Siyaset toplumun, halkın, sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, çevresel tüm olguları bütün boyutlarıyla geleceğini planlamak, projelendirmek, hedeflere ulaşmak üzere eylem planını devreye koymaktır.
Özyönetim Kentlerimizde ilan edilmeden önce siyasi fizibilitesi hazırlanmış, buna göre belirtilen hedefler için getirisi nedir? ve götürüleri neler olacaktır? hesaplanmış ve ardından eylem planı devreye sokulmuştur.
Geleceği planlama sanatı yani siyasetle uğraşanların bugün yaşanmakta olanlardan, yaşanabileceklerden bilgileri olmadığı, hesap edemedikleri düşünülemez.
Ortadoğu coğrafyasına, sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel her alanda katı ulusçu devletlerin kurum ve kuramları yön veriyor. Böylesi katı ve tekçi ulus ideolojisine dayalı sistemlerin, devletlerin tarih boyunca farklı kültürlere, farklı inançlara imha temelindeki yaklaşımı çok açıktır.
Özyönetim, cadde ve sokaklara hendek ve barikat kurulması ve ardından meydana gelen gelişmeler ve meydana gelebilecek gelişmeler planlamış olanlar bilmektedir. Yaşanan can kayıpları, yaşanacak can kayıpları, yıkımlar, yakmalar her boyutlarıyla biliyorlar.
Bu süreci planlayanlar sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, çevresel ve diğer olguların toplumsal yaşama etkilerini hesaplamıştır. Bu olayların toplumsal yaşama tüm boyutlarıyla ne katacağı ve ne götüreceği hesaplanmıştır.
Bu olaylar başlamadan önce kapsamlı biçimde halkların kardeşliği ve özellikle ortak vatan şiari etrafındaki yoğun ajitasyonlarla birlikte sömürgeci devleti kimlerin, hangi siyasal güçlerin yönetmesi hesaplarına indirgenmesi, çok farklı hesapların yapıldığını gösteriyor.
Bölgesel ve uluslararası güçlerin hedef ve hesapları da bu çerçevede ele alındığında halkımızın gasp edilmiş temel ulusal haklarını çok aşan bir durum gözlenebiliyor. Halkımızın temel ulusal talepleri vatanında, ülkesinde her halkın sahip olduğu eşit haklara kavuşmasıdır. Eşit hakların, ortak vatan ve halkların kardeşliği ajite edici sözcüklerle karşılanamadığı bilinen bir gerçektir.
Tarih boyunca halkımızın özgürlüğü, din kardeşliği maske olarak kullanılmış ve engellenmiştir. Bin yıl birlikte ve beraber yaşanmış olgusu eşitlikten uzak kullanılmıştır, hak ve hukuk bağlamında eşitlik Hiçbir zaman sağlanamamıştır. Bu gerçeklik bugün ortak vatan, halkların kardeşliği adı altında daha yoğun kullanılıyor, sorunu çözmeden ziyade aldatmaya, kandırmaya yönelmedir.
Hasseten sömürgeci devletleri güya demokratikleştirme hesapları için kimsenin canını ortaya koyması gerekmiyor. Demokratikleşmenin kuralları, mücadele yöntemleri, hedefleri bellidir bunların zor ve şiddet tırmandırılarak radikalleştirilmesi demokratik hesaplarla ifade edilemez.
Mevcut demokratik ortamda çok büyük kazanımlara dönüşmesi mümkün olan ve gereken değerler militarizmin devreye sokulması sayesinde riske edilmiştir. Mevcut yerel iktidarlar zor ve şiddetten dolayı hedef haline getirilmiş, işlevsiz kılınmıştır. Mevcut Parlamenter sistemde kazanılan üyelikler zor, şiddet, tank, top, savaş koşullarından dolayı işlevsiz kılınmıştır.
Bu durum açıkça gösteriyor ki halkımızın küçük kazanımlarını ortadan kaldıran bir işlevsellik devreye sokulmuştur. Halkların kardeşliği denilen yalana dayalı olgu olayların bu boyuta gelmesiyle daha da belirgin hale gelmiştir. Halkımız dışında geliştirilen zor ve şiddetten büyük zarar gören olmamıştır. Sadece halkımız, kentleri, çocukları, kadınları, yaşlıları, evleri, caddeleri, sokakları zarar görmüştür.
Mevcut kısıtlı kısmi demokratik ortama büyük zarar verdiği gibi halkın taleplerine ve geleceğine negatif etkisi olmuştur. Olayların başladığı kentler yıkılmış, yakılmış, büyük can kayıpları yaşanmış, yüzbinlerce insan evini, kentini terk etmiştir.
Bu denli kapsamlı yıkımlar sömürgeci devleti demokratikleştirme hedefi için yapılmıştır. Halbuki egemen ulus halkı olayların içinde, yanında, kenarında yerini hiç almıyor, bundan sonra da almayacaktır. Egemen ulus halkına rağmen sömürgeci devleti demokratik yapma yalanı halkımıza büyük zararlara ve yıkımlara neden olmuştur.
Sosyal ve siyasal hesapların, hedeflerin inandırıcı olmadığı, gerçeklerle örtüşmediği, sömürgeci devletin egemen ulus halkı olmadan, öncülük etmeden, katılım sağlamadan demokratik ulusa, devletin de demokratik cumhuriyete dönüşmeyeceği, bunun tersi yalandan ibaret olduğu herkesçe bilinmesi gereken bir gerçekliktir.
Bugün yaşanmakta olanların fikri alt yapısı olarak Kürdistan denince ulus devlet kötüdür algısı oluşturup ve halkı bu noktada toplama tezine dayanıyor. Halbuki dünyanın genel geçerli sistemleri çok açıktır ve Kürdistan illaki katı ulusçu, üniter tekçi ve katı merkeziyetçi bir devlet olmak zorunluluğu yoktur. Ortadoğu coğrafyasındaki devletler katı ulusçu, tek ulus egemenliğine dayalı, faşist devletler ve kuramsal değerlerini 1945 öncesi Avrupa’dan almışlardır. 1945 öncesi Avrupa’dan devralınan bu sistemler sadece Ortadoğu devlet sistemleri olarak kalmış, devam ediyor. Bu tarihsel gerçeklikler çözümlendiğinde bunların katı ulusçu tekçi, faşist devletler olduğu görülecektir. Dünyamız da bu tarz sistemleri kabul etmiyor, dünyamız da bu tarz sistemleri tasfiye ediyor. Nitekim Irak bu nedenle tasfiye edilmiş, Suriye bu nedenle tasfiye ediliyor. Ancak bölgenin katı ulusçu faşist sistemlerin de varlığını devam ettirme politikaları ve çok karışık sosyal ve siyasal taraflar süreci kaosa dönüştürmüştür. Halbuki 1945 sonrası Avrupa bu faşist katı ulusçu tekçi sistemi geride bırakmış, ademi merkeziyetçi çoğulcu demokratik sistem inşa ederek dünya milletlerine ve insanlığa öncülük etmiştir. Pekala kürdistan liberal federal ademi merkeziyetçi bir devlet olabilir, günümüz gerçekliğinde öyle de olması kaçınılmazdır.
Bugün belli çevreler ulus devlet kötüdür, ret edilmelidir ve sömürgeci devletleri demokratikleştirme hedefini halkın önüne koymanın Hiçbir gerçekçi sistemsel altyapısı olamaz. Bu tezlerin ortak hedefi sömürgeciliği meşrulaştırmak, bağımsızlık fikrini çürütmek, halkın değerleriyle birlikte tarih sanesinden silinmesine sosyal, siyasal ve kültürel zemin hazırlamaktır.
Halkımız herşeyin sıkı planlandığı yürürlüğe sokulduğu derin hesapları bulunan bir süreçten geçiyor. Avrupa ulus devlet modeli ademimerkeziyetçidir, Amerika ademimerkeziyetçidir, dünyanın birçok bölgesindeki sistemler bu yöndedir. Bunların görülmediği, bilinmediği düşünülemez, bunların belli hesaplara göre hareket edilmediği de düşünülemez.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.