Bölgemiz, derin ve karanlık güçlerin kirli hesaplarına kurban ediliyor. Halkımızın dikkatlerini her zaman bu noktaya çekmeye çalışıyorum. İnsanları kışkırtan, birbirlerine karşı şiddete yönlendirmeye dayalı her türlü harekete, düşünceye itibar edilmemesi, uzak durulmasını tavsiye ediyorum.
Suriye\'de aynı oyunlar kurgulandı, sahnelendi, inançsal yapılar, etnik yapılar birbirine düşürüldü. Dikta rejim, inançlar, etnik yapıların cinnet derecesinde kıyımlara yöneltildiler.
Halklar ve inançlar bilemediği muğlak bir amaç uğruna birbirlerini boğazlarken birileri de para kazanıyor. Bu sadece kirli bir savaş, çocukların, kadınların, masum insanların hayatlarını kayıp, kıyıldığı, aç ve susuz bırakıldığı kirli bir savaştır. Irak\'ta böyle bir süreç yaşanıyor, Ortadoğu bilinçli biçimde ve bütünüyle böyle bir sürece sokuluyor.
Diyarbakır\'da meydana gelen vahim, korkakça saldırının altında yatan temel neden çok da kapalı değildir. Dört parça Kürdistan halkı bu gelişmeleri çok iyi ve doğru okumalıdır. Parçalı ve ideolojik duruşlar sadece halkımızın düşmanlarına cesaret veriyor, onları heveslendiriyor. Halkımız adına hareket edenlerin birçoğu sorgulanmalı, doğru hedeflere yönelik politikası olmayanlar elenmelidir.
Halkımız geleceğine sahip çıkmak zorunda, halkımızın doğru değerlere yönelmiş geleceği, bölge halklarının da geleceğini belirleyecektir. Bölgemizin içinden geçtiği bu süreci aklıselim, kendi içinde barışık, düşmanın kullandığı yapıları teşir etmiş bir şekilde karşılamalıdır. Halkımızın düşmanlarının kullandığı yapıların ortak noktası halkımızın birliğini parçalamaya yönelik hesaplar içinde olmalarıdır. Kimi kişi ve gruplar dinci değerlere sıkı sıkıya sarılıyormuş gibi yapıp kendi dışında bıraktığı, gördüğü diğerlerini, kendi dışındakileri öteki, düşman algısına oluşturmaya oynar. Bu dün de böyleydi, bugün ve gelecekte de düşmanın kullandıkları böyle politikalara sarılarak hedeflerine, hesaplarına ulaşmaya çalışacaklardır. Kimileri ideolojileri dışındakileri düşman gösterme, ötekileştirme hesapları ve politikalarla maskesini, düşmanın kucağınki duruşunu saklamaya çalışır. Kürt halkının ortak değerleri herkesçe malum, bu değerleri ne ideoloji, ne dinci hesaplar bağlar, onlar ortak değerlerdir. O değerleri herkes az çok biliyor, dünya halkları için bu böyleydi, Kürt halkının da ortak değerleri etrafında birleşmesi o halkı özgürlüğe ve bağımsızlığa götürür. Sadece o değerler birleştirici bir misyona sahip, diğer konular, ideoloji, dincilik her türlü teorem birleştirici değildir, olamaz. Tam tersine dışlayıcı, kapsamı küçük, grup çıkarlarına hizmet eden küçük hesaplardır. Bu küçük hesaplar ve taraftarlar tarih boyunca o halkın düşmanları tarafından kullanılmıştır. Küçük hesaplar, grup hesapları birleştirici hesaplar değildir. Bunların bilinmesi, bilince çıkarılması, birleştirici hesapların öne alınması halkımızı güçlü bir geleceğe birlikte ve bir arada taşıyacaktır.
Doğrusu insanların doğadan gelen halleri zamanla birçok nedene bağlı olarak değişebiliyor ve dönüşebiliyor sonradan iyi veya kötü karakter kazanabiliyor.
İnsanların yaşamdan aldıkları teorileri, ideolojileri, kültürleri, din ve inançları onlara kötü karakter kazandırabilir, ırkçı yapabilir, diktatör yapabilir, piyon yapabilir, güdülen yapabilir. Veya ideal sosyal değerlere bağlı, temel haklara saygılı, evrensel demokrasiye bağlı biri de yapabilir.
Michail Bakunin \'\'En ateşli devrimciyi alın, ona mutlak iktidar verin, bir yıl içinde Çar\'dan daha beter olacaktır,\'\' demiş. Doğrusu bu belirleme çok anlamlı ve süreçle kazanılmış değerli bir tespittir. Bugün çevremizde kendisine “devrimciyim” diyen bütün insanlara Marksın felsefesini, ekonomi politiğini ne Lenin, Stalin’in, ne Mao’nun bu uğurda milyonlarca insanın kanına girdiği halde yaşatamadığını, bu teorinin yaşam bulamadığını ve iflas ettiğini bütün gerçekliğiyle söylediğimizde alacağımız cevap: “Bunlar gerçek anlamda devrimci, sosyalist, komünist değillerdi” diyeceklerdir.
Aynı şey İslam inancına bağlı insanlar için de geçerlidir. Geçmişte çok defalar dinci değerlere bağlı bir sistem kurma denendi, bu uğurda çok büyük katliamlar yapıldı. Kurulan her sistem diğerini aratmadı, ceberrut bir karaktere dönüşerek insanlığın başına bela oldu. Bugün de IŞİD, Boko Haram, El Nusra, Al Kaida gibi radikal Müslüman örgütler ya da dünyada var olan 63 Müslüman devletleri örnek gösterdiğimizde, “Yok, onlar gerçek Müslüman değildir!” diyeceklerdir.
Dünyamızda gerçek komünizmi veya gerçek Müslümanlığı yaşayan bir ülke var mı?
Onlar kötüyse neden gerçek anlamda bir Müslüman ve sosyalist/komünist ülke yok!
Demek ki kötülük ideolojinin, felsefenin, bu teoremlerin özünde vardır ve ona inanan insanlara bulaşıyor. Ne yapılırsa yapılsın bu insanları dogmalarından kopartıp gerçek anlamda yaşamla, insanlık değerleriyle buluşturma çok büyük zorluklar taşıyor. Aydınların bir şeyler yapmasından ziyade dogmalarla kafayı bozanların eleştiri ve özeleştiri düşüncesini algılaması, çevresini ve dünyayı, insanlığı bütün gerçekliği ve farklılıklarıyla görebilmesi, değerlendirme yapabilmelidir.
Toplumlar, halklar hukukun üstünlüğüne, evrensel demokratik değerlere dayalı bir sistemi de düşünebilmeli ve görebilmelidir. Evrensel temel değerlere dayalı ademimerkeziyetçi demokratik bir sistemde her insan istediği gibi kendisini ifade etme özgürlüğüne sahiptir. Kanunları halkın seçilmiş temsilcileri yapar, yürütmeyi seçilmiş temsilciler üstlenir ve herkes, ırk, renk, cins, dil, din, siyasal ya da her hangi bir başka inanç, ulusal ya da toplumsal köken, varlıklılık, doğuş ya da herhangi bir başka ayrım gözetilmeksizin bu kanunlar önünde eşit haklara sahip olur, Tıpkı Avrupa Birliğindeki demokratik değerlerdeki gibi insanca yaşam imkanı bulur.
Toplumların, halkların dini, inancı, kişinin manevi dünyasıdır. Eğer ülkesini, sosyal ve siyassal yaşamını buna göre şekillendirmeye kalkışırsa o “din” inanç dini olmaktan çıkar.
Aynı şey ideolojiler, teoriler ve felsefeler içinde geçerlidir. Birilerinin kalkıp zorla başkalarına dinini veya ideolojisini dayatması çok yanlıştır. Bilhassa din insanların maneviyatından çıkartılıp siyasete hiçbir zaman alet edilmemeli ve kötüye kullanılmamalıdır.
Bu bağlamda toplumların din ve inançları devletten tamamen ayrı ve bağımsız olmalıdır. İnanmalı ki dünyada hiçbir sistem, hiçbir rejim, ideoloji, teorem mükemmel değildir. Bu nedenle evrensel değerlere dayalı demokratik sistem, sosyal hukuk değerlerine bağlı laik devlet sistemi diğer sistemler içinde en mantıklı olanıdır, çünkü böyle sistemde en azından birey tamamen özgürdür. Demokratik bir toplumda birey istediği dini yaşar, istediği dili konuşur, istediği şekilde giyinip kuşanır ve istediği şekilde özgürce düşünür. Kimsenin onayına geresinim olmaz, ona bir şey demeye hakkı yoktur.
Sosyal denge sistemine bağlı devlet olduğu zaman kimse sokakta aç susuz, evsiz barksız dolaşmaz. Kürt halkı düşmanlarının muradı ideolojiler ve dincilik üzerinden halkı birbirine saldırtmaktır. Bu hesaplarla dinci örgütleri kullanır, ideolojik örgütleri kullanır ve bir halkın birleştirici gücü olan ulusal değerleri dikkatlerden ve gözlerden kaçırır. Kullandığı örgüt ve gruplara da halkı ulusal değerlerden uzaklaştırma görevi ve misyonunu yükler. Kürt halkı ideolojileri ve dinciliğini dayatan kişi ve grupların ihanetleri nasıl organize ettiğini iyi görmeli ve tanımalıdır. Halkımıza böyle demokratik değerlerle ulusal değerleri etrafında birliğini güçlendirme önerilir. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.