Toplumları biçimlendiren ve onların varlıklarının garantörü olan temel yapı siyasi organizasyonlardır. Siyasi organizasyonların gerçekleştirmek istedikleri temel hedeflerine ulaşabilmelerinin yolu toplumsal kuşatıcılıktan geçmektedir. Toplumsal kuşatıcılığı hedefleyen bir yapının ideolojik ve düşünsel bakışını birincil öneme sahip bir değer olarak ortaya koyması yerine, toplumun tüm kesimlerini temsil edecek bir anlayışa yönelerek görünür olması hayati önemdedir.
Siyasi yapıların toplumda oluşturacakları temsiliyetin anlamlı olması ise doğrudan doğruya farklı anlayış ve düşüncelerin varlık kazanmalarına imkân sağlayan kapının aralanmasıyla mümkündür. Dolayısıyla bu yapıların ve farklılıkların kendilerini toplum içerisinde ifade edecek ortamın oluşumuna katkı sunması da bir zorunluluktur. Bu yapıların kendilerini gerçekleştirmelerinin önündeki engelleri ortadan kaldırmak da kuşatıcılığı hedefleyen siyasi organizasyonun asıl önceliği olmalıdır.
Ancak toplumun sosyal genetiğinden beslenen bu organizasyonlar bazen içinden çıkılmaz saplantılara yol açabilmektedirler. Beslendikleri sosyal genetik onların olup bitene geniş bir perspektiften bakmak yerine daha dar çerçeveler çizmelerine sebep olabilmektedir. Çünkü bu yapılar kendilerini zihinsel olarak konumlandırdıkları dinsel veya ideolojik düşüncelerinin çerçevesi dışına çıkarmakta zorlanmaktadırlar.
Kürdistan özeli üzerinde siyaset yapan Kürd siyasi örgüt ve yapılarının temel sorunu da bu anlamdaki toplumsal kuşatıcılıktır. Toplumun tamamını kuşatma yerine kendi siyasi ve ideolojik tutumlarını önceleyen bir anlayışı ön planda tutma sorunu yaşamaktadırlar. Bu sorunu aşmak istemediklerine yönelik veriler hemen hemen her platformda karşımıza çıkmaktadır.
Günümüzde hemen hemen her Kürd siyasi yapısının kendi düşüncesini ve bakışını mutlaklaştırıp kendisi dışında kalan yapıların yanlış yol ve tutum izlediklerine yönelik algılarını dillendirmeleri kendi dışındakine tahammülsüzlüğün de göstergesidir. Oysa ulusal varlık mücadelesi verenlerin aynı hedefe kilitlenmeleri zorunluluktur. Ancak bu zorunluluk tek düşünce, bakış ve algının hâkimiyetini gerektiren bir anlayışın hüküm sürmesi anlamında değerlendirilmemelidir.
Aksine farklı anlayışların bir arada ve birlikte hareket ederek hedefe varmayı gerektiren zorunluluğu bizlere dayatmaktadır. Çünkü amaçlanan hedefin gerçekleştirilmesi tekleşip aynılaşarak değil, birliktelik içinde gerçekleşecek çokluğun aynı amaca yönelmesiyle mümkün olabilmektedir. Bu nedenle Kürdistan siyasi yapılarının birlik içinde çokluğa kapı aralayan anlayışları öncelemelerini gerekli kılmaktadır.
Bu nedenle Kürd ulusal davası ve Kürdistan’ın varlık sorunu tüm Kürdlerin aynılaşmasını gerektirecek bir anlayışı değil, birlikte hareket edecek anlayışı gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla varlığımızı ve toprağımızı işgal eden hegemonyalara karşı birlikte hareket etmenin zorunluluğu vardır. Ancak bu durum farklı olanın farklılığını yitirerek orada yer almasını da gerektirmemektedir.
Ne yazık ki bugün Kürdlerin tüm siyasi yapıları mensuplarında oluşturdukları zihin dünyasıyla bunun önünde engel oluşturan anlayışlar var kılmışlardır. Ki sürdürdükleri varlık mücadelesini doğrudan doğruya asıl olanın (Kürdistan) kurtuluşuna yöneltmek yerine kendi örgüt ve yapılarını merkeze alan kurtuluşa yönelen bir anlayışı yerleştirmişlerdir. Çünkü sosyal genetiğe dayanan tarihsel geçmişten edindikleri bazı alışkanlıkları örgütsel yapıları üzerinden devam ettirmeye yönelik veriler ortaya koymaktadırlar.
Kürdlerin sosyal genetiğini oluşturan aşiretsel varlığın korunmasını temel olan alan koruma düşüncesini baz alarak şekillendirdikleri zihinsel anlayış örgütsel alanda da kendisini göstermektedir. Dolayısıyla bu anlayış temelde var kalmak için alan korumayı zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle ötekini kendisiyle birlikte var kılma yerine onu kendi potasına alarak eritmeyi ve dönüştürmeyi hedefleyen amaçlara yönelmektedir.
Tarihsel süreçte Kürdlerin varlık mücadelesinin hep başarısızlığa mahkûm olmasında baş rölü oynayan faktör de alan koruma düşüncesine dayanan anlayıştır. Kürdlerin vücuda getirdikleri her yapı günümüzde buna yönelik analizler yaparak kendi durumunu ve kendisi dışındaki yapıların durumunu anlamaya yönelmelidir. Ki bu durumun her örgütsel yapı tarafından titizlikle yerine getirilmesi bir zorunluluktur.
Günümüz dünyası insanlar arasındaki benzerlikleri azaltan değil bilakis çoğaltan yapılar üretmektedir. Dolayısıyla Kürdlerin tarihsel süreçte kendilerini korumaya dayanan alansal mekândaki varlık mücadelesi benzeşmeyi zorunlulaştıran gettolaşmayı doğal kılıyordu. Ancak bugün yaşamsal alanların farklılaşması ve insan zihninin yeni açılımlar karşısındaki durumu yaşamsal alan gettolaşmasını değil düşünsel alan gettolaşmasına yol açmaktadır. Bugün Kürdler karşı karşıya kaldıkları bu düşünsel gettolaşmaları ortadan kaldıracak çalışmalar yerine bunların aynı hedeflere yönelmelerini mümkün kılacak birliktelik anlayışına odaklanmalılar.
Sonuç;
HEREKETA AZADÎ Kürdistan siyasetinin bu çıkmazını görerek çalışmalarını yürütmektedir. Ki yaptığı ve yapacağı tüm çalışmalarında hiçbir Kürd siyasi yapısının karşıtına kendisini konumlandırma anlayışından beri tutmayı önemsemektedir. Asıl amacını Kürdistan üzerinde hegemonya oluşturmuş egemen sistem kodlarının çözülmesine yöneltmiştir. Bunun için de Kürdistan’ın yeniden inşasını birliktelik anlayışıyla gerçekleştireceğine inanmaktadır.
Gerçi oluşturduğu/oluşturmaya çalıştığı bu anlayışı nedeniyle bazı Kürdler tarafından henüz tam olarak anlaşılamamaktadır. Düşünsel ve örgütsel farklılıklar arz eden her Kürd siyasi yapısıyla birlikte çalışması ve çalışabileceğini deklere etmesi bazı kesimler için zihinsel karmaşa oluşturmaktadır. Çünkü onların şuana kadar oluşturdukları yapılar üzerinden bunun mümkün olmadığına yönelik deneyim edindikleri yargısı yerleşmiştir.
Oysa sorun deneyimin yanlışlığı değil deneyimin doğru biçimde gerçekleşmesini önleyen pratik alandaki yansımalar olduğunu görememektedirler. Doğrusu bunların deneyimleri de bizler için yol gösterici olma niteliğindedir. Çünkü yaşanmışın tekrar tecrübe edilmesine gerek olmadığı anlayışına sahibiz. Sorun bu yapıların bunu görme becerisini ya göstermemeleridir ya da bunu istememeleridir.
Bugün Sosyoloji bilimi bile Kürdlerin oluşturdukları sosyal ve siyasi anlayışları tahlil edecek yeterli verilere sahip değildir.! Ki her yapı oluşturulan alan üzerinde kendi hâkimiyetini koruma derdini temel hedef ve felsefe haline getirmiştir. İnsanı esir alan bu algı ise sonuçta ya ideolojik körlük oluşturmuş ya da yapıyı koruyan bir körlüğe yol açmıştır. Oysa Kürdlerin reel durumu örgütsel alan hâkimiyetini değil ulusal varlık mücadelesini zorunlu kılmaktadır.
Bize has bu tarihsel sosyal genetik hala bizleri kuşatmaya devam ediyor ve birlikteliğimizin önünde engel oluşturacak veriler üretebiliyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.