Çözüm sürecini uzaktan izlemeye, bilgilenmeye, hesapların derinliği ve seyrini anlamaya çalışıyoruz.
Sömürgeci üniter devlet buna \'\'Milli birlik ve kardeşlik\'\' süreci diyor.
Bir kısım Kürt politik tarafı ise \'\'önderliğin serbest bırakılması\'\' nı önceliyor.
Anayasasında devleti ve milleti Türk olarak tarif eden bir sistemin için Milli birlik ve kardeşlik projesi sadece farklılıkların tekleştirilmesi hedefidir.
Bir kısım Kürt politik çevreleri liderlerin Cezaevi koşullarının iyileştirilmesini isteme ve insanım diyen herkesin bu konuda söz söylemeye, Liderliğin cezaevi koşulları, aynı mahkümiyeti alan ve cezaevlerindeki diğer hükümlülerin koşullarının seviyesine çıkarılmasını isteme hakları vardır. Hiç kimse için tecrit asla kabul edilemez.
Çözüm süreci özetle iki çelişik ve çarpık yaklaşım etrafında dolanıp duruyor.
Liderliğin cezaevi koşulları, milli birlik ve kardeşlik projesi...
Gerçek talepler teferruat olarak kalıyor veya bırakılıyor.
Bunlara bakalım;
Kürt halkının evrensel hukuktan kaynaklı temel halksal hakları, kendi kaderini tayin hakkı, özgür iradesiyle kendisini yönetme hakkı, sosyo-kültürel halklar ve anadilde eğitim hakkı, dünya uluslar ailesi içinde yerini özgürce alması gibi temel haklar gözlerden uzaklaşma ve pek konuşulan ve duyulan konulardan olamıyor.
Gerillanın yurt dışına çıkışı, silahsızlandırılması, eve dönüş, sivilleşip siyasete katılması..
Ve devletin diğer istekleri.
Bir kısım Kürt politik çevresi dün olduğu gibi bugün de aynı nakaratı tekrarlayıp duruyor. Önderlik de önderlik..
Devlet bu koşullarda \'\'Milli birlik ve kardeşlik\'\' projesinden geri adım atmıyor, bütün muhalif kesimleri de sosyal ve siyasal olarak o noktaya çekmeye çalışıyor.
Kürdistan için yola çıkılan mücadele öyle bir noktaya geliyor ki geriye sadece liderlik kalıyor, veya bilinçli bir proje olarak öyle olması isteniyor.
Kürt toplumunun önüne konulanlara bakılırsa herşey liderlik için, lidersiz bir yaşam olmayacak noktasına doğru kilitleniyor.
Halbuki toplumların tarihinde ne liderler geldi, geçti, bugün çoğunun adı bile hatırlanmıyor. Rusya\'nın Çar Petro\'su, Lenin\'i, meşhur Stalin\'i vardı, öl dendiğinde uğruna ölünen liderlerdi. Ardından milyonlarca faili meçhul bırakıp göçüp gitmişler.
Almanya\'nın Hitler\'i dünyayı kasıp kavurmuştu, ikinci dünya savaşının senaryosunu ve rollerini veren liderdi.Gerisinde yanmış, yıkılmış ülkeler, yerinden yurdundan edilmiş on milyonlar bırakmış liderlerdi.
Çin\'in Mao\'su büyük bir lider olarak pazarlanmıştı yıllarca, kültür devrimi öncüsü diye tanıtılmıştı, Mao liderliğinde sadece açlıktan yetmiş beş milyon Çin insanı öldüğü iddia ediliyor.
İtalya\'nın Mossolini\'si vardı, İspanya\'nın Franko\'su, Irak\'ın Saddam\'ı ve isimleri sayısı sayılamayan yüzlercesi vardı, tarih olup gittiler.
Bunların çoğu bugün insanlık tarafından ancak nefret duygularıyla hatırlanıyor.
Liderlik ve ideolojik rejimlere en iyi örnek Kuzey Kore\'in Kim Yong\'u yaşayan canlı liderdir, canı sıkıldı mı? Canını sıkanları aç Köpeklerin önüne yem diye atar. Onun dile getirdikleri, söyledikleri kanun, yapılması, uyulması gereken değer olarak kuzey Kore halkına dayatılıyor. Kuzey Kore sosyolojisinde herkes, toplum sadece koca bir kalabalık ve hiçtir, tek varlık Kim\'dir algısı sürekli işleniyor.
Kürt halkı tarihi boyunca büyüklerine saygıda kusur etmemiş, Babasına, Dedesine, yaşlısına saygıda kusur etmemiştir.
Bugün halka dayatılan ve yaşatılmak istenen, hedeflenen başka bir olgudur.
Milli birlik ve kardeşlik projesi bir şekilde ve kapsamlı olarak işliyor, senaryosu çok özel hazırlanmış olduğu görülüyor ve oyun devam ediyor.
Sosyo-psikoloji bir bilim, bu bilimi çok yönlü çözümlemelerden geçirilmeden bugün Kürdistan coğrafyasındaki gelişmeleri anlamaya çalışmak yetersiz kalacaktır.
İnsanların sosyalleşmesine etki edenlerin başında çevresel etkileşimlerdir. Çevresel etkileşimler içinde en etkileyici olanı korkuyu tetikleyen sosyo-psikolojik olgular ve etkilerdir.
Kürdistan coğrafyası tarih boyunca başka milletlerin istila sahasının merkezi olmuştur. Romalılar, Moğollar, Farslar, Türkler, Araplar Kürdistan coğrafyasını defalarca dinsel veya ganimet elde etme amaçlı istilaya ve zenginlikleri talan edilmeye çalışılmıştır.
Bu tarihi süreçlerde Med imparatorluğu gibi güçlü bir yapı zayıflatılmış, Kırkın üzerinde şehir devleti MİR\'lik yapısına indirgenmiştir. Kürdistan\'ı bilinçli olarak parçalamanın tarihi çok eskidir.
1800\'lü yıllara kadar Kürdistan\'da kırk kadar Mir\'lik şehir devleti idaresi şeklinde devam etmiştir. Küçük zayıf devletcikler 1900\'lü yıllarda bu coğrafyayı istila edenler tarafından tamamen ortadan kaldırılmıştır.
Mir\'likler etrafında örgütlenen, istilalara, imhalara karşı korunmaya çalışan Kürtler bu şekilde dış tehditlere karşı korumasız ve savunmasız kalmıştır. Bunun verdiği sosyo-psikolojik etki sonucu korunma ihtiyacını ailesel bağları güçlendirerek sağlamaya çalışmıştır. Bunun sonucu olarak sosyo-aşiret yapısı doğmuştur. Aşiret sosyolojisi Kürtlerin psikolojik olarak çevresel etkilerden korunma ihtiyacından kaynaklanmıştır. Fiziki imhalara, kültürel imhalara karşı aşiret sosyolojisi kalkanını geliştirmişlerdir.
Kürtlerin bu sosyolojik yapısı diğer milletlerde çok daha önceden oluştuğu görülebilir.
Kürtlerin Aşiret yapısı diğer milletlerden çok sonra başlaması ve gecikmiş olmalarına sebepler arasında güçlü bir çevresel etkileşimden, Med imparatorluğundan zayıf sosyal yapıya doğu bir seyirin varlığı nedenleri arasında olmasıdır.
Kürtler binlerce yıl önce bu coğrafyalarda çok güçlüyken diğer milletler ise çok zayıf olmasıdır. Bölgenin diğer milletleri güçlenebilmesi için doğal olarak Kürt gücünün zayıflamasına bağlıydı. Ancak Kürtlerin kurumsal olarak zayıflaması sonucu çevresindeki zayıf milletler güçlenebilirdi.
Bu çerçeve içinde konu ele alındığında yakın tarih bütün verileri topluma sunuyor. İdaresi, kurumları gittikçe zayıflayan Kürtler, İdaresi ve Kurumları gittikçe güçlenen çevresindeki milletler, ters orantılı olarak günümüze kadar sürüp gelmiştir.
Bölge halklarının hesabında Kürtlerin yok edilmesi ve coğrafyalarının kendileri tarafından kapsama alınması, yurtlaştırılması hep var olmuştur. Bu imha yöneliminin tarihsel kökleri çok gerilere gidebiliyor.
İmparatorluktan şehir devletçiklerine, oradan da aşiretselliğe doğru küçülen ülkesel ve sosyal kurumsal kimliği yok olmaya doğru giden bir yapıya doğru taşınıyor, götürülüyor.
Bu tarihsel süreçlerin kendiliğinden oluştuğu söylenemez ve varsayılamaz. Bu tarihsel süreçler Kürdistan ülkesini kapsayıp yurt yapmaya yönelen sömürgeci bölgesel ve onların uluslar arası dayanaklarının eliyle planlandığı varsayılabilir.
Gelinen nokta ise tarihi süreçlerin hepsinden daha vahimdir.
Kürtlerin halksal ve ulusal değerleriyle birlikte ülkelerinden kopartılması, düşün dünyalarının sömürgeci ulus değerleriyle ve sömürgeci coğrafı değerleriyle örtüştürme, bütünleştirme süreci olarak görülebilecek yöne evriliyor veya taşınmak isteniyor.
Halkların ebediyete kadar kalıcı ve asla vazgeçemeyeceği yegane değeri, üzerinde yaşadığı ve herşeyini borçlu olduğu ülkesi, vatanı coğrafyasıdır. Kendi coğrafyaları ülkesi üzerinde birliğini sağlayan halklar maddi, manevi ve kurumsal olarak güçlenmiştir ve gücünü doğru değer ve hedefler için kullanan halklar insanlığa büyük hizmetler de sunmuştur.
Bu yaşanmış ve yaşanmakta olan yalın gerçekliğe rağmen günümüzde Kürt halkına dayatılan ülke ve üzerinde yaşadığı coğrafyasına bağlılığı ve sevgisi asla değildir.
Kürt halkı her dört parçasında Kürdistan bilinci ve sevgisi ile yoğrulmaları gereken bir süreçten geçerken, bu ulusal değerlerden uzak, yoğun ideolojik ve liderlik pompalaması etkisi altında bırakılması manidardır.
Dünya insanlık tarihi doğru biçimde ele alındığında, tarihin ideoloji ve lider çöplüğü olduğu görülecektir. Bunların kimileri tarihte sürekli nefretle, kimileri de tarihte minnetle anılıyor, ama hiç biri kalıcı olamamış, tümü ömrünü tamamlamış, sonu gelmiş, bu dünyadan göçüp gtmiştir.
Halkları, toplumları lidere tapınma derecesinde köleleştirilen toplumların liderlerinin bir şekilde ölümünün ardından çöküşleri de o oranda hızlı olmuştur. Bu sadece toplumun maddi ve manevi çöküşü olmamış, bütün değerlerini de kayıp eden toplumlar olmuştur.
Bugün Kürdistan coğrafyasındaki oyunun senaryosu, sahneye konuluşu, hedeflenenler çok yönlü ve dolu biçimde yürütülmektedir.
Günümüzde genel olarak sosyal ve siyasal hareketlerin dayandıkları farklı değerler vardır ve bunlar doğaldır.
Bütün sosyal ve siyasal hareketlerin ortak noktaları ülkeleri, vatanları ve üzerinde yaşadıkları coğrafyalarıdır.
Dünyadaki bütün toplumlar ve halklar için bu genel geçerli bir kuraldır. Bütün milletlerin farklı siyasi ve sosyal tarafları en sol ideolojiden en sağ kulvarda yerlerini alanlara kadarki sosyal ve siyasal yapıların, grupların, partilerin, meslek örgütlerin tümünün tek ortak noktası ülkesi, vatanı ve üzerinde yaşadığı coğrafyasıdır.
Bugün Kürt halkı bütün dünya milletleri için genel geçerli ve hayati olan bu özellikten hızla kopartılıyor ve uzaklaştırılıyor. Özellikle çevresini saran sömürgeci üniter tekçi devletlerin bu politik hesapta rolünün yüksek olacağı gözlerden uzak tutulmamalıdır.
Tarih boyunca Kürtlerin yok edilmesi, ülkesinin yurtlaştırılması hesapları yapanlar günümüzde de hedeflerinden uzaklaşmadıkları çok açıktır.
Ortaya atılan senaryoların titizlikle hazırlandığı, sahnelendiği, oynandığını tarih ilerde çok açık biçimde gösterecektir.
Yazıyı büyüklerin güzel bir sözü ile tamamlayalım \'\'yılan kıvrımlarından arınmadan yuvasına giremez\'\' der.
Hileler, entrikalar üzerine yapılan hesaplar tarih boyunca sahibini vurmuştur.
Bütün toplumlarda her sosyal, siyasal ve diğer grupların liderleri hep olmuştur, bundan sonra da olacaktır.
Halkların liderleri de olmuştur, demokratik ülkelerde seçimlerle beilirlenir, totaliter rejimlerde topluma kendisini dayatır, baskı rejimi kurar, iktidarını şiddet araçlarıyla inşa eder.
Doğrusu evrensel demokratik değerleriin esas alınması, farklılıkların kendi iradesini beyan etme ve kendisini bu esaslar çerçevesinde yönetme iradesine sahip olacak sistem hedeflenmesidir.
Devletlerde, toplumlarda, halklarda tekçi ideolojik egemenlik sürecini dünya halkları çoktan kapatmıştır. Bu sürecin yeniden kaynatılıp Kürt halkı önüne konulması, sürdürülmesi hesapları dünya egemen güçleriyle büyük çelişki ve çatışma yaşanması ile eş anlamlıdır.
Aydınların sürekli konutuğu, tartıştığı doğru değerleri bu vesile ile ortaya çıkarıldığı, ortaya konulduğu evrensel değerlerle örtüşen, evrensel değerlerle uyumlu bir geleceğe herkesin her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.