Toplumsal yaşamda farklılığa katlanmak istemeyenler, ona karşı düşünsel argümentler geliştirme yerine hak ve hakikatten uzak yaftalamalara başvurarak onu mat etme yolunu seçerler.
Sosyal yaşamda İnsan farklı olana yönelik daima tedirginlik yaşar ki farklılığı kendi varlığına (ister düşünsel ister ontolojik) yönelen bir tehlike olarak algılar. Tehlikenin günün birinde kendisini yutacağını varsayarak onun varlık ve gelişimini sağlayan düşünsel ve eylemsel durumuna karşı engeller üretmenin derdine düşer. Kendince sosyal yaşamı tek düze bir anlayışa oturtarak korunma çabasına yönelir. Kendisi gibi düşünme ve algılamaya sahip olmayanın var ettiği/edeceği anlayışın yaşam alanını daraltarak kitlelere ulaşmasını bloke etmeye çalışır.
Yaşam içerisinde bu durum daha çok ideolojik veya kişisel saplantıya sahip olanlarda kendisini açığa çıkarır. Çünkü bu anlayış kendisini farklı olandan nasıl koruyacağına dair sorun üreten bir algıya sahiptir. Kendi bakışını mutlak doğru kabul eder, buna uygun algılama verileri oluşturarak diğer anlayış ve düşünceyi tehlike çanı biçiminde lanse etmeye çalışır. Böylece farklılığı toplumsal yaşama yöneltilmiş saldırı olarak tanıtarak onun neşvünema bulmasını engellemiş olacağını varsayar.
Toplumsal mühendislik olarak da tanımlanabilen bu durum, toplumsal bütünleşme adına toplumun yeniliğe ve dönüşüme açık dinamiklerini yok etme üzerine varlığını bina eder. Statükonun korunmasını da temel alma eğilimi gösteren bu yaklaşım kendi varlığını sürdürülmekte olan sistemle özdeşleştirerek gerekliliğini toplumsal yaşam açısından zorunlu addeder.
Böylece yer almayacağı durumun çözümsüzlük olacağı imajını yaratarak kendisinin ne kadar ehemmiyetli olduğunu vurgulamaya çalışır. Aynı zamanda bu anlayış toplumsal yaşam için ihtiyaç duyulan yenilik ve dönüşümlerin de ancak kendisinin var kalmasına bağlı olduğunu belirtmeye çalışır. Hatta daha ileriye giderek bunun ön plana çıkan kişiye doğrudan doğruya bağlı olduğu kanaatini de yerleştirmeye çalışır. Örneğin AKP hükümeti iktidarını ve liderinin konumunu sağlamlaştırma aracı olarak topluma bu türden bir algıyı pompalayarak hem varlığını korumakta hem de ne kadar gerekli olduğunu vurgulamaktadır.
On iki yıllık iktidarı süresince toplumsal dönüşümün dinamik gücü olacağı imajıyla varlığını sürdüren AKP bu gün de aynı argümanlarla toplumun karşısına çıkmaktadır. Yeni Türkiye ve Anayasa değişikliğiyle her derde deva olacağını, onsuz bunların imkân dâhilinde olamayacağını dile getirmektedir. Bu talepleri kısmen de olsa karşılayan ama statükoyu aşamamanın sıkıntısını dile getirerek daha çok güç kazanması gerektiğini dile getirmektedir. Ancak her seçim döneminde bu talepleri toplumun önüne getirip varlık kazanınca, bunları unutan bir yapıya sahip olduğu tecrübe edilmesine rağmen toplumsal mühendislik gücüyle varlığını koruyabilmektedir.
Türkiye genelinde bu algıyı başarılı biçimde gerçekleştiren AKP’nin yanında benzeri bir algıyla toplumsal mühendislik çabasını Kürdistan üzerinden PKK merkezli Kürd siyasi hareketi sürdürmektedir. Onlarda pek çok katkılarına rağmen Kürd ve Kürdistan davasının kendileri olmadan çözülemeyeceğini bu nedenle Türkiyelileşme çabalarına destek olunmasını ileri sürmektedirler.
Psikoloji bilimi açısından bu tutum benmerkezciliktir. Kendisini merkeze alan ve toplum yaşamında var olmasının zorunluluk gereği olduğu algısından beslenen bu anlayışın asıl hedefi toplum değil kendi varlığını kaim kılmadır. Ancak bunu başarabilmesi için toplum çıkarına/yararına olabildiğince uygun eylem ve teoriler geliştirmek durumundadır. Ki kitleleri asıl amacın dışına odaklayarak gerçekleştirmek istediğini kolay ve zahmetsizce gerçekleştirebilsin. Halk arasında bu anlayış siyaset bezirganlığı olarak tanımlanır.
Bu durumdan nemalanan yapılar ve kişiler kitleleri manipüle ederek asıl amaçlarını gerçekleştirirler. Bu nedenle onlara bağımlı hale gelen müntesipler/benimseyiciler de ötekini/farklı olanı anlamak ve kavramak yerine, biçilmiş zihinsel kaftanlarına uygunluk testine tabi tutarak değerlendirirler. Böylece hakikate çağıran ve duygularına hitap eden yeni düşünme biçimine kendi elleriyle engel koyduklarının farkına bile varmazlar. Toplumsal mühendislik yoluyla kitlelerin zihinlerine enjekte edilen bu anlayışla asıl amacın ve korunması hedeflenen statükonun görülmesi de saf dışı edilmiş olunur.
Sonuç:
Günümüzün Kürd siyasetinde yer almaya çalışan ve yer alan yapıların hem içe hem de dışa karşı işleyiş biçimi bunun üzerinden gerçekleşmektedir. Kendilerine yönelik gelişme temayülü gösteren düşünce ve bakışa karşı tezler geliştirme yerine onu ötekileştirmeye çalışarak bertaraf etmenin yolları aranmaktadır.
Bu yapılar ister dinsel, ister ideolojik ve isterse millî olduklarını iddia etsinler. İç İşleyişleri hep aynı şekilde gelişmektedir. Günü kurtarmaya bakan ve türbinlere hitap eden anlayışlarla hareket ederek farklılıkların gelişmesinin önüne engel koymaktadırlar. Toplumsal mühendislik yoluyla da kendilerine haklılık payesi kazandırarak varlıklarının elzemliğini ortaya koymaktadırlar.
Çözüm: Bu türden yapı ve kişilerin toplum sırtında birer kambur oldukları açığa çıkartılmalı. Ancak toplum yararına gerçekleştirdikleri doğru şeylere karşı da hakkaniyete uygun bir dil kullanılmalıdır. Böylece toplum nezdinde gizlenmiş amaca matuf çalışılmadığı anlaşılabilsin.
Siyasi politik yapılarımızın önünde yürüyenler ikbali değil, toplumsal maslahatları dikkate alan etik değerlere yönelmeleri halinde Kürd ve Kürdistan davasına ancak katkı sunabilirler. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.