Tarihin tekerrür ibaret olduğunu ileri sürenlerin haklılığını teslim etmek gerekir mi? Doğrusu tam emin değilim. Ancak son yüz elli yıldır Kurd milletinin (Gelê Kurd) yaşadıklarına bakınca aslında evet demek gerekiyor. Bu süreçten beri bir milletin kendi evlatlarının eliyle yok oluşuna şahadet etmekteyiz. Girilen her önemli virajda sömürgecilerinden (Düşmanlarından) önce sahne alıp onlara rehberlik eden Kurdler olmasaydı, eminim bugün Kurdlerde Dünya milletleri içerisindeki yerlerini çoktan almış olacaklardı.
Kurd milletinin bu evlatları kendilerinin önceliklerini hep milletinin önceliklerinin önüne koymuşlardır. Ancak hiçbir dönemde bunu açık yüreklilikle ortaya koyabilmiş de değildirler. Zaman gelmiş tam viraj alınacak olmuş güçsüzlüklerini öne sürerek halkı perişan etmeye hakkımız yok demişler. Zaman gelmiş viraj yine dönülecek noktaya birileri tarafından getirilmiş ve sofra artık tam hazır iken sömürgecilerin gösterdiği kemikler gözlerini kamaştırmış. Dolayısıyla kendilerine yönelme ve sorunlarını çözme yerine kendileri dışındaki koşulları öne sürerek uygun zaman ve zemin olmadığını ileri sürerek kendilerine kamuflaj edinmişlerdir.
Bir örnekle yetinelim. 1927 yılında Türk devleti tarafından sürgüne gönderilen Kürd eşrafından bazıları Antalya bölgesinde kış aylarının yaşandığı dönemlerde Kör Huseyin Paşa tarafından bir araya getirilirler. Herkes Kuran üzerine yemin eder ve İlkbahar başlarında Fransız egemenliğindeki Suriye topraklarına giderek Hoybun cemiyetine katılacaklarına ve kendi milletinin bağımsızlığı için çalışacaklarına dair sözleşirler. Ancak zamanı gelince her biri bir başka bahane göstererek verdiği sözü yerine getirmekten imtina eder. Kör Huseyin Paşa seksen yaşına dayanmış olduğu halde bu sözünde durmak için gereğini yapar.
Kör Hüseyin Paşa’nın Şeyh Said başkaldırısında desteğe hazırlanırken kendilerine ilmi düzeylerinden dolayı verdiği ehemmiyetle ayak bağı olanlarca yüreğinde oluşturulan burukluğun ne kadar etkili olduğunu yukarıdaki kararında görmekteyiz. Yaşına rağmen giriştiği bu çabasını tamamlama uğraşındayken yine bu milletin evladı olan ancak göz kamaştıran kemiğe tamah eden Medeni tarafından Güney Kurdistan da katledilir. (Viraj belki de tam bu gerekçe ile dönülemedi veya eşrafın Antalya sözleşmesine uymaması nedeniyle) Tarihten benzeri yüzlerce örnek bulmak mümkündür. Tabi ki konumuz doğrudan bu örnekleri sergilemek değildir. Günümüzde bunlarla benzerlik arz eden eylemlerini Kurd milletine dayatarak virajın dönülme ihtimalinin yükseldiği bu ana engel olanlardır.
Güney Kurdistan (IBKY) 25 Eylül 2017 tarihinde halkın önüne sandık koymak suretiyle Bağımsızlık Referandumunu gideceğini tüm dünyaya ilan etmiştir. Ancak buna karşı en fazla direnenlerin de yine Kurdlerin kendi evlatlarının olması elbette üzücüdür. Gerekçelerine baktığımızda ise kargaların gülüşüne sebebiyet verecek nitelikteki argümanların havada uçuştuğuna müşahede etmekteyiz. Bunların da yarınlarda Kor Hüseyin Paşa ve daha nice örnekleme yapılabilecek olanlar gibi benzeri buruklukları yaşayacaklarına eminiz. Ancak virajın alınması an meselesiyken bu argümanların belki de bazıları için göz kamaştırıcılığı mümkündür. Ama ortada gözü kamaştıran ışıltı yok olduğunda hem onlar hem de Kurd milletinin yine kaybettiklerine şehadet ederlerse inanın pişman olacaklardır.
Devletin ne anlama geldiğini en iyi Kurdler bilir. Türk Devleti devlet olmanın avantajıyla ancak yüzde yirmisi Türkçe kökenli olan ama bugün adına Türkçe denilen bir dil yarattı. Bununla bizleri dahil olmak üzere sınırları içerisindeki herkesi birbiriyle buluşturdu. Oysa çok değil elli yıl öncesinde bu sınırlar içerisinde halkın neredeyse yüz de ellisi birbirini anlayamaz durumdaydı. Devlet gücüyle bunu aştılar ve bugün onun avantajıyla Allah’ın bizlere başhettiği dili ortadan kaldırmak üzeredirler.
İki örnekle devam edelim. 1898 yılında basılmış Kürdistan gazetesini Kurmanci lehçesini bilen birisi eğitim almamış olsa da bugün çok rahatlıkla anlayabilmektedir. Peki o tarihte basılmış Türkçe bir gazeteyi bugün üniversitelerde Prof unvanına sahip bir Türke verirseniz yüzde kaçını anlayabilir. İşte devlet olmanın avantajı budur, bunun ne anlama geldiğini kavramayan Kurd evlatları elbette çeşitli argümanlarla ışıltılı bir dünya çizerek zihnimizle oynamaktadırlar. Ancak oynadıkları oyunun kendi ayaklarına da dolanacaklarından emin olsunlar.
Güney Kurdistan da Goran temsilcisinin Bağımsızlık Referandumuna karşı geliştirdiği argümanlarına baktığımızda sanki ortada haklı bir durum varmış gibi görünebilir. Hatta girişilen eylemin doğuracağı sorunun ne kadar büyük olduğunu bile düşünebiliriz. Oysa bunun sömürgecilere göz kırpma eyleminden başka bir şey olmadığını da bilmek zorundayız. Hatta sömürgecilere akıl vererek bakın şu ihlaller var ortada szde buradan ayak diretin demekten başka bir şey değildir.
Velev ki öyle olsa bile, eğer sen milletinin yanında dik duramazsan elbette sömürgecilerin senin eğik noktalarını değerlendirmek için her fırsatı kollayacaklardır. Asıl olan şu senin milletin yanlış bir adım dahi armışsa sen bunu dünya nezdinde doğru olarak argümana çevirecek beceriye bakacaksın. Bunu yapmaya başladığın an ne sömürgecilerin ne de diğerleri senin karşında duramaz.
Yine biri çıkıp aklımızla alay edercesine Bağımsızlık Referandumu Türk Devletinin projesidir diyebiliyor. Bunlara söyleyeceğimiz tek şey Ağrı Direnişinin kahramanlarından Bro’ye Haskê’nın durumunu hatırlamalarıdır. Devlet sürgün için kapısına dayandığında tak eden aklı onun şanlı bir direnişe yöneltti ama siz bunu bile başaramayacaksınız bu aklınızla. Çünkü Bro’yê Heskê kapısına sürgün için devlet dayanmadan önce onlara hem akıl hem de rehberlik ediyordu ve ben bu işte yokum diyordu.
Ez cümle: Tarihten alınmayan her ders sonuçta geleceğin karartılmasına yol açar.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.