Avrupa halklarının geneli Hıristiyan dini inancına sahip olmalarına rağmen farklı devletlere sahiptirler ve bu halkların her biri tanımlanırken ulusal kimliklerine vurgu yapılmaktadır. Fransız, İngiliz, Alman, İsveç, İsviçre, İspanyol, Katalan, Yunan v.s. Aynı zamanda Avrupa\'daki bu devletler evrensel insan hakları ve evrensel temel demokratik değerleri uygulayan bir kıta coğrafyasıdır.
Dünya üzerinde uygulanan Demokrasinin en gelişmişine sahip olmasına rağmen hiç bir Avrupalı halk ulusal temel değer ve haklarından vaz geçmemiş, asla esnememiş, bunların herhangi bir isim altında zayıflatılmasına asla müsaade etmemiştir.
Avrupa\'ya benzer şekilde İslam coğrafyasında da İslam dini inancına sahip farklı halklar ayrı ayrı devletlere sahipler ve bu halkların her biri bölgesinde ve dünyada ulusal kimliklerine vurgu yapılarak tanımlanırlar. Fars, Arap, Türk, Peştun, Hindo, Uygur, Azeri, Kırgız, Moğol, Afgan v.s. liste Uzatılabilir ve bu halkların her biri cihan genelinde sadece kendi ulusal kimlikleriyle tanınmayı kabul etmektedir. Bunlar Türk-İslam, Fars-İslam, Arap-İslam gibi İslam\'ı kendi ulusal çıkarları doğrultusunda ve İslam değerlerine aykırı olmasına rağmen bunu bilinçli biçimde bugüne kadar kullanmışlardır.
İlginç olan nedir biliyor musunuz?
Bütün İslam coğrafyasında sadece konu Kürt halkı ve Kürdistan ülkesi olunca ümmeti Muhammet kardeşliği şemsiyesi bir maske olarak açılmakta ve kullanılmaktadır. Bu şemsiye ile halkımızı İslam inancı üzerinden ulusal değerlerinden kopartma perspektifi geliştirilmekte Kürt ve Kürdistan\'a ne gerek var, bizler hepimiz Müslümanız, din kardeşiyiz, bizler kardeş olduğumuza göre Kürt halkı veya Kürdistan\'a ne gerek olsun ki politikası sürdürür, mevcut sistemlerini de inkar anlayışı üzerine oturtmuşlardır.
Bunun sürmesini, devam etmesini sağlamak amacıyla da sömürgeci devletlerin özel örgütledikleri, akıl verdikleri unsurlarla Kürt halkının özgürlük ve bağımsızlık uyanışını önlemek üzere devreye sokmaktadırlar. Sömürgeci devletler Kürt halkını sömürgesi ve etkisinde tutmak için devşirdikleri, akıl verdikleri, kontrol altında tuttukları iki ana damar unsur bulunmaktadır.
Bunlardan birincisi, sol değerlere inanmış, gönül vermiş bulunan bütün Kürtleri kapsayarak etkisi altına almakla görevlendirdikleri ve örgütleyerek palazlandırdıkları grup veya gruplardır.
Bunlardan ikincisi de sağ muhafazakar değerlere inanmış bütün Kürtleri etkisi altına almakla görevlendirdikleri ve örgütleyerek palazlandırmaya çalıştıkları grup veya gruplardır.
Sömürgeci devletler bu cinliği asla açıktan, anlaşılır yapmaz, bu süreçleri bin bir türlü hile ve entrikalarla perdeleyerek halklardan saklı tutmayı bugüne kadar başarmışlardır.
Bu derin hesapları halkımız nasıl anlayıp çözümleyebilir?
Kürtlerin ülkesi dört sömürgeci devletin işgali altında, her dört sömürgeci devlet de Kürt halkının bütün değerleri ve varlığına yönelik imha politikasında ortaklaştırmıştır. Bu hesapları elli milyonluk bir halk üzerinde gerçekleştirmek çok kolay bir iş olmadığı açıktır. Bu zor iş üzerinden ortaklaşan ve politika yürüten, sürdüren sömürgeci devletler, deneyimleri ve kararlılıklarıyla bugüne değin önemli oranda sosyo-kültürel ve fiziksel imha politikalarını ilerletmişlerdir.
Bu sürecin hedeflendiği gibi ilerlemesi adına sol kulvarı kapsayan, Kendilerine “sol, sosyalist” diyen ama özünde sömürgeci/faşist sistemlerin bekçiliği adına Kürdistan’daki ayaklarını örgütlemişlerdir. Bunlar da üstlendikleri misyonu eksiksiz yerine getirmek üzere, işin özünde dünya üzerinde ve yaşayan mevcut hiç bir paradigma ile örtüşmeyen teori, felsefi ve ideolojik hayaller üreterek halkın ulusal benliğinden uzaklaştırma yeni paradigma adı altında yapılmaktadır.
Dikkat edilecek olursa bu bağlamda üretilen paradigmaların hiç birinde, dünyadaki bütün halkların sahip olduğu hakları Kürt halkına doğrudan, açıkça istemez, bu paradigma sadece Kürt halkını ülkesi ve değerlerinden kopartma işlevi, misyonu yüklenmiştir. Temel haklar istiyormuş görüntüsü vererek halkın ulusal temel haklarından ve özellikle ulusal değerlerinden kopuşu hızlandırmaya çalışılır.
Paradigmalarına pelesenk yaptıkları “halkların Kardeşliğne\'\' sanki Kürt halkı engel oluyormuş duygusunu süreklileştirerek işliyorlar. Ulusların demokratikleşmesini öylesine işlerler ki demokrasinin önündeki tek engelin Kürt halkının özgürlüğü ve bağımsızlığı duygusunu egemen kılmaya çalışırlar. Bunlara benzer diğer içi boş paradigmal perdelemelerin arkasına sakladıkları özünde Kürt halkı değerleriyle imhasını hedefleyen sömürgecilerin temel politikalarını saklamak, gözlerden kaçırmaktır.
Sağ muhafazakar kulvar değerlerine inanan Kürtleri de kendilerine “Müslüman” diyen ve özünde sömürgeci/faşist devletlerin bekçiliğini yapmakla görevli kılınan ve İslam’ıda sömürgeci sistemin bir aracı haline getiren Kürdistan’daki ayaklarıdır. Bu grup ve gruplar “İslam kardeşliği/Ümmetçilik” üzerinden Kürtlerin halksal temel haklarının yok sayılmasına zemin hazırlamaya çalışırlar. İslam kardeşliği adı altında Kürtlerin ulus olarak varlığının yok sayılmasına devam edilmesi, Kürtlerin inanç üzerinden etkileri altına kalarak halksal hakları hiçleştirmeyi sağlamayı hedeflerler. Karşıt gibi görünen bu iki anlayış hem Kürtlere bakışlarında hem de sömürgeci devletlere bağlılıklarında ortak bir anlayışa sahiptirler.
Bu siyasal ve sosyal grup veya grupların siyasi ideolojik hesaplarına uygun kitleler, toplumsal karşılığı her zaman bulunmaktadır. Toplum da bunlardan hangilerinin sömürgeci sistemlerle bağlantılı olma olasılıkları üzerinde fikir sahibi olması imkansıza yakın gibidir. Halkımız bu noktada halkın temel halksal değerlerine, haklarına yaklaşımı esas alabilir. Dünya üzerindeki her halkın sahip olduğu hakkı kendisine reva gören, farklı teori ve düşüncelerle hedefi saptıran, halksal temel haklarından uzaklaştıran siyasi veya sosyal grupların sömürgecilerin kucağında büyütülmüş olabileceğini görebilmelidir.
Daha açık bir ifade ile, İngiliz\'ler dünya üzerinde hangi hakka ve hukuka sahip ise Kürt halkı da aynı hakka sahip olmalıdır, aynı şekilde İspanyol, Fransız, Alman halkların da sahip olduğu temel haklara Kürt halkının da sahip olmasını istemek, programına ve tüzüğüne işlemek, hedeflemek gerekir. Bu temel haklarda esneyen kişi veya grupları halkımız çözümlemeye değer bulunmalı, dikkatli biçimde incelenmeli ve bunlara daha dikkatli yaklaşmalıdır.
Özellikle Marksın sınıfsız toplum teorisini yeniden ele alınmış, yorumlanmış gibi gösterilip önüne ve sonuna süslü eklemelerle topluma sunulabilmelerin reel yaşam felsefesiyle örtüşüp örtüşemeyeceği dikkate alınmalıdır. Dikkat çekmek istediğim diğer önemli nokta, Marksın sınıfsız toplum teorisi dünyanın birçok bölgesinde pratikte hayata geçirilmeye çalışılmış, çok büyük zorlamalara rağmen her defasında iflas etmekten kurtulamamıştır. İnsanların sosyo-kültürel ve sosyo-psikolojik değerleriyle asla örtüşmediği göz önüne alınırsa insanlık nezdinde kabul görmeyip iflas etmiştir.
Bu temelde sınıfsız dünya hayalini kurmak mümkün, ancak pratiği defalarca çökmüş sınıfsız toplum teori ve felsefesini yeniden yorumlanmış, oluşturulmuş gibi halkımıza sınıfsız toplum hedefleyen Kürdistan versiyonu tezinin palazlandırılmaya çalışılması dikkatlerden kaçmamalıdır. Bunun tek ve başlıca nedeni sınıfsız toplum içeriği üzerinden halkın ulusal temel değerleri ve temel haklarından uzak tutulmasının çabası olarak görülmelidir.
Genel seçimler yaklaştıkça hedefler ve hesaplar daha belirginleşiyor. Sömürge halkın siyasi hareketine her nedense egemen katı ulus temsilcisi basının yüksek ilgisi gözlerden kaçmıyor. Özellikle bir kısım ulusalcıların ve bir kısım ırkçı milliyetçilerin sömürge halkın siyasi hareketine destek vereceği iddiaları basın üzerinden sıkça pazarlanması tam bir eritme, kaynaştırma ve entegrasyon projesi olarak devrededir. Siyasi destek, değil günahını vermeyeceği açık olan egemen ulus halkının sömürge halkın siyasi hareketine destek hiçbir zaman olmayacaktır. Ama ulusalcı basının manşetleriyle destek veriliyormuş gibi ve pek süslü kelimelerle ifade edilen sadece sömürge halka pazarlanan hayalci paradigmaların içinin yalanlarla doldurulması hedefleniyor.
Din ile uyuşturma, sınıfsız toplumla devşirme, sömürgeci ulusal sistemlere dokunmadan demokratik ulus paradigması ile ulusal değerleri çürütme, inkarcı ve asimilasyoncu sömürgeci sistemlerin işini kolaylaştırma hedeflenmiş olabilir. Büyüklerimizin, \'\'her kuş kendi cinsiyle uçar, kartallar kartallarla, kargalar kargalarla\'\' doğada olagelen olaylar doğada yaşayan her türü ilgilendirmektedir. Bütün Kuşlar uçar, havada sürü oluşturur, ama türler ailesiyle uçarlar. Bütün insan ailemi, bütün kuş alemi gibi, buna benzer, bir arada olurlar, ama asla bir olamazlar ve biri İngiliz ise diğeri Alman, ikisi bir yapılır deniliyorsa sadece yalana dayalı derin bir hesaptır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.