Osmanlının son dönemlerinde yaşanan sorunlara çözüm üretmek üzere geliştirilen fikirlerden biri de ittihatçılıktır. Bu anlayışa dayalı bakış oluşum ve gelişiminin ilk dönemlerinde toplumsal mutabakata dayalı bir yapı arzuladığını deklere ederek varlık kazandı. Ancak egemenliği eline geçirdikten sonra sergilediği yönetimsel tutum tam aksini sergileyen veriler üretmeye başladı. Toplumsal mutabakatı sakat dayanaklarla da olsa nispeten sağlayabilen eski yönetimin aksine uygulamalarıyla toplumsal yapıya dinamitler yerleştirmeye başladı.
İttihatçılık mantığının uygulamaları esas alındığında yapının kendi içinde dava arkadaşlığının esas alınmadığı, ikbal ve ideolojik tutumun ön plana çıktığı açıkça görülmektedir. Bu mantık temelde işlevselliği esas alan pragmatist uygulamalarıyla öne çıkmıştır. Yapı içerisinde yer alan bireylerin yüklendiği görevi icra edilebildikleri sürece, birey ehemmiyetli arz edilir ve ona göre değerlendirilirdi. Ancak bireyin gerçekleşen uygulamaların mantıksal yapısına yönelik tutum veya tavır geliştirme ihtimali göstermesi işin rengini değiştiriyordu. Eğer gidişata yönelik eleştiri sergileme ihtimali olursa anında ekarte edilme durumuyla karşı karşıya kalırdı.
TC Devletinin fikirsel temelleri ittihatçılığa dayanarak oluşturulmuş ve kurucu kadro bu yapıdan temin edilmiştir. Kuruluş aşamasında ittihatçı mantıkla kendisini var ediş uygulamalarını serd etmiştir. Sorunlu olduğu dönemlerde herkese boncuk dağıtan ancak ayaklarını yere sabitlediğinde ise teker teker ayıklama eylemine yönelmeyi hiçbir dönemde ihmal etmemiştir. Bunun en belirgin örneğini Kürdlere karşı sergilemekten kaçınmamıştır. Hemen hemen en sert ve zalimce uygulamalarını Kürdlere dönük yapmıştır.
Cumhuriyet felsefesinin dayanağını oluşturan İttihatçılık anlayışı devlet uygulamasına dönüşünce, sınırları içerisinde kalan her kesimi bir şekilde etkilemekten geri kalmamıştır. Çünkü oluşturulan felsefeye dayalı eğitim basamaklarında yer alan bireylerin zihinsel şekillenmesinde etkili olmuştur. Ki bu etki nedeniyle bireyler yeni yönelimlerinin rotasını bile o mantık çerçevesinde aradılar. Dolayısıyla ister muhalif ister müttefik olsun herkes bu mantığın uygulamalarını benimseyerek kendisini bir yere konumlandırmaya başladı. Bu uygulamaları pazarlamakla görevlendirilen ise HCF (CHP) ve bunun içinden tevarüs ettirilen DP’dir. Siyaset sahnesinin sağ ve sol yelpazesini şekillendirerek İttihatçı mantığa dayalı uygulamaların bugünlere ulaşmasında başrol oynadılar.
Kürdler yeni devletin ittihatçı uygulamalarıyla karşı karşıya kaldıkları trajedik durumu yöresel olarak fark etmeye başladıklarında ayrıştırma mantığı gereğince dizayna tabi tutulup katliama uğratıldılar. Sonuçta oluşan trajediler etkisiyle çeyrek yüzyıldan fazla bir süre tümüyle kabuklarına çekildiler. Daha sonraki dönemlerde ise siyaset arenasının ikiye bölündürülmesiyle yeniden sahne alması mümkün olabilecek Kürdlerin sesi böylece kesilecek duruma getirilecekti.
Sağ ve sol siyasi yelpazede Kürdlere işlevselcilikleri esas alınarak yer verildi. Bu yapılarda yer alan Kürdler belki de zorunluluk gereği buna uyum sağlayan tutuma yöneldiler. İttihatçı mantık gereği bireyin işlevsel olması önemsenmesi için gerekliydi. Buna uygun davranan her Kürd önemsenmeye başlandı. Bunu bir nimet sunumu gibi görenler yapının mantığı gereği kendilerine ayak bağı oluşturacak her duruma karşı kendi konumlarını sağlamlaştırmanın yolunu aradılar.
Aslında kullanacakları argümanlar hazırdı. Sol için hain ve ihanetçi, sağ için de dinsel veriye dayalı tekfir etme kavramları hazırda bekliyordu. Yani bu yapılar içinde yer alanlar için yapıların temel kavramlarına dayalı mantıksal örgü ile biçimlendirildiler. Kısaca Kürdler için kılavuz belirlenmişti. Aynı mantıksal çerçevede hareket edenlerin birbirine karşı konumlandırmanın nasıl sağlanacağı belirlenmişti.
Bundan sonrası kolaydı. Yollarını egemen mantığın kurguladığı çerçevenin dışına taşıyanların birbirine karşı nasıl konumlanmaları gerektiği zihinsel kodlara yerleştirilmişti. Kürdler yapılanmalara doğru yol aldıkça zihinsel kodlarına yerleştirilen argümanlar kullanılarak bölündükçe bölündüler. Sistem durumdan gayet memnun idi. Sol yelpaze de sesler daha gür çıkmasına rağmen, sağ yelpaze tamamıyla denetimde yol almaktaydı. Ancak sol silkinme durumuyla karşı karşıya kalınca ittihatçı mantık içeriden müdahalenin zorunluluğunu hissetti. Ki Kürd yapılarına yerleşenler önceleri idealist bir tutumun öne çıkmasını arzuladılar. Böylece içeriden daha kolay işler hal edildi.
Sonuç:
Kürd yapıları ve örgütleri maalesef ittihatçı mantığa teslim edilerek yola koyduruldular. Bugün ittihatçılık tüm Kürd yapı ve örgütlerinin ruhunu kaplamış durumdadır. İttihatçı mantık ötekinin omuzuna basarak yükselmeyi hedefler. Dolayısıyla bireyler işe yaradığı sürece ön cepheye sürülmektedirler. Ancak öne çıkanların ayaklarının yeri tutmaması için her an tetikte olunmaktadır. Çünkü ceplerinde ajanda taşıyanlar onların işe yarama durumunu dikkatlice izlemekle meşgul olurlar. Ne zaman ki istenilenin aksi yönünde bir gelişme gösterme eğilimleri ortaya çıkarsa anında onu ekarte etmenin yollarına başvururlar.
Bu nedenle Kürd yapılarında samimiyet, vefakârlık ve fedakârane eylemler değil, bilakis mutiliği esas alan eylemler makul hale gelmiştir. İster ideolojik tutumu ön plana alan yapılar olsun, isterse görüntüye milli değerleri koyan yapılar olsun hepsinde öncelik bu mantığa uygun birey olup olmamanıza bağlıdır.
KSH’nin lokomotifi olan yapıdan tutun en küçük yapılanmaya kadar durum farklı görünmemektedir. İdealist yaklaşıla yola çıkmak önemlidir. Çünkü bireyler bununla daha kolay cezp edilmektedirler. Fakat öyle bir mantık kullanılıyor ki bu bireyler seslerini yükselttikleri anda onları damgalayacak veriler çoktan hazırlanmış durumdadır. Ve ses çıkmaya başladığı anda ön cepheye sürülmüş bireyler ne olduğunu bile anlamadan yerle yeksan olmaktadırlar. Tılsım böyle işliyor. Ya hain, ajan ve provakatördür. Ya da münafık, fasık veya mürtettir.
Kürdistan Teali Cemiyetinden tutun bugünkü yapılara kadar bence başarısızlığın temel sebebi bu mantığın etkisine girilmiş olmasıdır. Aksi bir durumun varlığını ileri sürebilecek olan varsa bir adım öne çıksın ki bizlerde zihinsel olarak durulanabilelim.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.