Kürdler iki yüzyıldır karşı karşıya oldukları inkâr, imha ve dayatma sürecinde hakka ve haklılığa dayanan taleplerini bir anlamda, hep ikircikli bir tutumla ifade etmeye yöneldiler. Taleplerini net biçimde ortaya koyma yerine, onlar üzerinde egemenlik tasallutu oluşturan inkârcı ve imhacı devletlerin nezdinde kendi taleplerini meşrulaştıracak yol ve yordamı aradılar. Oysa Kürdler üzerinde egemenlik tasallutu oluşturanlar, hiçbir dönemde hakka ve haklılığa dayalı bu talepleri görme eğilimine yanaşmadılar. Aksine, bu türden bir tutum dahi sergilemeyeceklerine dair binlerce veri ortaya koydular. Buna rağmen Kürdler -kendilerince- egemenler nezdinde de kabul görme ihtimali olabilecek taleplerle sanki üzerlerindeki şimşekleri dağıtacaklarına inanırcasına davranmayı da çoğu zaman ihmal etmediler.
Egemenler kendilerinden beklenilen talepler konusunda karşı tarafı her zaman için en azına razı etme yolunu bulmaya çalışırlar. Oysa talepte bulunanlar, söz konusu taleplerin karşılanmasını bir lütuf olarak değil, hak ve haklılığa dayanan meşruiyet çerçevesinde olmasını önemsemektedirler. Egemenlerin, onların meşruiyete dayalı taleplerini gayr-ı meşru niteliğe büründürerek topluma sunması, talepte bulunanların elini zayıflatmaya dönük hamleler olarak öne çıkar.
Egemenlerin, \'talepleri gayrı meşru kılma ve talepte bulunanların elini zayıflatmaya dönük hamleler\'inin farkında olan Kürdler, tarihsel süreçte bunları dikkate alarak hareket etmeye çalıştılar; Şeyh Ubeydullah Nehru ve Şeyh Mahmut Berzenci Osmanlı hilafetine bağlılığı vurgulayarak, Şeyh Said Palevi yeni Türk devletince kaldırılan hilafeti öne sürerek taleplerini ortaya koydular. Ancak bu tutum toplum kesimlerinin bir kısmında asıl niyetin ne olduğunun bilinmemesi anlamında algılanabilmektedir. Dolayısıyla toplumsal destek anlamında kuşatıcılık niteliğini sekteye uğratma gibi bir durumla karşı karşıya kalmasına neden olmuştu.
Bu konuda farklı örnekler de var: Mele Selimi Dimilli, ortada var olan hilafete rağmen “nasıl ki Balkan toplumlarına topraklarını bıraktınız, bize de topraklarımızı bırakınız” talebi ile hareket etti. Benzeri bir tutumu 1930 Ağrı direnişinde de görmek mümkündür. Yine yüzyılımıza damgasını vuran Barzanilerin mücadelesinde bu tutumun sergilendiğine şahit olmaktayız. Ki bu sonuncusu, günümüzde taleplerinin önemli bir kısmına kavuşma imkânı elde etmiş görünmektedir.
O halde; hak ve haklılığa dayalı taleplerle ortaya çıkan bir hareketin başarı elde etmesindeki en önemli öğe taleplerinin netliğidir. Bu netlik beraberinde daha çok sıkıntılar doğursa da gelecek perspektifi açısından toplum tarafından kabulünü kolaylaştırmaktadır. Çünkü zihinlerdeki amacın net biçimde ortaya konulması toplumdaki motivasyonu güçlendirmektedir. Böylece kendisinden sonraki kendisini var kılma mücadelesindeki azmin tetiklenmesi sağlanmış olunur.
Kuzey Kürdistan’da, son kırk yıldır egemen devletle yaşanan çatışma sürecine ait \'taleplerin muğlaklığı\' çözüme ulaşmayı zorlaştıran önemli bir öğedir. Hareketin, başlangıçtaki taleplerinin netliğini gün be gün erimeye bırakarak egemenlerin kabule yanaşacağı biçime evirme tutumu, çözüm yerine acıların katlanarak yaşanmasına sebebiyet vermektedir. Çünkü hak ve haklılığa dayalı taleplerin karşılık bulması sadece egemen devlet ile talipler arasında çözülebilecek nitelikte değildir. Uluslararası kamuoyunun taleplerin netliğine bakarak gelecek perspektifi oluşturmaya ve buna göre soruna el atmaya çalıştığı herkesin malumudur.
Bu nedenle Kürd hareketi açısından taleplerin net bir biçimde ortaya konulması gerekmektedir. Kürdlerin temel talepleri açısından sıkıntılı olmasına rağmen, 7 Haziran seçimleri öncesinde ortaya konulan Türkiyelileşme perspektifinin destek bulması ancak bununla açıklanabilir. Çünkü net tutum, zihinlerdeki istifhamları izole ederek ya karşısında ya da yanında tutum almaya yönlendirmektedir.
Önceleri, oluşturulan Türkiyelileşme perspektifinin egemen toplumca kabul edildiği vehmi oluştu. Ancak 7 Haziran seçimleri egemen devletin ana kodlarını oluşturan sistemin kilitlenmesi, devletin eski tepkilerine geri dönmesine neden oldu. Devlet kodlarına dönünce, toplumda buna eşdeğer tutum sergilemeye başladı.
Şimdi bir seçim arifesindeyiz. HDP taleplerini açık biçimde deklere etmek zorundadır. Görüntüye çıkarılan talepler ile zihinlerdeki taleplerin uyuşması zorunludur. Çünkü hem söz konusu taleplere taraf olacaklar hem de bunun karşısında duracak olanların tutumları da ancak böyle netleşir. Muğlak tutum niyetin sorgulanmasına yol açar ki bu, taleplerin meşruiyetinin de sorgulanmasına sebebiyet verir.
Bu seçimde HDP, açıkça \'biz âdemi merkeziyetçi bir yönetim karşılığında başkanlık sistemini destekleriz\' deklarasyonu yayınlamalıdır. Hatta \'seçim sonucunda AKP tek başına hükumet kuramazsa –ki kuramayacağı aşikârdır- hükümet olmaları için destek veririz ama bunun için olmazsa olmaz şartımız Federal sistemin hayata geçirilmesidir\' demelidir. Oluşturulacak bu net tutum hem Kürdleri talepleri üzerinden blok haline getirir hem de karşı tarafın ona göre pozisyon almasına neden olur. Uluslararası kamuoyu açısından da netlik oluşur ki bunun nasıl destekleneceği açığa çıkmış olur.
Dolayısıyla Kürdlerin AKP devletiyle karşı karşıya olmadığı Kemalist kodlara sahip bir sistemle karşı karşıya olduğu da net biçimde ortaya çıkacaktır. Ortada TC diye bir sistem vardır ve yasalarla güvence altına alınmıştır. Aynı zamanda ordu ve polis teşkilatıyla korunmaktadır. Oysa Kürd hareketi sistemi bir tarafa bırakarak \'AKP devleti, AKP polisi ve AKP askeri\' gibi ifadelerle bir anlamda hedef saptırmaya çalışarak, \'asıl hedefinin ne olduğunu toplumdan gizlediği\' izlenimi uyandırmaktadır.
Sonuç:
HDP’nin 7 Haziran öncesinde geliştirdiği “seni başkan yaptırmayacağız” söyleminin Kürdlere maslahat açısından ne getirip götürdüğü açık biçimde tartışılmalıdır. Bu tartışmanın sistem algısı farklı olan Türk devlet kodlarına yaradığı açık biçimde ortadadır. Dolayısıyla Kürdler bu tartışmanın içine çekilerek hak ve haklılığa dayalı meşru talepleri açısından boşa düşürülmüştür.
Bu tartışmanın bugün Kürd şehirlerinin viran olmasına neden olduğu ve 90’lardaki gibi, metropollere göçe neden olmaya başladığı ayan beyan ortadır. \'Adamı başkan yaptırmayacaksınız\', tamam, anladım! Peki, karşılığı ne olacak. Varto, Silvan, Gever vb birçok Kürd şehri yerle bir edilecek. Bence çıkın ortaya ve \'biz seni başkan yapma karşılığında Fedaral bir sistem istiyoruz\' deyin. Hem ortam rahatlar hem de çocuklarımız ölmekten kurtulur. Ha derseniz ki, \'yapmaz\', yapmayacaksa elbette karşılığında geliştirilebilecek siyasi argümanlar bulunur. Ki bu argümanlar aynı zamanda uluslararası kamuoyunda Kürdlerin hak ve haklılığa dayalı taleplerinin de görülmesine vesile olacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.