Varlık mücadelesinin olmazsa olmazını zihinsel dünyasında şekillendiren bir millet her koşul ve şart altında galip gelir. Ancak o milletin zihinsel dünyasında varlık koşulu olarak belirlediği temel değerler üzerinde ortaklaşması zorunludur. Eğer oluşturulan zihinsel şekillenişte temel değerlerde ortaklaşma yerine kendisini merkeze alan düşünceler üzerinden önceleniyorsa çeşitli çıkmazlarla karşı karşıya kalınır. Kendisini merkeze alan değerler etrafında ortaklaşmaya çağıran anlayışlar sonuçta o millet için mağlubiyeti kaçınılmaz kılar.
Ki Dünya milletleri içerisinde var olmanın temel koşulu, o millete ait ortak değerlerin tartışmasız biçimde önceliğe alınmasıdır. Ki o milletin varlığı adına önceliğe alınması zorunlu olan değerlerin gerçekleştirilmesini sağlayacak yol ve yöntemlerin bulunması da şarttır. Varlık mücadelesi sürdüren ve varlığını gerçekleştirme problemiyle karşı karşıya olan bir milletin siyaseten geliştirdiği teorik düşüncenin temel değerlerine uygunluğu geleceğinin aydınlık olması için de yeterlidir.
Bakur Kürdistan’ında varlık mücadelesi veren Kürdlerin ayrışmalarını derinleştiren ideolojik söylemlerin temel değerler olarak önerilmeye çalışılması gelecek açısından sıkıntıların artmasına hizmet etmektedir. Dünya üzerinde bir milletin varlığını garantileyen şey ideolojik ve inançsal değerlere dayandırılan yönetimsel algıdan önce onları diğerlerinden ayrıştıran ve onlara has olan niteliklerin ön plana çıkartılmasıdır.
Bu gün Kürdistan’ın dört parçasında sorun olarak karşımıza çıkan temel şey ideolojik ve inançsal değerlere dayandırılan yönetimsel algının değişik kesimler tarafından öncelik olarak önerilmeye çalışılmasıdır. Ama gözden kaçırılan nokta ideolojik değerlerin Kürdleri Kürd yapan temel değer olmadığıdır. Gelinen noktada her taraftan Kürdleri sarmalayan sarmalın aşılması doğrudan doğruya birliktelik dilinin geliştirilip ve bu dilin benimsenmesiyle aşılabilir.
Doğrusu ne zaman benim partim veya örgütüm her şeyin önündedir anlayışı yerine Kürdistan ve Kürd halkı her şeyden önce gelir anlayışına evirilebilirsek problemlerimizin önemli bir kısmını aşmış oluruz. Geçtiğimiz Kurban Bayramında Kobani saldırıları üzerinden kitleleri sivil itaatsizliğe çağıran Demirtaş elbette doğru bir eylem ve düşünce içerisindeydi. Ancak bu çağrıyı yaparken bazı kırmızıçizgiler belirlemeliydi.
Örneğin 90’lı yıllarda yaşanan acı tecrübeleri göz önünde bulundurarak kitlelerden açıkça Kürdlerin hiçbir yapı ve örgütünün hedef alınmamasını deklere etmeliydi. Eğer bunu yapmış olsaydı yapılar içinde derinlere sızmış olma ihtimali olanlar bu kadar rahat hareket edemeyecekti. Ki bu süreçte yaşamlarını yitiren 40 küsur kişinin ne olursa olsun Kürd olduğunu unutmayalım. Evet, Kürdlerin sivil itaatsizlik hakkı bu aymazlık nedeniyle haksız ithamlara boğuldu. Oysa günümüz dünyasında bu hakkı doğal biçimde kullanan herkesin eylemleri etik bir değer olarak algılamaktadır.
Şimdi Kürdistan da ortalama bir vatandaş üzerinden düşünelim. Eğer partilerimize ve örgütlerimize çağırma yerine bu vatandaşı Kürdlük değerine çağırırsak acaba hangi itirazla karşımıza çıkabilir. Diyebilirsiniz ki Kürdistan’ın kurulmasını da istemeyen Kürdler var. Elbette var. Ama şunu düşünelim o Kürdlerin büyük bir kesimi parti ve örgütlerin dayattığı ideolojik düşünce içerisinde kendisini tanımlayacak veri bulamadığı için olmasın mı?
Sıkboğaz edercesine herkese biçmeye çalıştığımız aynı tezgahın kaftanını giymek zorunda bırakılmış olmanın insanların bilincinde muhaliflik duygusu yaratacağını bilmek zorundayız. Yüzyıldır Kürdistan halkına benzeri bir kaftanı zorla giydirme uğraşında olan TC’ne yönelik tepkinin ve muhalefetin altında yatan sebeplere odaklanıldığında bu muhaliflik duygusu ortaya çıkar. Öyleyse yapılaması gereken çağrı parti, grup ve ideolojiye değil kadim bir milletin varlık değeri olan Kürdlüğe olmalıdır.
Bu gün Bakur Kürdistan’ında gri alan olarak adlandırılan kesim söz konusu olan her türlü ideolojik çağrılara kulaklarını tıkamış durumdadır. İki cendere (ideolojik bakışlı Kürdlük ve Kemalist TC) arasına sıkıştırılan bu kesim halinden memnun görüntüsü vermesine rağmen içten içe de, Kürdlük değerlerini ayağa kaldırmaya çalışan Başur’u hayranlıkla seyretmektedir.
Kürdistan’da Kürdlerin kurtuluşunu amaçlayan her siyasi oluşumu Kürdistan maslahatları gereği saygın ve değerli ad ediyorum. Bu anlamda elini taşın altına koymuş her insan ve yapıya karşı saygı ve hürmete kusur edilmemesi gerektiğine de inanıyorum. Varlık mücadelesi veren Kürdlerin geleceğini aydınlatacak her adımı değerli ve takdire şayan bir eylem olarak selamlıyorum. Ancak bu yapıların durdukları yeri tartışması gerekir. Gerçekten geleceğe yol alırken yanımızda olmasını istediklerimiz kim olmalı sorusunu sormak kaçınılmazdır.
Öyleyse Kürdistan mücadelesinin istenilen sonuca ulaşabilmesi için ortak değerlere sığınmak ve bu değerleri güvenli liman görmek gerekiyor. Birlik zorunludur ama aynılaştıran birlik değil farklılıkları koruyan birlikteliği oluşturma zorunluluğu vardır. Bunu amaç edinerek gerçekleştirilecek her türlü birlikteliğin anlamlı olacağına inanıyorum.
Siyaset toplum için hizmet üretme aracı olarak değerli bir eylemdir. Ancak siyaset arenasında var olmak için kendisini karşıt konumlandırmaya oturtarak varlık kazanmanın etik olmadığını aklıselim her insan bilir. Dolayısıyla siyasetin karşıtına yönelmesini doğal karşılamak mümkün değil, ama farklılıkların bilinciyle kendisine ait olan düşünceyi öncelemesi doğaldır.
Sonuç
Kobani’de yaşanan olumsuzlukların insanlarımız arasında oluşturduğu duygu birlikteliğini kimsenin heder etmeye hakkı yok. İdeolojik bakışımıza zemin yaratmak adına ötekileştirebileceğimiz Kürd olmadığını bilmek zorundayız. Bakur’da halkımızı sıkboğaz eden iki kutuplu (Enternasyonalist ve Ümmetçi anlayış) muktedirlik davası yerine Kürdlerin varlık mücadelesini koyduğumuz gün aydınlık sabahlara yürüyeceğimizi unutmayalım. Yani özgünlüklerini koruyarak ama Kürd halkının mili maslahatlarını öncelemelerinin iki taraf açısından da daha hayırlı olacağını belirtmekte de fayda var.
Son söz. Hiçbirimizin partisi ve ya örgütü Kürdlük değerinden daha değerli ve baki olamaz. Bugün bu ideolojik bakışlarla var olabiliriz. Ama yarın bu milletin varlık mücadelesi kendisine yeni bir değer (Kürdlük) üzerinden rota çizdiğinde parti veya ideolojilerimiz tarihin çöplüğünde yer almış olacaktır. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.