Siyaset, toplum menfaatini dikkate alan ve doğru zamanda doğru stratejilerle yürütülmesi elzem olan bir eylemdir. Bu eylemin toplumsal geneli yansıtabilmesi için belli bir anlayışın ve ideolojik tutumun esiri olmamasına bağlıdır. Bu nedenle ortaya konulan siyasi anlayışın toplum katmanları tarafından benimsenebilecek veriler taşıması da elzemdir. Toplum katmanlarının geliştirilen bu siyasi anlayışı benimsenmesi için de siyasi anlayışça gerçekleştirilen eylemlerin toplumsal beklenti ve hedefe uygun olmasını gereklilik haline getirmektedir.
Kuzey Kürdistan Kürdleri siyasetin, doğru zamanda doğru strateji gerektiren tutumunu henüz çözemedikleri ortadadır. Çünkü siyaseti toplumlarının sorunlarını çözme yerine, bir şekilde toplumda edindikleri manipülatif konumlarını koruma amaçlı olarak kullanmaktadırlar. Doğal olarak ortaya toplumsal sorunlarını çözme yerine sorunu derinleştiren odak olma haline gelen siyasi bir sarmala dönüştürmektedirler.
Kürdlerin bu siyasi sarmaldan kurtulmalarının yolu, dönemsel paradigmal değişimleri dikkate alan siyasi anlayışla mümkündür. Çünkü içinde bulunduğumuz koşullar ve ortam dönemsel paradigmal değişimlerin dikkate alındığı siyasi bir anlayışın ikamesini ve sürdürülmesini zorunlu kılmaktadır.
Bu yazımda ileri sürdüğüm dönemsel paradigmanın ne olduğunu ve bunun nasıl ele alınması gerektiği konusundaki görüşlerimi ifade etmeye çalışacağım. Görüşlerimin mutlaklığını değil tartışılması gerektiğine inanıyorum. Dönemsel paradigma 24 Haziran’da Türkiye’de yapılacak Başkanlık seçiminin birinci turu ve Milletvekilliği seçimine ilişkindir.
Türkiye’de yapılacak bu seçimde Kürdler adına önemsediğim nokta Başkanlık seçiminin birinci turudur. Milletvekilliği seçimi Kürdler adına ehemmiyet arz etmemektedir. Çünkü seçim sonucu bize şunu gösterecektir. Yürütme organı ile yasama organı ilişkisel olarak tamamıyla ayrılmasa da belli zorunluluklar nedeniyle farklı işlevler üstlenmek zorunda kalacaklardır. Bu nedenle Yürütme organı üzerinde işlevsel bir etki oluşturmanın gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Dolayısıyla Başkanlık seçiminin birinci turuna ilişkin takınılması gereken siyasi tutumun ne olması gerektiği konusuna yönelerek devam edeceğim. Kürdler belki Cumhuriyet tarihinde sistemi ilk kez 7 Haziran 2015 seçiminde şok edecek bir sonuç üretebildiler. Her ne kadar bu sonuç süreçte işlevsel tahvile dönüştürülemezse de etki ve güven duygusu açısından önemini hala korumaktadır.
Bunun benzeri bir sonucun 24 Haziran 2018 de yapılacak Başkanlık seçiminin birinci turunda ortaya konulabileceğine inanıyorum. Ancak elde edilecek sonucun 7 Haziran akşamı yapılan açıklamalarla berhava edilmemesi koşuluyla. Şimdi beklenti ve umutlarımı içeren görüşlerime geçeyim.
Açıklamalar:
Başkanlık seçiminin birinci turunda görünen durum o ki hiçbir adayın tek başına seçilme olanağı bulunmamaktadır. Bu durum da sonucun ikinci tura kalacağı kesin. Demirtaş’ın alacağı oy yüzdesi üzerinden ikinci tura kalan adaylar üzerinde etki gücü oluşturarak kazanımlar elde etmek mümkün görünmektedir. Cumhur ittifakına karşı olan diğer kesimlerin aralarında bir aday üzerinde uzlaşmamış olmaları Kürdler açısından olumludur. Çünkü her partinin kendi adayına yönelmesi o partinin toplumsal etki gücünü de ortaya çıkartacaktır. Kürdlerde Demirtaş’ın alacağı oy yüzdesi üzerinden kendi toplumsal güçlerini deklere edebilme imkânı sağlayabilirler. Kürdler Başkanlığın birinci turunda Demirtaş’ın adaylığını önemsemek zorundadırlar. Sonuçta Demirtaş her ne kadar Türkiye Partisi olan HDP adına seçime girse de alacağı oyun Kürd oyu olacağı hem ülke içerisinde hem de Dünya kamuoyu tarafından iyi bilinmektedir. Kürdler bu imkânı iyi kullanmanın yol ve yordamını üretmek zorundadırlar. Türkiye’de devreye sokulan yeni sistem Parlamentonun yürütme açısından işlevsiz kalmasını beraberinde getirmektedir. Kürdler yeni sistemde yürütme yetkisini alacak olana ne kadar etki ederlerse geleceklerinin ve statülerinin oluşumuna o kadar etki etmiş olurlar. Bu nedenle başkanlık seçiminin birinci turunda kendi güçlerini ortaya koyarak ikinci tur üzerinde etki oluşturmanın yoluna bakmalıdırlar. Başkanlık seçiminin birinci turunda Demirtaş ile HDP’nin alacağı oy oranları arasındaki makas ne kadar çok açılırsa, buradan Kürdler lehine tahvile dönüştürülecek sonuç o kadar güçlü olacaktır. Kürdler üzerinde tahakküm oluşturan Türk Sol etkisi ancak bu makas farkı ile etkisiz kılınabilir. Böylece HDD’nin siyasi söylemlerinin Kürdlerin ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak olduğu ortaya konulabilir. Kürdistani düşündüğünü ileri süren ve davrandığını iddia eden kesimlerin tutumu ve yarınları için oluşturacakları argümanların dayanak noktası da bence Demirtaş ve HDP’nin alacağı oy farkı üzerinden ikame edilmesi gerektiği ortadadır. Demirtaş’ın alacağı yüzdelik fark be kesime mal edilmelidir ve bunun üzerinden politik tutum geliştirilmelidir.
Sonuçlar:
Başkanlık seçiminin birinci turunda Demirtaş’ın desteklenmesi gereği yukarıdaki maddelerde açıkça ortaya konuldu. Ancak HDP için aynı şeyi ifade etmek benim açımdan mümkün değildir. Çünkü Demirtaş’ın alacağı oy asla tamamıyla HDP çizgisine veya ideolojiye tahvil edilemez. Çünkü HDP’nin alacağı oy seçim akşamı tıpkı 7 Haziran akşamı gibi kolaylıkla solun zaferi diye lanse edilebilir. Ama Demirtaş’ın alacağı fark nedeniyle alınan oy böyle bir sonuca tahvil edilemez.
İşte Kürdler tam bu noktadan hareket ederek kimsenin hanesine yazılmayacak bir etki oluşturmak zorundadırlar. Özellikle aynı sandıklardan çıkan fark üzerinden kamuoyuna net bilgiler sunulabilir ve bu sonuçlar üzerinden Halkların Kardeşliği projesinin karşılığı kamuoyuna anlatılmalıdır. Yine bu sonuçlar üzerinden PKK ve HDD’nin Kürdler üzerinde oluşturdukları tahakkümün sonuç üretemeyeceği kitleler nezdinde ortaya konulmalıdır. Böylece Kırk küsur yıldır oluşturulan siyasi projenin işlev görmediği ve Kürde fayda oluşturmadığı ortaya konulabilir.
Demirtaş’ın alacağı fark ve oy oranı üzerinden ikinci turda yarışacak adayların etki altına alınmasına çalışılmalıdır. Bu nedenle hiçbir Kürd bireyi ve organizasyonu şimdiden ikinci tur tercihini açık biçimde ifade etmemelidir ve ifade etmekten kaçınmalıdır. İkinci tur adaylarına blok biçimde bu oylar sunulmalı ve pazarlık gücü elde edilmelidir. Hatta gerektiğinde yazılı taahhütler çerçevesinde destek açıklamasına gidilmelidir. Bugünden yapılacak açıklamalar alınan sonucun etki gücünü zayıflatacağından bundan kaçınılmalıdır.
Şimdi şöyle bir soru doğal olarak sorulabilir. Peki Demirtaş kimin adına yarışmaktadır ve PKK ile HDP mantığından bağımsız hareket edebilmekte midir?
Bu soruya bence açık yüreklilikle hayır diyorum. Ama iddiam alınacak farkın yüksekliği hem onları hem de Demirtaşı düşünmeye ve karar alamaya zorlayacaktır. Bu nedenle ben seçimin birinci turunda Demirtaş’a oy verilmesi gerektiğine inanıyorum ve kendim oy vereceğim. Ama asla HDP listelerine oy vermeyeceğim.
Eğer bulunduğum seçim çevresinde bağımsız adaylar varsa onlara oy vereceğim. Yoksa başkanlık için oy kullanıp evime döneceğim.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.