siyasal alanda egemenliğin dayandığı kaynaklar incelendiğinde bunlardan birisinin de \'yaşamın korunması veihtiyaçların karşılanması\' olduğu görülür. Alan korumaya dayanan egemenlik meşruiyeti, bireylerin yaşamlarını korumayı esas aldığı gibi onların temel ihtiyaçlarını karşılayan faaliyet alanlarını korumayı da esas almaktaydı. Bu durum siyaset felsefesinde, ihtiyaçların karşılanmasını esas alan egemenlik biçimine uygunmeşruiyet ölçütüdür.
Kürdistan\'da varlık gösteren aşiretler, korudukları alan ölçeğine göre ehemmiyet kazanmaktaydılar. Bu durum doğal olarak alan korumaktan kaynaklanan aşiretler arası çatışmayı da beraberinde getiriyordu. Aşiretlerden herhangi birisi bunu sağlama becerisi gösteremeyeceğini fark ettiğinde kendisinden daha güçlü olan bir aşiretin korunması altına girmek zorundaydı. Kürdistan\'da oluşan aşiret konfederasyonları bu mantığa dayalı olarak varlık kazanmışlardı. Ancak korunma talep eden aşiret kendi varlığını tamamıyla fesh etmiyordu. Yerelde kendi etkinliğini ve egemenliğini sürdürürken dışarıdan kaynaklanan sorunların çözümü için kendinikonfederasyonun egemenliğine teslim etmekteydi. Kürdistan Mirliklerinin kaynağı ve meşruiyeti de buna dayanmaktaydı. Bu konuda günümüze ışık tutacak en önemli örnek Hakkâri’deki Ertuşiler ve Piyanişilerdir. Geçen yıl yaşanan gerginliğe bu çerçevede bakılması gerekiyor.
Sonuç:
Kürd aşiret yapılanmasının öncelikle Osmanlı ve TC tarafından tasfiye edilmeye çalışıldığını bilmek gerekir. Ancak ne Osmanlı ne de TC bu anlamda istediği başarıyı elde edememiştir. 1960 sonrası Sol içerisinde gelişen Kürd hareketlerinin -bilerek veya bilmeyerek- ideolojik kaygılarla aşiretlerin tasfiye değirmenine su taşıdıkları bir gerçekliktir. Bu tasfiye çabası, Kürdlerin iç örgütlenmelerinin ve varlık dayanağının beslendiği yapının tasfiyesi anlamına geliyordu.
Kürdlerin bugün bölük pürçük olmasının temel nedeni kültürel değerler manzumesiyle oluşturulan iç örgütlenmelerinin dağıtılmış olmasıdır. Kürdler dağıtılan/dağıtılmaya çalışılan iç örgütlenmeleri yerine varlıksal yapılarına uygun nitelikte yeni bir şey koymadıkça daha iyiye doğru bir adım atmaları mucize olur. Tüm olumsuzluklarına rağmen aşiret yapılanması, yüzlerce yıl devletsiz yaşamak zorunda kalan Kürdleri günümüze kadar getirebilmiştir. Son 50-60 yıl içerisinde modern hayatın gereklerine göre düşünme biçimi, beraberinde kendi öz kültüründen kopuk bir ideolojik dayatmaya dayanan yapılanmalara yol açmıştır.
Günümüzde bu ideolojik dayatmanın yansıması olan “Öz Yönetim”in Aşiret yapılanmasının temeli olanbireysel korunma yerine birlikte korunma fonksiyonunu icra etmekten uzak olduğu, veriler üzerinden görülmektedir. Oysa aşiretler kendilerini korumakta zorlandıklarında daha güçlü aşiretlerin korunmasına kendilerini bırakarak konfederasyonlarıyla bu işlevi görmekteydiler.
Kısaca, meşruiyet dayanağı \'korunma ve ihtiyaçların temini\' üzerinden gelişmişti.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.