Said Elçi ve Şeyh Ali Rıza’nın Görüşmesi: Yıl 1964 Kuzey Kürdistan KDP’nin(1965) genel sekreteri Rahmetli Said Elçi, Mele Nuh Öcal (Egil beylerinden) ve şuan ismi aktarıcılar tarafından hatırlanmayan bir kişi ile birlikte Hınıs Kolhisar’da ikamet eden Şehit Şeyh Said efendinin oğlu Şeyh Ali Rıza efendiyi ziyarete giderler. Ki şeyh Ali Rıza Efendi o dönemde 1960 ihtilali nedeniyle gönderildikleri sürgünden memleketine daha yeni dönmüştür.1
Şakir Epözdemir’in ifadesine göre Said Elçi o dönemde Kürd ileri gelenleriyle Kürd ve Kürdistan’ın durumu hakkında fikir alışverişi yapıyordu. Anlaşılan içinde bulunulan durumdan çıkış yolları aranıyor ve Said Elçi bunun içinde görüşlerine başvurmak amacıyla Şeyh Ali Rıza Efendi ile görüşmesi gerektiğine inanarak oraya gitmiştir. (Said Elçi 1965 yılında bir grup arkadaşıyla birlikte Kuzey Kürdistan KDP’ni kurar.) Sohbet sırasında konu Şeyh Said hareketi/kıyamı üzerine yoğunlaşır. Aralarında geçen konuşma şu şekilde cereyan eder2. (Konuşmanın Zazaki yoksa Kurmanci olarak gerçekleştiğine dair kesin bir bilgi yok.*)
- Sait Elçi, Şeyhim, Şeyh Said efendi ve arkadaşları neden başarılı olamadılar, diye sorar. Bunun üzerine Şeyh Ali Rıza Efendi derin bir derin düşünür ve Said diye hitap ederek şöyle der.
- Babam Şeyh Said ve dava arkadaşları giriştikleri harekete başarılı oldular. Ancak başarıdan anladığınız şeyin ne olduğuna bakmanız gerekiyor. Çünkü başarıdan kasıt somut ve soyut göstergeler ise, bunların yansımaları üzerinde durulması gerekir.
“Şeyh Said ve dava arkadaşları hem soyut hem de somut anlamda başarılı oldular. Bugün Kürdler asimile olmadan varlıklarını korumayı başarmışlarsa bunun oluşumunu sağlayan temel güçlerden biri hiç şüphesiz Şeyh Said kıyamı olmuştur. Ki kıyamın iki sacayağı vardı. Dini ve Milli karaktere sahip olmasıydı.
Soyut anlamda mensubu olduğumuz din açısından ele alındığında ulaşılacak en yüce mertebe şehadettir. Onlar verdikleri mücadeleyle o mertebeye ulaştılar. Bu yönüyle bir insanın dünya hayatı sonunda ulaşacağı en yüce makamdır ki ona ulaştılar. Dolayısıyla onlar açısından bu bir başarıdır. Somut anlamda, ortaya koydukları hareket/kıyamla Kürd varlığının asimile olmasının önüne çektikleri setle asimilasyonu önleyici anlamda başarıyı sağlayarak amaçlarına ulaştılar.”
Şeyh Ali Rıza Efendi bu düşüncesini temellendirecek açıklamalarda bulunur.
- Biliyorsunuz ki, Osmanlı ile aramızdaki tek irtibat halifelikti, Cumhuriyet rejimi/ Kemalist sistem onu ilga ettiği için bu irtibatı kopardı. TBMM’nin ilanı ile rotasını belli etmeye başlayan kurucu kadroları bazı adımlar atarak Kürdlerin asimilasyon yoluyla yok oluşunu sağlayacak girişimlerde bulunmaya başladılar.
Kürdlerin varlığına yönelik tehlike sinyali veren adımlar; toprak reformu, yeni eğitim modeli ve iskân politikalarıydı.
- Şöyle ki; düşünün kardeşlerimiz olan Alevilere yönelik Kürdistan da Yavuz’un açtığı yolla Sünni kesiminin zülm ve eziyeti başladı. Onlar bu zülüm ve eziyet altında inim inim inlediler. Çıkışı Kemalist mantıkla kurulan Cumhuriyete buldular. Kendileri için bunu kurtuluş vesilesi sayarak dört elle ona sarıldılar. Dolayısıyla Kemalist sisteme kısa denilecek sürede entegre oldular. Hata Koçgiri, Koçuşağı ve Dersim kıyımlarına rağmen bu yönelimden tamamıyla vazgeçemediler. Ki gelinen noktada hala taşıdıkları endişeden dolayı Kemalist sisteme entegre olma dışında bir çıkış bulamadılar. Dolayısıyla bu entegrasyon onları temel değerlerinden kopa noktasına getirdi.
Şeyh Ali Rıza Efendi açıklamasını şöyle sürdürür.
- Şimdi bu örneklik üzerinden düşünelim. Eğer Şeyh Said hareketi/kıyamı gerçekleşmeseydi ne olabilirdi. Kemalist rejim toprak reformuyla Kürdistan da topraksız köylüye birkaç dönüm arazi verecekti. Ziraat Bankası aracılığıyla da iki inek ve birkaç keçi, koyun vereceklerdi. Bunlara malik olan köylü Osmanlı da göremediği bu imkân sayesinde Cumhuriyet siteminin/Kemalist sistemin daha iyi olanaklar sunan bir yönetim olduğuna kanaat getirip onu benimser duruma geleceklerdi.
- Oluşturulan bu güven duygusuyla, özelikle Kürdlere yönelik gerçekleştirmeyi düşündükleri iskân politikalarını devreye sokacaklardı. Böylece Kürdleri Cumhuriyet rejimine entegre ederek süreç içerisinde asimilasyona uğratacaklardı. Bu adımlardan sonra klasik medrese eğitim devre dışı bırakılacaktı. Oluşturmayı düşündükleri Eğitim sistemiyle ilk nesilde yapamadıklarını sonraki nesillere uygulayarak onları kendi çarklarına alacaklardı. Bunlar da yirmi otuz yıl içinde asimile olup Kürd ve Kürdistan’a ait değerlerini yitirerek yok olacaklardı.
Şeyh Ali Rıza Efendi Said Elçi’ye dönerek,
- Şeyh Said ve arkadaşları gelmekte olan bu tehlikeleri gördükleri için harekete geçtiler. Bunun üzerine Kemalist sistem yumuşak geçişlerle gerçekleştirmeyi düşündüğü asimilasyonu zor ve baskı yoluyla gerçekleştirme yolunu seçti. Ancak bundan sonrası için planlamalarının önemli kısmını dayatmayla gerçekleştirmeye çalıştıklarından doğal bir dirençle karşılaştılar. Toprak reformunu Kürdistan da uygulamaktan vazgeçtiler, iskân politikaları sınırlı düzeyde kaldı. Eğitim sisteminin kısa sürede devreye sokulması sekteye uğradı. Tüm bunlar Kürdlerin asimilasyona uğramalarını kısa süre içerisinde engelleyen nedenlerdir. Ki Şeyh Said hareketi/kıyamı ve diğer kıyamlar olmasaydı şimdi bunların hepsi gerçekleşmiş olacaktı. Ki bugün Kuzey Kurdistan da Kürdlerden söz etmemiz de mümkün olmayacaktı.
Not: Günümüz açısından bu görüşmeyi önemli kılan siyasi içerikten ziyade Şeyh Ali Rıza Efendinin düşüncelerini temellendirirken kullandığı Sosyolojik alan verilerine dayanan öngörüleridir. Bu öngörülerinin haklılığını 1950’lerde Demokrat Parti iktidarıyla birlikte Kürd ileri gelenlerinin sağ muhafazakâr partilere yönelmesiyle oluşan değişimi ortaya koyarak değerlendirmeye devam edeceğiz.
Devam Edecek
…………………………………..
1- Ancak bu görüşmenin tanıklarından olan Şeyh Abdülmelik Fırat’ın oğlu Mahmut Fırat görüşmenin Varto depremi sonrasında 1966 yılında gerçekleştiğini ifade ederken aynı zamanda daha öncesinde de bu tür görüşmelerin ihtimal dahilinde olduğunu beyan etmektedir.
2- Bu görüşmenin detayları Kasım Fırat ve Mahmut Fırat’ın anlatımlarına dayanmaktadır. Şakir Epözdemir Said Elçi’nin böyle bir görüşme yaptığını bildiğini ve 1964 sonlarında kendisini Diyarbakır’da tanıdığında bu görüşmenin gerçekleşmiş olduğunu Said Elçiye dayandırarak ifade etmektedir.
• Şeyh Ali Rıza Efendi Kürdçenin Zazaki lehçesini iyi bilmektedir. Ancak Said Elçi’nin de Kurmanci lehçesini iyi bildiği için görüşmeyi her iki lehçeyi kullanarak gerçekleştirdikleri ileri sürülebilir. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.