Dünyanın oturmuş, kabul edilmiş meşru sistemleri ve düzeni vardır. Bu düzenlerin kolay oluşmadığı, büyük katliamların, yıkımların ve acıların ardından oluştuğu biliniyor.
Dikkatlerinizi 1905-1945 yılları arasında Avrupa\'ya, 1915-1990 yılları arasında da Rusya\'ya çekmek istiyorum. Bu tarihlerde Avrupa ve Rusya yeni bir sistem, düzen arayışındadır. Avrupalılar katı ulusçu bir sistem peşinde koşturuluyor. Rusya halkı ise sosyalist bir düzen peşinden koşturuluyor. Bu süreçler o halkların, milletlerin tercihi değil, teorileri oluşturan liderleri onların kapısının önüne bu ideolojileri, felsefeye dayalı paradigmayı koymuştu.
Almanya, İtalya, İspanya bu süreci çok yakıcı yaşamış sürekli çatışma, sürekli imha 1. ve 2. Dünya savaşlarına neden olmuştu. On milyonlarca masum insan canından olmuş, yüzlerce şehir yakılıp yıkılmıştı. Böylece katı ulusçu sistem ve sosyalist sistem silah zoruyla kurulabildi. İlginç olan ise ne katı ulusçu (bugün Ortadoğu devletlerin sahip olduğu sistem) ne de sosyalist sistem yaşayabildi. Avrupa 1945 yılında katı ulusçuluğu tasfiye etti yerine evrensel değerlere dayalı çoğulcu demokratik bir sistem kurdu. Rusya coğrafyası 1990 lı yıllarda ancak sosyalist-komünist tekçi ideolojik sistemden kurtulabildi. Zora dayalı bu sistem yıkılınca yerine onlarca özgür halk ve bağımsız devlet kuruldu. Bunların kimi çoğulcu demokratik, kimileri kısmi demokratik sistem ve kimileri tekçi totaliter sistemlere sahiptir.
Bunların tümü evrensel değerlere dayalı çoğulcu demokratik bir sisteme doğru yol alıyor. Kimi zaman tekçi ideolojik dincilik zor ve şiddet yolu ile sahnede yer almak isteyebiliyorsa da sonuç alamıyor.
Ortadoğu devletleri katı ulusçu rejimleri ise öylesine ırkçı bir toplum oluşturmuşlar ki kökünden yıkılmadan dönüşemiyorlar. Kökünden yıkılması başladı ancak tekçi ideolojik ve zora dayalı ırkçı dincilik türedi. Bu devam edecek, sonunda evrensel değerlere dayalı çoğulcu demokratik bir sistem kuruluncaya kadar sürecektir. İşte şiddeti doğuran en önemli nedenler zorla toplumu kapsayıp tekçi ideolojik bir sistem dayatmaktır.
Türkiye bu sürecin neresinde diye sorulursa süreci daha kapsamlı yürütmeye çalışıyor denilebilir. Şöyle ki; Avrupa Birliği çoğulcu demokratik sistem ile kurum ve kuramsal uyum sürecini yürütüyor. Öyle görünüyorsa da bölgenin hastalığı katı ulusçu tekçi ideolojik sistemden de kopamıyor. Bunu örtmek üzere tekçi ideolojik dinci radikalizm ile tekçi ideolojik radikal sol ile çelişkiler yaratmaya çalışıyor. Tekçi ideolojik radikal dinci terörün üzerine bütün dünya odaklanmış durumdadır. Diğer bir çelişki de tekçi ideolojik radikal sol ile yaşanıyor.
Ortadoğu coğrafyasında dünyanın egemen çoğulcu demokratik sistemi ile çatışmayı, savaşmayı göze alan tekçi ideolojik radikal sol akım özelde Kürt sömürge halkına genelde de tüm sömürge halkların mazlumiyet durumunu kullanıyor. Katı ulusçu sistemlerin gazabı altında her değeri, varlığı imhaya tabi tutulmuş sömürge halkların başında da Kürt halkı geliyor.
Kürt halkının bu mazlumiyeti ve mağduriyeti bugün dünyanın evrensel değerleri ile çatışmak, savaşmak üzere kullanılıyor. Kürt halkı dünyayı zor ve şiddet araçlarıyla değiştirmeyi hedefleyen tekçi ideolojik radikal sol kişi, grup ve kurumların elinde oyuncağa dönüşüyor. Adeta Kürt halkı dünyanın evrensel değerlerine dayalı sistemiyle savaştırmak üzere konumlandırılıyor. Sömürge olması, yoksul olması, mazlum olması yetmemiş gibi bugün denenmiş iflas etmiş komünalist sistemi yenilemek adına denek ve kobay durumuna getiriliyor, sokuluyor. Denek, kobay kullanıldıktan sonra atılan, yok edilen ürün, araçtır. Kürt halkı bugün bunun için kullanılıyor, işleri bitince de mutlaka kenara bir yerlere atılacaktır. Bu iddialı tespiti neye dayandırdığımı bilemeyenler için biraz daha açıklama getireyim. Kürt halkına ulus devlet sistemi ret ettiriliyor. Evrensel değerlere dayalı çoğulcu demokratik sistem ret ettiriliyor. Dünyanın bütün halklarının kabul ettiği, savunduğu, dayandığı ekonomik sistem ret ettiriliyor. Dünya milletlerinin yaşam kaynağı olan üç ana evrensel değer ret ettiriliyor. Bunlar ret ettirilirken yerine ikame edilmesi teorisi, ideoloji ve felsefesi ortaya atılmış paradigma zor, şiddet araçları dışında başka türlü inşa çalışması yapılamaz. Bu ütopik paradigmanın kurulmasından söz etmiyorum, çünkü buna ülkesi parçalanmış, mazlum sömürge Kürt halkının imkanı ve gücü hiç bir zaman yetmeyecek kadar açıktır
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.