Toplumsal mutabakattan yoksun devletlerin tek dayanağı devşirmelerdir. Bu devletler devşirmeleri kendi gelecekleri adına koltuk değneği olarak kullanmaktadırlar. Devşirmeye ihtiyaçları olduğu sürece el altından onları motive edecek veriler üreterek onların kusursuz hizmet sunmalarına olanak sunarlar. Devşirmelerin de koltuk değneğine yeltenmelerinin ardında varlıklarını kendileri olarak sürdürme yerine adına devşirildikleri devlete hizmet etme isteği yatmaktadır.
Devşirme kendi aslı varlığına karşı devşirildiği devlet adına ürettiği pradigmalarla oluşturabileceği zihinsel deformasyonla hizmet sunar. Sunduğu bu hizmetin karşılığında ise devletten kotaracağı dünyevi bir makam ve iltifat beklentisindedir. Bu iltifat veya makamı doğrudan devletten istemediği durumlar da olur. Ki bu durumda diğer devşirmelerin iltifatına mazhar olma beklentisi ve onların önderi olma mantığı yer alır.
Devşirmeler tek düze, tek tip değildirler. Bazıları hizmetini doğrudan doğruya sömürücüsünün kavramsal şemalarını kullanarak sürdürürken, bazıları da sömürücüsünün kavramsal şemasını ilk elde ret ederek yola çıkarlar. Kendilerinin de mensup oldukları milletin ulvi değerlerine veya beklentilerine vurgu yaparak önce kendi milletlerinin teveccühünü elde etmenin yolunu bulurlar. Bunu elde ettikten sonra sömürücüsünün kavramsal şemasını yavaş yavaş literatürlerine sokmaya başlarlar.
Devşirmenin öncelikle kendisine (milletine) ait olan kavramsal şemayı ret etme düşüncesinde olması gerekir. Çünkü adına devşirildiği topluma vereceği bir mesajının olması gerekir. Bu mesajla bakın ben sizinle aynı paradigma üzerinden yürümekteyim. Ancak bazı noktalarda size karşıymışım gibi görünme zorunluluğum var. Bunu size daha iyi hizmet sunma adına yapmam gerekir. Yoksa devşirmeciliğin gelecekte sürme olanağı ortadan kalkar. Ki sizin toplumsal mutabakatı kabul etmemenizden kaynaklı sorun net biçimde gün yüzüne çıkar. Bu durumda ben size hizmet sunma imkanını da yitirmiş olurum.
Somutlaştıralım.
Osmanlı bakiyesi T.C. kuruluş sürecinde toplumsal mutabakat arayışla hareket etme düşüncesini topluma yansıtmayı ihmal etmedi. Ancak ayakları yere sağlam basmaya başlayınca arayışında olduğu tüm dinsel ve toplumsal mutabakatları ötekileştiren anlayışını devreye soktu. Varlığını öncelikle biyolojik varlıkları tehlike altında olan Balkan ve Kafkas devşirmeleri üzerinden sürdürmeyi denedi. Bu anlayışın uzun erimli olamayacağını görünce yerli devşirmelere ihtiyacı olduğunu fark etti. Tam da bu noktada beklemediği kadar hizmete amade devşirme isteğinde olanlarla yüzleşti.
Örneğin son anayasa değişiklik taslağında Başkan adayının T.C. sınırları içerisinde doğmuş olma koşulu getirildi. Bunun altında, biyolojik varlıkları tehditte olduğu için devşirmeciliğe gönüllü olarak katılan Balkan ve Kafkas devşirmelerine artık zorunlu ihtiyacın kalmadığının ifadesidir. Yerli devşirmelerin de bu boşluğu doldurabilecek seviyeye ulaştıklarının göstergesidir. Ancak meclis gündemine gelindiği de yaşananlar henüz bunun tam anlamıyla aşılamadığı görülünce geri çekildi.
TC’deki yerli devşirmeleri iki kategoride ele alma zorunluluğu var. Birinci grup dönemsel iktidarın bakış ve anlayışını benimseyenlerdir. Bunlar toplumsal mutabakata sahip olmayan devletin dönemsel iktidarının kavramsal şemalarını kullanmakta bir beis görmezler. Bunların beklentisi diğer devşirmelerin iltifatı olmayıp doğrudan doğruya devletten bekledikleri dünyevi makamdır. İkinci grup ise dönemsel iktidarın kavramsal şemasına karşı çıkarak dönemsel iktidarla uyuşmayan diğer devşirmelerin iltifatına mazhar olmayı amaçlamaktadırlar. Ki bunlar kendilerini geleceğin kurtarıcısı olarak lanse ederler.
Birinci grup yaşamsal olarak kendi toplumuyla daha benzeşik iken duygusal olarak adına devşirmeciliğe soyunduğu devlet/milletle daha benzeşiktirler. Ancak ikinci grup yaşamsal olarak adına devşirmeciliğe soyundukları devlet/milletle daha benzeşiktirler. Ama kendi toplumuyla benzeşik olmayıp duygusal düzeyde onları etkileyen bir literatüre sahiptirler. Bu literatür ilk zamanlarda belirgin biçimde yansıtılırken zamanla flulaştırılarak zihinsel deformasyon üretmeye başlar.
T.C. sınırları içerisinde yaşayan Kürdler açısından konu ele alındığında iki grupla da karşılaşıyoruz. Birinci grup her dönem iktidar içerisinde veya o çevrede yer alma derdinde olanlardır. İkinci grup ise siyasal açıdan HDP ve örgütsel anlamda PKK argümanlarıyla hareket edenlerdir.
Birinci grubun kendilerini saklama derdi yoktur. Çünkü varlıklarını elde edecekleri makamla sürdürme imkanını aramaktadırlar. Dolayısıyla kullandıkları kavramsal şema açıktır. Bununla kendi milletine şunu vaz etmektedirler. Benim gibi olursanız huzur ve refah içerisinde olursunuz. Ki aslı varlığınızdan kaynaklı sıkıntılarınızı böylece bertaraf etmiş olursunuz. Bunlar asimilasyonu içselleştirmektedirler.
İkinci grubun kendilerini açıkça ifade etmekten imtina ettiği görülür. Bunlar görevleri gereği zihinsel deformasyona soyundukları için net duruş yerine zikzaklı kavramsal şema ile konuşurlar. Çünkü direk dünyevi makam yerine iltifata mazhar olma dertleri vardır. Bu iltifatı her kesimden olmasını bekledikleri için gelişi beklenen İsa veya Mehdi oldukları algısını yaratmaya çalışırlar. Kurtarıcı olduklarını ileri süren argümanları var. Ancak bu argümanları kendi milletlerinin lehine değil aleyhine sonuçlar üretir.
Kurtarıcılar mantıksal olarak ilk elde rahat ve huzur vad etmezler. Onlar ilk neslin fedai olması gerektiğini ileri sürerler. Bunu insanlık adına yaptıklarını ileri sürerek gelecekteki insanlar için rahat ve huzur arayışında olduklarını ilan ederler.
Sonuç:
Kürdlerin sömürgecileri olan devletler artık kendilerini tehlikeye atma yerine taşeron devşirmeler kullanmaktadırlar. Kürd devşirmeler ise onlar adına yapılması gerekeni Kürd evlatları üzerinden yapmaya çalışmaktadırlar. Kürd evlatlarının insanlık kurtarıcısı oldukları iddiasıyla Kürd toplumunun kendisine yönelmesinin önünde sömürgeciler adına bekçilik yapmaktadırlar.
Ax devşirme ax. Sen olmasaydın üzerimde hükümran olur muydu ağan.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.