Dünya toplumlarının ortaya koyduğu toplumsal örgütlenme biçimleri ele alındığında her toplumda katmanlaşmaya dayanan yapılarla karşılaşılacağı muhakkaktır. Bu yapılanma biçimleri toplumlara göre niteliksel farklılık arz etse de işleyiş biçimleri ele alındığında mantıksal benzerliklerin olduğu görülür. Toplumsal yapılanma biçimleri aynı zamanda toplumun iç işleyişinde resmi çerçevede tanımlanmamış gizil yasaları karşılayan düzenleyici kuralların ifade edilmesidir. Yani toplumsal hiyerarşinin kaynağıdır.
Dünyadaki her toplumun iç işleyiş biçiminde gelişen toplumsal katmanlaşmaya sahip olduğu görülür. Ki toplumsal statülerin belirleyici gücü olarak karşımıza çıkar. Toplumsal katmanlaşma bir taraftan iç işleyişi düzenleyen gizil örgütlenme yasalarını belirlerken aynı zamanda toplumsal sorunların da merkezine yerleşen ana öğedir. Yani hem toplumu koruyan bir mantığa sahipken hem de toplumsal sorunların üretilme merkezine oturan rolüne sahiptir. Sol ideolojik bakış bunu sınıfsal çatışma ve sınıfların uzlaşma olarak tanımlar.
Tarihsel bağlam üzerinden bakıldığında toplumsal katmanlaşma bazı toplumlarda açık biçimde kendisini toplumsal yapı üzerinden inşa etmiştir. Kast sistemi buna örneklik teşkil eder. Bazı toplumlarda kısmi geçişkenlik üzerinden inşa edilmiştir. Avrupa feodalizmi buna örneklik teşkil eder. Bazı toplumlarda ise iç içe geçmiş toplumsal yapılanma üzerinden inşa etmiştir. Kürdlerdeki aşiret yapılanmasına dayanan mantık buna örneklik teşkil etmektedir.
Konumuzu toplumsal katmanlaşma üzerinden sürdürelim. Kürt toplumundaki katmanlaşma toplumsal sorunların merkezine yerleşen bir sorun olmadığı gibi aynı zamanda toplumsal huzurun garantörü olma niteliğine sahip olmuştu.[1] Topluma birlikte var olma ve birlikte yok olma duygusunu aşılayan bir mantığı öncelemektedir. Katmanların birbirine dayanarak yapılanmayı sürdürebilmelerini mümkün kılan anlayışa sahip olduğundan toplumsal sorun üretme yerine sorunların çözümünü içinde geliştiren bir yapıya yol açmıştır. Tekrarlayarak söyleyelim. Kürd aşiret yapılanmasında üst katmanın varlığı alt katmanın varlığına bağlı kılınırken katmansal tahakküm yerine katmansal dayanışma üzerinden kurgulanmıştır.
Mir, Beg ve Ağa sistem içerisinde statüsel görünür olmalarına rağmen, bunların görünürlükleri diğer katmanları koruyup kollamalarıyla mümkün olabilmiştir. Toplumsal katmanlarını korumayanların uzun vadeli yaşam olanağı bulmaları mümkün olmamıştır. Ki varlıkları yaz yağmurlarının oluşturduğu sel gibi olmuş ve kısa süre sonra yerlerinde yeller esmiştir. Bu nedenle Avrupa tipi bir feodalizm niteliğine hiçbir zaman bürünmemiş bir yapılanma olarak karşımıza çıkar. Onu Avrupa feodalizmi üzerinden ele alarak okuma toplumsal yapıyı kavramamak anlamına gelir ki buda havada kalan analizlere yol açmıştır. Ki bu analizler günümüzün çıkmaz sorunlarının başında yer almaktadırlar. Çünkü toplumun ruhuna uymayan yaklaşımlar olduğundan toplumu tanımadan masa başı teorileri içermektedirler.
Kürd toplum yapısının dinamiği olan aşiret yapılanması tarihin uzun bir diliminde devletleşemeyen Kürd toplumunun varlığını koruyan asıl unsur olmuştur. Tarihte bu kadar uzun dönem devletsiz yaşayan bir toplumun varlığını koruyamadığı aşikârdır. Ancak yine belirtmekte fayda var ki aynı aşiret yapılanması uluslaşma döneminde de ulus olamamanın önündeki en büyük ayak bağı niteliğine bürünmüştür. Bu değinmeyi önemsemek gerekir. Yani aşiretsel yapı Kürdler için hem varlığı koruyan hem de ayak bağına dönüşen bir yapılanmadır.
Kürdlerin aşiret yapılanması son yüzyıl içinde zamanın ruhuna kendisini uyarlayamamış ve toplumsal sorunların merkezine oturmuştur. Bu da toplumsal yapılanmanın süreç içerisinde çatırdamasına yol açmıştır. Çünkü toplumsal yapının gizli yasası olan katmanların toplum içindeki yerlerinin sarsılmasına neden olmuştur. Kürdlerin kadim değerleri zamanın ruhuna uyarlanamadığı için zamanla toplumun bir kesimi veya neredeyse tümü açısından işlevsiz hale gelmiştir. Doğal olarak işlevsizleşen yapıyı sürdürme de ısrar sorun üretmekten başka bir işe yaramaz. Ancak zamanın ruhuna uyarlanması halinde işlev görebilmektedir.
Özellikle Cumhuriyet rejimi sonrası Kuzey Kürdistan da yaşanan travmalar aşiret yapılanmasının işlevsizleştirmede rol oynamıştır. Şark Islahat Programlarıyla Kürd toplumuyla Kürd eşrafı arasına konulan bariyer (eşrafın sürgün edilmesi) toplumun başsız kalmasına neden olmuş ve toplumsal yapılanmaya darbe vurulmuştur. Dolayısıyla zamanın ruhuna evrilme bir anlamda sekteye uğratılmıştır. Yine aşiretin sahip olduğu koruma gücünün kırılması sonucu Kürd topluma yaşatılan imha olayları toplum da korunmasızlık duygusu oluşturmuş ve aşiret yapılanmasıyla bireyler arasında mesafe oluşmasına sebep olmuştur.
1920’den 1938’e kadar süren imha operasyonları ve sonrasındaki baskıcı uygulamalar Kürdlerin zihin dünyasında sahipsizlik ve biçarelik duygusu yerleştirmiştir. Bu duygu etkisinde kalan bireyler kendilerini nasıl koruyabilecekleri arayışına girmişlerdir. Bunun için de hepimizin o dönemleri kapsayan kendi yöresinden bildiği bireysel kahramanlık örneklerine bakmak gerekir. Ancak toplumun tümünden bu yönelişin beklenmesi mümkün değildir. İşte bu yönelişi beceremeyen ve korunma duygusunu ön plana alarak var olan koşullara göre kendisini uyarlayarak hareket eden kitleler toplumsal yapı dinamiğinin bozulmasında rol alan önemli kesimi oluşturur.
Şimdi bir noktaya daha bakalım. 1960’lara kadar yürütülen mücadele çabasında ön plana çıkan aktörlere bakıldığında Kürd eşraf ailelerinden gelenlerin başı çektiği görülür. Hatta 1960 ve sonrasındaki sol içinde gelişen mücadelelerde bile bu eşrafın çocuklarını görmek mümkün. Bu konuda Cumhuriyetin mahkeme kayıtlarına bakılabilir. Ancak 1970 ve sonrasında korunma duygusunu ön plana alıp normal hayat seyrini devam eden kitlelerin okumuş çocuklarına rastlayabiliyoruz. Ki bu kesim toplumsal katmanlaşmanın dağılmasıyla kısmen başıboş kalan kesimi oluşturmaktaydı. Sorunun daha kötüsü ise zamanın toplumsal katmanlaşmasında beden gücüyle varlığını sürdüren kesimin şehirlere göç eden çocuklarının başıboş kalmasında gizlidir.
İsmail Beşikçi Hocanın tanımlamasıyla Kürd uyanışının hızlandığı her dönemde Cumhuriyet kendisini Kürd tehlikesinden koruma refleksiyle darbe ile sorunu çözme yoluna başvurmuştur. Darbe dönemleri baskıcı uygulamalarının Kürdlere yönelmesi sonucu özellikle şehirlerde başıboş kalan gençlerin çözüm üretme adına öne çıkmalarında vesile oldu. İyi niyetli girişimlerde bulunmak istemeleri ise günümüz sorunlarını da içinde barındıran yapılanmaların ortaya çıkışına yol açtı. Tabii ki baskının şehirlerle sınırlı kalmayıp ve köylere sıçraması yapılanmaların eleman bulma sorununa da çözüm oldu.
Sonuç:
Kürd Eşrafının öncülüğünden mahrum bırakılan bu kesimler öncelikle ideolojik bağlamlar üzerinden bir yere intisap ettirildiler. (Bu ideolojik intisapların sağ, sol veya İslami olması farklılık arz etmez) Bunların tümünün Kürd toplumsal yapılanmasına “ters kimlik” geliştirmeleri asıl öncelik olarak ele alındı. Burada amaçlanan ise Kürd toplumsal yapılanmasının zamanın ruhuna uygun biçimde dönüşüme başlamasını engellemekti. Tabi tutuldukları ideolojik programlarla toplumsal yapılarına ters kimlik geliştiren bu gençler, etkisi altında kaldıkları anlayışlarla kendilerini “la yesul” görmeye başladılar. (Toplumsal yapılanma açısından hiç kimseye karşı sorumlu olmayan) Bu durumun etkisiyle Kürd toplumunda bugünkü çıkmazların temeli atıldı.
Özellikle 1960 ve sonrasında inşa edilen tüm yapılarda bu “La Yesul” kesim eliyle toplumsal yapı dinamitlendi. Çünkü kadim değerlere saygı duymayan ve katmansal yapının doğurduğu statülerin hedef alınması bu yapıların süreç içerisinde sürekli bölünmelerine neden oldu. Her yeni yapı aynı zamanda yeni bir sorunun üretim merkezi haline geldi. Bu noktada kanaatimce Barzanilerin Eşraf yapılanmasıyla oluşturup zamanın ruhuna uygun evirilmeler geçirmeye müsaade ettikleri KDP Kürd kimliğine “ters kimlik” geliştirmeyen ender yapılarından biri olarak varlığını hala sürdürmektedir. Ki günümüzün kitle partisi olma özelliği de buradan kaynaklanmaktadır.
Yeni yapılanmaya giden kesimler kendilerinin yaptıklarını mutlak doğru diğerlerinin yaptıklarını da mutlak yanlış kategorisi içinde değerlendirerek varlık kazanmaya çalıştılar. Yapılanmalarında Kürd Toplumsal yapılanmasının bel kemiği olan katmanları dikkate almadıkları gibi bu yapılanmanın işleyişini oluşturan istişare mekanizmalarını da sadece liderlerinin emirlerine bıraktılar. Dolayısıyla nerede ne yapacaklarını reel durum üzerinden ele alıp değerlendirmek yerine üstten gelen direktife göre eylemlerine yön verdiler. Bu durum sonuçta oluşan örgütlenmelerde eşrafın tamamıyla tasfiyesine ve onların desteğinden yoksun kalınmaya sebep oldu. Eşrafın olmadığı her yapılanma toplum için ayak bağına dönüşmektedir. Kuzey açısından ben PKK ve Hizbullah’ı bu kategoride değerlendiriyorum. Örneğin olumlu veya olumsuz yönlerine rağmen Abdülmelik Fırat döneminde HAK PAR daha katılımcıydı. Oysa bugün daha çok grupsal bakışların hâkim olduğu yapıya dönüşmüştür.
Şimdi Kürdler arası birliktelik neden gelişmiyor veya yapıların birbirini itibarsız kılma amacıyla üretilen deformatik bilgilerin nasıl üretildiğini buradan bakınca daha kolay görme imkânı var. Yermek amacına matuf olmayan bir nokta ile bitirelim. Kadim geleneksel değerlerden nasiplenmemiş kişilerin topluma öncü kılınması toplumun köküne dinamit koymaktır. HDP içindeki Türklerin baş edilmesi, Huda Par içinde Türklerin baş edilmesi gibi yüzlerce örnek sıralanabilir. Özellikle Kürd kadim değerlerine saldıran ne ve kim olduğu bilinmeyen tiplerin aydın olarak lanse edilmeleri de çıkmazın bir başka temel sebebidir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.