Bir millet için var olma gerçekliği doğrudan doğruya sahip olduğu, fiziksel dünyanın sınırları belirlenmiş toprak parçası üzerindeki egemenlik koşuluna bağlıdır. Var olmanın koşulu olan egemenlik ise toplumun bağrından çıkan belli bir güçle sağlanılabilir. Bu gücün dayandığı felsefi ve etik temeller de o toplumun geleceği açısından önem arz eder. Toplumun tarihsel süreçle oluşturduğu değerlere dayalı felsefi ve etik temellerin esas alınması egemenlik aracı olan güçle toplum arasındaki duygusal bağın kuvvetlenmesini sağlar.
Bir milletin tarihsel varoluşunu sağlayan olaylar dizgisi içerisinde de ona ait yazgının değişmeye başladığına işaret eden kırılma noktaları vardır. Bu durum sünnetullah’ın gereğidir. Çünkü milletler statik bir yapı değil dinamiklik arz eden bir yapı gösterirler. Ancak bu dinamiklik sürekli bir gelişme yönünde olmayıp zaman zaman da değişme (var olan durumdan geriye gidiş olarak değişme) niteliği gösteren kırılmalarda yaşayabilir. Toplumları organizmacı yaklaşımla ele alanlardan biri olan İbn-i Haldun toplumlar açısından değişmenin (hem olumlu hem de olumsuz) kaçınılmaz olduğunu vurgular.
Yaklaşık 800 yıldır devlet organizasyonu olan kendi toprakları üzerinde egemenlik gücünden yoksun olarak yaşayan Kürdler tarih sürecinde bu çift yönlü değişimi birçok kez yaşadılar. Ancak yaşanan tüm olumsuz durumlara rağmen var kalmanın yol ve yöntemlerini üreterek bu güne gelmeyi başarabildiler. Bu başarının altında elbette tarihsel süreçte var kıldıkları değerlerin yadsınamayacak kadar önemi var.
Devletsiz kalmanın oluşturduğu boşluğun yerini dolduran aşiretler üretilen değerlere ait tarihsel mirasın günümüze aktarılması işlevini başarıyla yerine getirdiler. Ancak günümüz dünyasının evirildiği yeni biçim karşısında bu işlevi devam ettirme adına yetersiz kaldıklarını/kalacaklarını görmek kâhinlik olamaz. İşte bu noktada var kalmanın şartı olarak sahip olunan topraklar üzerinde egemenliğe gidişin zorunluluğu olan askeri güç ortaya çıkmaktadır.
Ki yaşanılan toprak parçasının yer aldığı Ortadoğu’da egemenliği sağlamanın koşulu olan askeri güç olmanın zorunluluğu orta yerde durmaktadır. Doğrusu Kürdler adına yazgının değişmeye başladığına işaret eden her olay öncesi büyük acılar yaşanmıştır. Ancak yaşanan bu trajik acılardan kısa bir süre sonra Dünya Konjonktürünün de etkisiyle o kırılma anları yeni yazgılar oluşturmaya başlamıştır. (İran, Irak savaşının sona ermesi ve Kuveyt işgali)
Kırılmaların yaşanmasıyla oluşan fırsatların doğru hamlelerle değerlendirilmesi yazgının ters yüz olmasına yol açmıştır. Ancak var kalmak için ilk hamlelerden sonrası daha anlamlıdır. Ki Başur Kürdistanı ilk hamleleri doğru yönetmesine rağmen gücünün pekişmesine eşlik edecek askeri gelişimin göz ardı edildiğini işid çetelerinin Şengal saldırılarıyla açığa çıktı. Evet, toplumsal refah anlamlıdır. Ama bu refahın sürekliliğini sağlayacak güçten yoksun olmak refahı anlamsızlaştırır. Başur’un rol model olarak Dubai’ye yönelmesi gerçekçi değildi. Askeri anlamda güçlü olan ve karmaşa ortamlarında yer alan devletleri rol model alsaydı bugün işid çeteleriyle uğraşmak zorunda kalmazdı.
Kürdler bugün Şengal ve Kobani üzerinden yeni bir dünya Konjonktürü ile karşı karşıyadırlar. Doğrusu ilk hamle Şengal’de trajediye yol açmasına rağmen doğru atıldı. Hem dünyanın dikkati çekildi hem de kendi kardeşine olan ihtiyacını gizlemeden ve kibir perdesi altına da girmeden kapıları sonuna kadar açtı. Ancak Kobani’deki kardeşler bu anlamda tecrübesizlik ve ideolojik bağnazlık altına girerek kapıların açık olduğunu ima ettiler ama diyerek farklı algılara dayalı sorunlara yol açtılar.
Sonuç:
Bir Millet için askeri güç varlık dayanağıdır. Peşmerge ve YPG birlikleri bu halkın bağrından çıkan askeri yapılardır. Varlığın garantörü olan bu yapıların birlikteliği Kürd halkında yüzyılların oluşturduğu umutsuzluğu umuda çevirmiş görünmektedir. Bu umudun heder edilmemesi herkesin temel görevidir. Bakur Kürdistanında Peşmerge geçişinin oluşturduğu coşku bunu ifade etmektedir. Öyleyse herkes bu coşkunun altında yatan anlamı kavramalı ve ona göre davranmalıdır.
Herkes ve her yapı ideolojik kısır döngülerden sıyrılarak Kürdistanın maslahatlarını düşünmek zorundadır. Halk kitlerinin verdiği bu mesajı doğru okumalıdır. Aksi takdirde ideolojik kalıplara sığdırılmaya çalışılan Halkın Kürdistani duygusu kısa zamanda bu tutumun yanlışlığını hem ber taraf edecek hem de kendisini Kürdistani çizgi üzerinden yeniden var kılacaktır.
Son Cümle:
Peşmerge geçişinin anlamı; Kürdlere yönelik Inkâr, red ve asimilasyonun konsept olarak fiiliyata geçirildiği günün yıldönümünde Ķurdistan Peşmergesinin kendi bayrağı ile inkarcı devletin egemenlik kurduğu Kürdistan topraklarında geçmesi Kürd halkının birlikteliği anlamında tarihi bir öneme sahiptir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.