İçinde bulunduğunuz olumlu/olumsuz koşulların gerektirdiği şartlara bağlı olarak yapılanmasına izin verdiğiniz ve zamanı gelince ortadan kaldırmak üzere olanak tanıdığını bir yapının ne kadar palazlanması gerektiğini de doğal olarak belirleyicisi siz olacaksınız. Bu durumun ne anlama geldiğini belirleyen birçok tarihsel veriden biri de Osmanlı devletinin Kürdistan’da kurulmasına izin verdiği Hamidiye Alaylarıdır.
Osmanlı Devleti 19. yüzyılın sonu ve 20.yüzyılın başında pek çok bölgede olduğu gibi Kürdistan bölgesinde de iç ve dış düşman algısına göre şekillenen bir askeri yapılanmayı gerekli görmüştür. Bu yapılanmayı dönemsel bir zorunluluk addederek varlık kazanmasını sağladı. Kürdistan bölgesi için Rusya dış düşmanı ifade eden güç olarak tanımlanırken, Rusya’nın kışkırttığı varsayılan Ermeniler iç düşman olarak tanımlandı. Aynı zamanda bu yüzyılın en önemli gelişmesi olarak tanımlanabilecek “Milletlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkına” ait düşüncenin Kürdistan’da neşet etmesini önlemeye yönelik geliştirilen askeri bir yapılanmadır.
Osmanlının iç ve dış düşman algısına karşı askeri bir yapılanma olarak oluşturduğu Hamidiye alayları varlık ve süreklilik bakımından ele alındığında koşullara bağlı olarak tasarlandığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Dönemin algısına göre Ermeniler Rusya tehdidi karşısında içerideki Truva atı vazifesi gören kesim olarak tanımlandı. Bu soruna çözüm üretmek ve ekarte etmek için de Hamidiye Alayları önemli bir fonksiyonu yerine getiren güç olarak tasarlandı.
Ancak alayların oluşumunu sadece bu iki bağlam üzerinden okumak elbette siyasal anlamda eksikliklere yol açmaktadır. Osmanlı “milletlerin kendi kaderini tayin hakkı” düşüncesinin Kürd Aşiretleri arasında neşet etmeye başlaması durumunda dönülmez bir yola girileceğinin farkında olarak bu alaylara varlık kazandırdı. Ki dağıttığı payelerle Kürd Aşiretlerini kendi bağlayacağının farkındaydı. Bir Kısmına verdiği payelerin diğerlerini de bu yönde bir eğilime sokacağının farkındaydı1. İlk aşama yapılanma içerisinde yer almayan aşiretlerin sonradan başvuruları dikkatle incelendiğinde Osmanlı siyasetinin nasıl karşılık bulduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.
Abdülhamit tarafından oluşturulan alayların onun tahtan indirilmesinden sonra kısmi anlamdaki değişiklilerle varlıklarının yeni yönetim tarafından da korunması, şunu açıkça ortaya koymaktadır ki siyasal devlet akılları olup biteni konjonktürel mantıkla ele almaktadır. Aşiret alaylarına dönüştürülen yapının altında yatan temel sebep Kürdler arasında gerçekleşmesi muhtemel birliği önceden bertaraf etmekti. Böylece her aşiretin kendi gücünü pekiştirmeye yönelik çabalara gireceği varsayılarak uluslaşmanın önüne set konulmuş olunuyordu2.
Osmanlı Devleti Hamidiye alaylarını oluştururken amaçlanan temel unsurlardan biri de Kürdlerin devletle entegrasyonunu sağlamaktı. Bunu gerçekleştirmek için öncelikle aşiret reislerinin sadakatinden yararlanma hedeflenmişti. Bu amaçla iki kafile halinde reisleri Der saadete getirterek Padişahın kabulü ile onlara paye verildiğini ortaya koydu. Başlangıçta tereddütlerle İstanbul’a gelen reisler kendilerine yapılan taltiflerle kısmen bu tereddütlerinden sıyrılarak memleketlerine dönüyorlardı.
Sosyal yaşam alanını kontrol altına almayı amaçlayan devlet ilk elden aşiret reislerini tek tipleştiren askeri kıyafetlerle donatarak geri gönderdi3. Bununla amaçlanan aslında aşiretlerin kıyafetlerle belirgin olan varlığının yok edilmesiydi. Ki böylece toplum içerisinde tanınma ve statü işaretlerini yerellikten alarak düzen ifade eden askeri işaretlere dönüştürerek aşiret reisleri üzerinden devlete yönelik bir aidiyet duygusu oluşturulmak amaçlanıyordu.
Yine Osmanlı bu alaylar vasıtasıyla Kürdleri zaptı rapt altına almayı amaçlamaktaydı. Alayların oluşturulduğu yerler temelde hayvancılığa dayalı yarı göçebe bir yaşam tarzı sürdürmekteydiler. Bu yaşam tarzı devlet açısından denetimde zorluklar oluşturuyordu. Toplanacak vergi, askere alınacaklar böylece kayda sokulmuş olacaktı4.
Bir diğer unsur ise Kürd Aşiretleri arasında gerçekleşmesi muhtemel birliğin bertaraf edilmesidir. Ki devlet askeri bir örgütleme oluşturarak verdiği payelerle kendisine sadık olacak bir yapıyı hedeflemekteydi Özelikle üç büyük aşiretin reislerine “Paşa” ünvanlını vermesi bunun açık göstergesidir5. Aslında Osmanlı karşılaşacağı soruna temelden çözüm üretmek derdindeydi. Bu dönemde gerçekleşen Ermeni sorununa önceleri yerelde olup bitene kısmi anlamda müdahil olmayarak sorunu aşiretler eliyle bertaraf ederken aynı zamanda Kürd Aşiretlerini zorunlu olarak kendi safına çekmiş oluyordu.
Çünkü Avrupa üzerinden şekillenen yeni Dünya’ya Kürdlerin olumsuz bir imaja sahip oldukları servis edilecekti. Ki daha sonraki dönemlerde Avrupalıların Kürdlere yönelik tutum ve bakışları dikkate alındığında Osmanlının bu siyaseti başarılı olmuştur. Yine Abdülhamit sonrası İTC yönetime geçince bu alayları tasfiye etmeyerek isim değişikliğiyle korumuş ve Ermeni tehcirinde bunların gücünden yararlanmıştır. Birinci Dünya savaşı sonrasında şekillenen Ön Asya da Kürdlerin bir statü elde edemeyişlerini ancak buradan (Hamidiye veya Aşiret Alayları üzerinden) okuyabiliriz.
Sonuç:
Devlet aklı üzerinden düşünüldüğünde 1920’de temelleri atılan TC’nin de Hamidiye alaylarına benzer bir yol izlediğine şahit olmaktayız. İlk elde Koçgiri bölgesinin alt edilmesi ve gelişen başkaldırının Alevi tanımlamasına sokulması Kürdler arası ayrıştırmanın nasıl sağlanacağına yönelik göstergelerden biriydi. Daha sonra ki dönemlerde gerçekleştirilen her başkaldırıların titizlikle yöresel alanlara hapsetmeye yönelik çabalarda bu anlamda değerlendirilmelidir. Yine Cumhuriyet rejimi ilk yıllarında oluşturulan ve bugünkü köy koruculuğunu andıran yapılanmalar aslında devletin bir sorun karşısındaki aczi yetinin göstergeleri olarak alınabilir6 .
Herhangi bir devletin nihayetinde bir biçimde bastırarak ortadan kaldırmak niyetinde olduğu grup veya yapıyı hangi şartlar altında güçlendirir? Bu soruya verilebilecek doğru cevabın ne olduğunu veya ne olması gerektiğini belirleyebilirsek Kürdler açısından bugün yaşanan birçok toplumsal duruma daha kolay çözüm üreterek anlam yükleyebiliriz. Devlet hangi şartlar altında böyle bir yapılanmayı güçlendirirdir ve bu güç hangi şartlar altında devletin otorite kurma çabalarını baltalayabilir
İsterseniz bu soruları Cumhuriyet tarihinde genel kabulle benimsenen iç düşman algısıyla değerlendirin, isterseniz gündemdeki maruf ismiyle paralel yapı için değerlendirin. İsterseniz Muhafazakâr-İslamcı olmakla tanımlanan AKP için değerlendirin. Hatta 2000 yılların en meşhur yapılanmaları olarak tanımlamam Ergenekon veya KCK için değerlendirin.
Sonucun pek farklı olacağına ihtimal veremiyorum. Ve şimdi bu yapılara yönelik Devlet içindeki algıları değerlendirin göreceksiniz ki her yapının belli bir soruna yönelik oluşturulduğunu ve zamanı gelince ortadan kaldırılacağına şahit olacaksınız.
----------------------------------------------------------------------
1- Devlet ve kimi Kürt aşiretleriyle ilk kapsamlı resmî ittifak 1891’de Hamidiye Alaylarının kurulmasıyla olmuştur. Ermeni milliyetçi hareketini önlemek amacıyla kurulan Hamidiye Alayları Kürt aşiretleri arasındaki ayrışmanın kalıcı hale gelmesinin de önemli dönemeçlerindendir. Yrd. Doç. Abdürrahim Özmen
2- Hamidiye Alayları, İmparatorluğun sınır boyları ve Kürt Aşiretleri Janet Klein İletişim yayınları 2.Baskı İstanbul
3- Dönemin Trabzon İngiliz Konsolosu geldiklerinde üzerinde her birisinin hangi aşirete mensup olduğunu gösteren renga renk giysiler yerine döndüklerinde daha koyu renkli üniformalardan oluşan elbiselerin giyildiğini belirtmektedir. 23 Mayıs 1891.
4- Hamidiye Alayları, İmparatorluğun sınır boyları ve Kürt Aşiretleri Janet Klein İletişim yayınları 2.Baskı İstanbul
5- Miran Aşireti: Mustafa Paşa, Milli Aşireti: İbrahim Paşa, Hayderan Aşireti: Hüseyin Paşa. Bu ünvanlar askeri anlamda general değil sivil hayat içerisindeki birer paye idi.
6- Hamidiye Alayları, İmparatorluğun sınır boyları ve Kürt Aşiretleri Janet Klein İletişim yayınları 2.Baskı İstanbul. Kitabın 319. Sayfasında yer alan Hamidiye Alaylarının Haritasına bakınız. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.