İnsanın tüm yaşamı boyunca hiçbir zihinsel değişikliğe uğramadan aynı bakış açısıyla topluma ve dünyaya yönelik algı oluşturarak sağlıklı bir zihinsel yaşam oluşturması mümkün değildir. Elbette yaşam içerisinde insanların zihinsel dünyası zamanla farklılaşabilir. Çünkü yaşanılanların oluşturacağı etkileyici izler insanın düşünsel dünya bakışında zamanla değişimleri kaçınılmaz kılmaktadır. Bunun böyle olması aynı zamanda Sünetullahın gereği olan tekâmülün insandaki yansımasıdır.
Sünetullahın gereği olan tekâmül de, insanın yaşananlar etkisiyle zihinsel dünyasında var ettiği ideallere ulaşmak ve gelecekte hem kendisi hem de toplumu için olumlu olana evirilmesidir. İnsanın zihinsel ve algısal dünyasında var olandan daha geri/kötü olana yönelmesi ise tekâmül olarak ele alınamaz. Tekâmül daima bir üst aşamayı ifade edecek ideallerin gerçekleşmesini sağlayan devinimsel geçiştir.
Birkaç gün önce esaretten kurtularak serbest bırakıldığında istisnasız taraflı tarafsız tüm Kürtlerin sevindiği bir siyasetçiydi. Katıldığı bir televizyon programında hakları hile ile elinden alınmış Kürd siyasetçisi olarak mı konuşup konuşmadığından emin olamadım. Söylediklerine yönelik ilk tepkim “eğer Hatip Dicle’nin ağzından çıkanlar bilinçliyse bundan sonra vay halimize, yâda daha dış dünyaya alışamadı mı ne...” oldu.
En azından Kamuoyu önünde tanımaya başladığımdan beri düşündüklerinden ve yaptıklarından dolayı kendisine bedeller ödetilen bir Kürd siyasetçisi olduğunu biliyorum. Ancak kamuoyu önünde son açıkladığı görüş ve düşüncelerine bakınca, doğrusu bir mahcubiyet içerisinde kalarak acaba ben mi yanlış anlıyorum demekten kendimi alamadım. Doğrusu açıp programı izlemek zorunda kaldım. Hani yazılıp çizilenlerde bir yanlışlık var mı yoksa itham mı var kendisine yönelik. Maalesef söylenilenler yazılanlarla aynı idi.
Bu durumda doğrusu aklıma gelen hinliği yapmanın gerekli olduğu kanaati hâsıl oldu. Acaba herkes benim anladığımı mı anlıyor yoksa bu söylemlerden farklı çıkarımlarda bulunulabilir mi? Test etmek amacıyla siyasetçimizin söylediklerini akademisyen bir dostuma isim vermeden okudum. Bu açıklamanın kimden gelebileceğini sordum. İlk tepkisi “Irak Türkmen cephesine mensup biridir veya Milliyetçi bir Türk olabilir” dedi. Bu sözler Hatip Dicle’ye ait dediğimde ise “bu dönüşümü acaba nasıl sağladılar” şeklinde bir tepkide bulunması benim için manidardı.
Kürd siyasal hareketinin verdiği tüm bedellere rağmen, geldiği düşünsel ve eylemsel nokta bir siyasi tercihin sonucudur. Bu siyasal tercihi yargılamak doğrusu bize düşmez sadece bu tercihin halkımız açısından getireceği sorunları önceden kestirmeye çalışarak, bir anlamda uyarıda bulunmaya çalışıyoruz. Ancak şunu da ifade etmemiz gerekir. “Kürd siyasal hareketi TC devleti ile bir anlaşma yapmış olabilir ve bunun gereği olarak böyle bir tavır almaktadır” denilebilir.
Evet, bu kabul edilebilir. Ama kendisini bağladığı ve uymak zorunda hissettiği bir konuda yüzyıldır kesintisiz Kürdistan mücadelesi verenleri bağlamaz. Ki bu nedenle belli kazanımlara ulaşmış ve bunların daha ötesi olan bağımsızlığı elde etme çabasındaki Kürdlere yönelik tepkilerinizi anlamak mümkün değil. Hatta bunun mahalle dedikodusunda kullanılan bir ağzıyla ifade edilmesi siyaset kalitenizin de göstergesidir.
Hatip Dicle çıkıp bunların kendi düşüncesi veya intisap ettiği siyasal düşüncenin fikri olduğunu söyleyebilir. Böylece hem biz hem de Kürd kamuoyu niyetleri konusunda yaşadığı tereddütlerden kurtulur.
Aslında şuna ben de kaniyim bu arkadaşlarımızın hiçbirinin zihinsel bakışı ve iç dünyası bu söylemleri kabul etmemektedir. Ama işin içerisine mürit olma mantığı girdiğinde zihinsel işleyişin sekteye uğrayacağı aklı başında herkesin malumudur. Bakın Kürdistan dağlarında kanlarını şeref ve haysiyetleriyle döken gerilla elbette bağımsız Kürdistan idealiyle bunu yaptı/yapmaktadır.
Daha ötesi Kürdistan için bir çabanın içinde olan ve gelecek için bizleri umutlandıran bu siyasetçi kendisiyle baş başa kaldığında elbette utanacaktır. Ve Kürdistan ideali için savaşan tüm şehitlerin ruhunu bu söylemle incittiğinin farkına varacaktır.
Yine de sormak icap eder. Acaba çöp sepetine attığınız ideal için neden binlerce fidanın solmasına göz yumdunuz. Eğer geleceğiniz nokta bu entegrasyoncu mantık olacaktı ise niye bizleri umut ve beklenti ile oyaladınız. Kayıplardan başka Kürdistan adına ne kazandırdınız. ( evet gerilla sayesinde ulusal bilinç gelişti)
Eğer samimi iseniz çok basit bir şey yapabilirdiniz. Tüm Kürdistan’da bir kampanya ile anadilin seçmeli olarak ta olsa okullarda seçilmesine ön ayak olabilirdiniz. Böyle bir tavır ortaya koyarak hem rakibinizin niyetini belirlemiş olacaktınız hem de dünya kamuoyuna TC’nin gerçek yüzünü göstermiş olacaktınız. Şöyle bir düşünün Kürdistan’daki her okulda en az iki sınıfın anadil talebinde bulunduğunu ve bunu karşılama becerisinden yoksun bir devletin dünya kamuoyundaki halini.
Milletlerin var olma mücadeleleri bazen evlatları tarafından sekteye uğratılabilir. Ama bu o milletin yok oluşu anlamına gelmez. Şeyx Sêid bacanağı Kasım tarafından ihanete uğratıldığında, elbette bugünkü beyanatlar nedeniyle içinde bulunduğumuz yeis durumunu tüm Kürdistan halkı o günde yaşamıştır. Ancak süreçteki tüm baskı ve inkâra rağmen her zaman karanlıklardan bir ışığın yansıyacağı gibi günün birinde yüreklerimizi aydınlatan ışıklar oluştu.
Hatta bu ışığın gelişmesine siz ve intisap ettiğiniz siyasal düşünce önemli atılımlar sağladı. Oluşturduğunuz umudun bu beyanat ve politikalarınız karşısında yaşayacağı sukutu hayali düşünün. Kürdler her zaman çıkış buldukları gibi entegrasyonu amaçlayan politikalarınızdan da elbette bir çıkış yolu bulacaktır.
Sonuç:
Biliyorum ey büyük insan ve Kürdistan dağlarının büyük Generali ve tüm şehidleri ruhunuz incinmiştir, bu anlayışın Kerkük ve Kürdistan ile ilgili sözleri karşısında. Ama biz biliyoruz ki milyonlarca Kürd çizdiğiniz bağımsızlık ideali ile geleceğe yürüyor. Kürdler içerisinde, Kıbrıs\'a bağımsızlık, Filistin\'e bağımsızlık, ama Kurdistan’a bağımlılık isteyenlerin günün birinde maskelerinin de tüm Kürdler önünde düşeceğine inanıyorum..
Allah Kurdistan\'ı bu aklı evvellerin şerrinden korusun.
NOT: Siyasal Kürd hareketine Kürd siyasetçisine karşı yazdığım ilk ve son yazı olması umudunu taşıyorum. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.