Toplumsal yaşamın dinamikliğini belli ideolojik sayıklar üzerinden analiz eden mantaliteler, toplumsal değişim ve dönüşümü kendi mecrası yerine ideolojik saiklarini öne çıkartan haklılıklarla ortaya koyma derdini öncelemektedirler. Bu nedenle dönüşüm ve değişimin yönünü doğru tespit edemedikleri için, ileri sürdükleri çözüm arayışlarının ayakları henüz yere basmayan ütopik değerlendirmelerden öteye gidememektedir.
Değerlendirme:
Konumuz elbette 24 Haziran’da Türkiye de gerçekleştirilecek başkanlık ve meclis seçimi olacaktır. Ancak Türkiye geneli üzerinden değil, konunun önemli bir kesimini oluşturan Kürdlerin tutumu üzerinden ele alınacaktır. Seçimde Kürdler nasıl bir tutum takınmalıdır? Sorusuna cevap aranmakta ve bu cevabın reel koşullara karşılık gelip gelmediği tartışmaktır. Çeşitli bakış açıları olmasına rağmen konu üzerinde tüm kesimlerin mutabık olduğu bir ortak bir duruş ve tutumun olmadığı hem yazılan makalelerde hem de sosyal medya kullanıcılarının ortaya koydukları tutumlarda görmekteyiz.
Yüz yılını doldurmak üzere olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Kendi içinde yaşayan Kürdler başta olmak üzere kendi sınırları dışında yaşayan Kürdlere yönelik tutumunda önemli bir değişiklik olmamakla birlikte katı tutumun yerine esnek bir geçişle entegrasyonlarını amaçladıklarını müşahede etmekteyiz. Eski katı tutumun yerine esnek yaklaşımın Devletin derin aklından mı yoksa dönemsel iktidarların tutumundan mı kaynaklandığı konusunda da kafa karışıklığı yaşamaya devam ediyoruz. Dolayısıyla duruma karşı tutum belirlemeye çalışırken buradan kaynaklanan farklı tutumların geliştiğini de görmek gerekir.
Ancak yukarıda ifade edildiği gibi olup biteni reel koşullar yerine ideolojik Saiklerle ele alınmasının doğru tutum belirlemede kolaylaştırıcı rol alması yerine zorlaştırıcı bir nitelik kazandırdığını tekrar etmek gerekir. Bu ideolojik tutumların iki ana gövdesi bulunmaktadır. Birisi İslami öğreti üzerinden şekillenen zihin yapısı, diğeri ise sol öğreti üzerinden şekillenen zihin yapısıdır. Öncelikle belirtmek gerekir ki bu iki zihin yapısı da olup biteni reel koşullar yerine kendi öğretilerinin ışığında ele almaktadırlar.
Ulusal sorunlarını çözememiş toplumlarda bu iki öğreti de çıkmaz sokak üretmektedir. Çünkü öğretilerinin temelini oluşturduğunu varsaydıkları hümanisttik yaklaşımın etkisi altına girerek kendi toplumlarının kurtuluşunu da bu hümanisttik yaklaşımın hâkim kılınmasıyla çözüleceğini iddia etmektedirler. Oysa burada kör noktayı oluşturan, ulusal sorunlarını devlet düzeyinde çözmüş olan toplumların soruna onlar gibi yaklaşmadıklarını görememeleridir. Devletleşerek ulusal sorunlarını çözen toplumlar henüz bu sorunun çözememiş ve bir nevi sömürge durumunda olan toplumun bireylerinden kendileri gibi bakmayı önermektedirler. Çözümünde öğreti düzeyindeki ideolojilerine sahip çıkılarak (sarılarak) mümkün olacağını müjdelemeleridir.
Reel Durum:
Türkiye sınırları içerisinde yaşayan Kürdlerin yukarıda izahı verilen iki temel ideolojik saikle sorunlarına çözüm üretmeye kalkıştıklarını ileri sürmek abartı olamaz. Bunun temel görüntüsünü reel koşullarda Kürdler üzerinden etkili olan iki ana partide görmekteyiz. Bunlardan HDP sol öğretiyi temel alan yaklaşımıyla, Hüda-Par ise İslami öğretiyi temel alan yaklaşımıyla öne çıkmaktadırlar. (Vurgulamak gerekir ki Hüda-Par bu konuda kendi başına değil ana akım Türkiye İslamcılığıyla kol koladır. HDP ise ana akım Türkiye solu yerine ana akımın dışında kalan marjinal solla kol koladır.) Geriye kalan kesim ise her ne kadar bu iki partiye mensubiyet arz etmese de çözümü bunlardan birinin yanında ya yer alarak ya da destek sunarak veya bunların dışında kalarak çözüm üreteceklerini düşlemektedirler.
Toplumsal değişim ve dönüşüm çerçevesinde HDP Türkiye metropollerine yığılan Kürdlerin göz ardı edilmemesini öneren bir siyasi anlayışla hareket etmektedir. Ancak bunu doğrudan doğruya Kürdlerin temel hakları çerçevesinde dillendirme yerine Halkların kardeşliği söylemiyle öne çıkartmaktadır. Buna rağmen Türkiye metropollerine sığınıp orta sınıf düzeyine çıkmış Kürdler partinin ilgi alanı dışında kalmaktadırlar. HDP metropollerde bir nevi mobilize olmaya uygun Kürd kitlelerini gözüne kestirmekte ve onlar üzerinden siyasi söylem geliştirmektedir. Tüm bunları yaparken de kendisine varlık kazandıran sosyolojik gerçekliğe uygun düşen reddi mirasçı bir tarih öngörüsünü dayatmaktadır.
Dolayısıyla siyasi söylemlerine yüzyıldır süren geleneksel devlet politikası yerine dönemsel politikayı öne çıkaran işlevler katmaktadır. Bunun temel sebebi hem Kürdistan da yaşayan hem de Türkiye metropollerinde yaşayan kitlelere taze acılarla hitap ederek karşılık bulma derdidir. Bundan dolayı Kürdler açısından kapsayıcı olamamaktadır. Ancak bu perspektif, geliştirdiği Türkiyelileşme politikasına uygundur. Çünkü geçmişten bihaber olup kısmen anadilinden kopmuş ve sömürgeci etkisiyle yetişmiş veya taze acılarla yaşama devam eden kitleleri ikna etmesi daha kolaydır.
Hüda-Par ise bu konuda daha çok HDP’nin ideolojik tutumunu öne çıkartarak ve bunun yanında İslami motiflerle Kürdler arasında kendisine yer aramaktadır. Bunu başardığını söylemek mümkün değil, ancak HDP’nin sol ideolojik tutumuna yakınlık duymayan kesimlerden kısmi destek aldığını da söyleyebiliriz. Kafa karışıklığı yaşadıklarını da ilave etmekten kaçınmamalıyız. Ki Cumhurbaşkanına destek sunacaklarını ortaya koymamaları bunun açık göstergesidir. Çünkü Mevcut iktidarın İslam motifli tutumu onları ideolojik öğretileri açısından cezbetmektedir.
Sonuç:
Kürdlerin HDP politikasına destek sunmaları kendi geçmişlerini red anlamına gelip ve devletin yüzyıllık kirli ajandasını temize çıkartmaları anlamına gelmektedir. Bu nedenle Kürdlerin HDD’nin Türkiyelileşme politikasına destek sunmamaları gerekir. Ancak Türkiye Metropollerine yerleşmiş veya Kürdistan da yaşayan orta sınıf düzeyinin altında yaşam standartlarına sahip Kürdlerin yakın geçmişe dair acılarından dolayı bu partiye destek sunacaklarını da unutmamak gerekir. Bunun o kesim açısından bir umut ışığı olduğu da unutulmamalıdır.
Bunun yanında yüzyıldır sorunları çözülmeyen Kürdlerin milletvekilliği seçimi üzerinden sisteme entegre edileme tehlikesiyle karşı karşıya olacakları göz ardı edilmemelidir. (1991’den bu yana siyasi söylemlerin zamanla değişmesini ve Türkiyelileşme perspektifine nasıl kaydığını da göz önüne almak zorundayız). Ancak bu perspektifin kısmen orta sınıf yaşam standardına ulaşıp temel ihtiyaçları yanında sosyal ihtiyaçlarını önemsemeye başlayan kitlelere doğru ifade edilmesi gerekir. Bu kesim üzerinden ulusal taleplerin dillendirilmesi daha kolaydır. Bunun yanında yazıp çizen ve Kürdlerin tarihsel acılarını bilen kesimin bu politikaya destek sunmaması gerekir. Çünkü yarın bu tutumlarını izah etmekte zorlanacaklardır.
Burada Başkanlık seçimine bir parantez açmak gerekmektedir. Her ne kadar Demirtaş bu siyasi anlayışın adayı olsa da ben şahsen başkanlık seçiminin birinci turuna ayrı bir önem atfetmekteyim. Sadece birinci turla kalması koşuluyla destek sunulabileceği kanaatimi tekrar ifade edeyim. Çünkü HDP ile Demirtaş’ın alacağı oy arasındaki fark ulusal taleplerin dillendirilmesinde etkili olacağı düşüncesindeyim.
Hüda- Par politikasına destek sunmak ise bir başka çıkmazı önümüze koymaktadır. Buda mevcut iktidarın oluşturduğu algı ile ilgilidir. Bizi bilinçsizce devletin entegrasyon politikasına teslim etmektedir.
Son söz:
Sömürge sistemin tüm kurumlarıyla red edilmesi bir zorunluluktur. Ancak henüz bunun gerçekleşmesi reel koşullar açısından mümkün görünmemektedir. Çünkü toplumsal değişim ve dönüşümün henüz buna uygun bir zemine ulaşmadığını düşünüyorum.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.