İnsanın, düşünsel dünyasına ait bakışının işleyiş biçimi doğrudan doğruya vicdani dünyasının işleyiş biçimiyle paralellik arz etmeyebilir. Kendisini belli bir ünsiyetle bağlı hissettiği düşünsel dünya olup bitenlere yönelik algısal bakışı çerçeveleterek vicdanın emrettiklerine karşı barikatlar oluşturabilir. Oluşan bu barikatlar ise süreç içinde bireyi yaşanan gerçek durumla Simülasyonla1 iletilen durum arasındaki farkın belirlenmesini ve bilinmesini engelleyen anlayışa mahkûm edebilir. Bu durum ise zamanla bağlandığı düşünsel dünyanın belirlediği doğrularla yetinmeyi yeterli görerek sadece o doğrularla beslenmesine yol açabilmektedir.
Türkiye sınırları içerisinde yaşayan ve İslamcı düşünsel (Osmanlıcı ümmet anlayışıyla bezenmiş İslam) dünyayla bir şekilde ünsiyet oluşturan Kürdler zihinsel durum açısından tam da bunu yansıtmaktadırlar. Vicdanlarıyla baş başa kaldıkları perde arkasında egemen devletin Kürdlere yaşattığı gerçekliğin farkında olduklarını rahatlıkla itiraf etmekteler. Yani Kürdlerin içinde bulunduğu gerçek durumun farkına kolaylıkla varabilmektedirler. Ancak perde önünde bulunduklarında ise etkisi altında oldukları düşünsel dünyanın oluşturduğu baskı nedeniyle yaşanan gerçekliği değil Simülasyonla iletilen durumu dikkate alarak pozisyon belirlemektedirler.
İslamcı düşünce etkisiyle simüle edilen zihinsel dünyaları aktarılan durumu zamanla yaşanılan asıl gerçekliğin yerine ikame ederek onu gerçeklik olarak kabul etmektedirler. Zihinsel dünyalarının kabulü dışında kalan her durumu sadece yapılan propaganda olarak algılamaktadırlar. Dolayısıyla vicdanlarının kabul ettiği gerçeklik yerine düşünsel dünyalarının referans verdiği simülasyonu daha doğru bir tutum olarak benimsemektedirler.
Dolayısıyla çevrelerinde olup bitenlere yönelik tepkilere bakıldığında yaşadıkları egemen devletin sınırları içerisinde sanki hiçbir problem yaşanmadığı/yaşamadıkları izlenimi oluşmaktadır. Oysa egemen devletin sınırları dışında olup bitenlere yönelik tepkilerine bakıldığında ise dünyanın en değme hümanistlerine taş çıkartırcasına vicdani tepkiler ortaya koymaktadırlar. Ancak İslami anlayışla beslenen bakış asılında yakın olandan uzağa olana doğru insana sorumluluk yüklediği her Müslümanın malumudur. Buna rağmen ümmetçi Kürdlerimiz bu İslami ilkeyi referans almak yerine etkisi altında oldukları zihinsel dünyayı referans alarak davranmaktadırlar.
Eğer bir biçimde yaşadıkları egemen devlet içerisinde Kürdlere yönelik insanlık dışı uygulamalara değinirseniz, sizin için hemen zihinsel dünyalarının şekillendirdiği yaftaları hazır hale getiririler. Çünkü şekillenen zihinsel dünyaları bu türden bir serzenişi bile kabul etmeyen verilerle doludur. Yüz yıldır egemen devletin Kürdlere uygulamalarını görmek isteyemeyen bu insanlarımız buna yönelik tepki verenleri de milliyetçilik yaftasıyla boğmaya çalışmaktadırlar. Talep biçiminde dile getirilen ve Yüce yaratıcının bir hak olarak insanlara bahşettiği şeyi istemek bile bunlar için artık kabul edilmesi mümkün olmayan beklentiler olarak değerlendirilmektedir.
Analarının ak sütü kadar helal olan anadile yönelik talepleri bile Milliyetçi refleks olarak görme eğilimindedirler. Örneğin Bingöl Belediye Meclisine sunulan çok dilli belediyecilik önergesine karşı bu cenaha mensup üyelerce huzuru bozmaya yönelik bir adım olarak değerlendirilmiş ve salonu terk etmek suretiyle tepkilerini ifade etmişlerdir. Hatta Belediye başkanı buna karşı duruşunu belirtmek için “bu önergeyi verenler benimle Kurmanci ve Zazaki bile konuşamayanlardır” diyerek art niyet arayışına girmiştir. Şimdi buradan yola çıkıldığında görünen şu ki her türlü hak talebi bu insanlarımız tarafından art niyet belirtisi ve kabul edilmesi imkânsız talep gözüyle değerlendirilmektedir.
Aynı zamanda iki yıldan fazla bir süredir küresel cihatçıların uzantısı olan İŞİD vb. Rojava ya Kürdistan’a yaşattıklarına yönelik tepkileri de bu zihinsel işleyişe bağlı biçimde gelişmiştir. Oysa benzeri durumu yaşayan Filistin veya diğer bir yerdeki İslami toplum için hemen ayağa kalkan ve eliyle olmasa bile dili ile bunu kabul edemeyeceklerini ortaya koyabilmektedirler. Örneğin İsrail askerlerine karşı kafa tutan çocuğun görüntüsünü veya Rabia işaretini profil resimlerine kadar taşıyarak bütün benlikleriyle alkışlarken Bakur Kürdistanın’da taş atan çocuklara ise terörist gözüyle bakabilmektedirler.
Bu gün gelinen noktada İslamcı Kürdler (Osmanlıcı ümmet anlayışına sahip) zihinsel dünyalarını şekillendiren anlayışla Irak ta olup bitene yönelik tepkiler vermekten kendilerini alıkoyamadıklarına da şahit olmaktayız. Ki olup bitene vicdani değil düşünsel pencereden bakmaktadırlar.
Sonuç:
Ümmetçi mantalite ile yoğrulmuş Kürdler Kendilerinden olana yönelik oluşturdukları bu bakış açısını değiştirmeleri gerekmektedir. Çünkü İslami ilkeler onların zihinsel işleyiş biçimine göre veri sunmadığı halde sanki gerçeklik sadece kendilerine sunulandan ibaretmiş gibi algılamaktadırlar.
Bakur Kürdistan’ının ümmetçi Kürdleri kendi düşünsel ve eylemsel algılarına yöneltilmemiş bir sorun olmadığı sürece hiçbir problemi görme gibi bir eğileme girmemektedirler. Eğer ortaya koyduğunuz argümanlar onları şekillendiren zihinsel milli algılarını etkileyecek bir niteliğe sahip değilse titizlikle ele alarak acilen gündeme de oturturlar. Ancak anlayışlarına aykırılık oluşturan her türlü eylem ve düşünce biçimi toptan ret eden bir anlayışa evirilmiş durumdadırlar.
Yapılması gereken bu mantıktan sıyrılmış İslami bakışa sahip Kürdlerin bu kesimin zihinsel dünyalarına sirayet ederek onların dönüşümüne katkı sunmaktır. Aynı zamanda bu kesimin de vicdanlarının sesini zihinsel dünyalarının önüne koyarak düşünmeye başlamalarıdır.
“İşte bu nedenle İslamcılarımız aslında farkında oldukları ama kendilerine bile itiraf edemedikleri Kürtler üzerindeki zulmü yüzyıldır görmezden geldiler/gelmektedirler. Rejimin Kürtlere uyguladığı baskının İslamcılarda oluşturduğu vicdani sorumluluğun etkisi, onları “Cihad romantizmi” ne başvurarak duygularını tatmin etme zorunda bırakmıştır .”2
1- Simülasyon: Benzetim veya gerçek yerine görüntüyü gerçek gibi sunmak.
2- İslamcı Mahallede Kürdler
. Yusuf Ziya Döger Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.