Bilimin elde ettiği bulgularla İnsanoğlunun 2 Milyon Yıl önce evrim geçirerek Homo Habilis’e, 1.8 Milyon yıl önce Homo Erectus’a, 200 Bin yıl önce Homo Sepiens’e dönüştüğünü ve modern insanı ortaya çıkarttığını ifade ederdi.
İnsanlar milyonlarca yıl boyunca sadece hayvanları avlayarak, ayrıca doğadan topladıkları bitki ve meyvelerle beslenirdi. Buzul çağı sona erene kadar insanların yaşamı son derece basitti. Aileler, akrabalar bir arada gruplar halinde yaşardı, av hayvanını, bitki, meyve ve su kaynaklarını takip ederdi, yerleşik hayatları yoktu, mağaralarda veya doğal sığınaklarda yaşarlardı.
İnsanlar tarım ve hayvancılık öğrendikten sonra ancak yerleşik hayata geçebildi. O döneme kadar yapabildikleri tek şey taş, kemik ve ağaçları sivriltmek, bir de ateş yakmaktan ibaretti. Paleolitik ve neolitik çağlara ait kalıntılar gösteriyor ki yüz binlerce yıl boyunca insanlar en basit eşyaları bile yapamadılar. Mağara ve kaya çizimleri dışında entelektüel düşünce ürünü herhangi bir eserleri olmadı. İnsanlık için herşey buzul çağının sona ermesi, tarım ve hayvancılığın keşfedilmesi ve böylece yerleşik hayata geçmesiyle başladı.
19.04.2017 Tarihli yeni özgür politika gazetesinde KCK'li Mustafa KARASU örgütüne ait hedefleri açıklayan yazısından; ''Bu temelde neolitik toplumdan bugüne var olan demokratik uygarlığı demokratik topluma dayandırarak yeniden güncelleştirmenin zamanıdır.'' demektedir. Neolitik toplumda ne varsa ve ne yoksa bilimin ışığında ve başlangıçtaki paragraf ortaya koyuyor ve açıklıyor. Neolitik toplumda demokratik uygarlık diye bir şey elbette yoktu, insanlar, gruplar ve sürü halinde avlayarak doğada ve, güçlünün zayıfı yok ettiği bir yaşam biçimi vardı. Böyle bir yaşam biçimi için mazlum ve mağdur, sömürge haklarına bile sahip olmayan Kürt halkının herhangi bir talebi elbette yoktur, hiç olmadı ve hiç olmayacaktır. Akıl karı bir hedef de değildir, neolitik çağda insanların gruplar ve sürü halinde yaşadığı yüz binlerce yıl öncesine günümüz insanlara böylesi bir yaşam biçimini zorla dayatmak uğruna zor ve şiddet araçları ile Kürtleri kullanmak vicdansızlıktır.
Tarım ve hayvancılıkla birlikte o döneme kadar birlikte, bir arada gezen, birlikte avlayarak yaşayan aile ve akraba gruplar, yerleşik hayata geçer ve kendi aralarında anlaşabilmeleri için o döneme kadar gösterdikleri çabaları daha da geliştirerek dillerin ilk versiyonları da oluşmaya başlar. Bu aile ve akraba grubu insanlar tarım ve hayvancılık yapmak, ürünler yetiştirmek ve bunları değerlendirmek, toplumsal yaşamını sürdürmek için birlikte birbirini koruyarak, güvenliğini sağlayarak, birbirini anlayarak, iş bölümü proje, plan ve programlar yaparak yaşamak zorundadır. Bu doğal çabalar farklı aile ve akraba grupların her birinin kendi bölgesinde, coğrafyasında, ülkesinde, vatanında farklı dillerin oluşmasına ve böylece farklı ulusların doğmasına vesile olur.
Yerleşik hayata geçtikten sonra ürettikleri ürünlerin ihtiyaç fazlasını da üretemedikleri ve ihtiyaç duydukları ürünlerle takas etmek için komşu yerleşik hayata geçen diğer aile ve akraba gruplarla ilişki kurup anlaşmak zorunda kalır. Böylece insanlar arasında anlaşma ve ticaretin başlamasıyla ekonomi kavramı doğar. Toplum gruplar ve sürü halinde yaşadıkları dönemlerden başlamak üzere zaten var olan toplumsal mücadeleler başka boyutlarda ve başka araçlarla devam eder.
Uluslaşma ve ulus devlet görüldüğü gibi insanlık tarihi kadar eskidir. Bir arada yaşayan, ortak bir dil ve kültür oluşturan, ortak bir coğrafya üzerinde vatan edinerek yaşayarak kurumsallaşan, ulusallaşan aile ve birbiri ile akraba toplulukların uluslaşması ve ulusal devletler inşa etmesi insanlık tarih boyunca hep vardı.
19.04.2017 Tarihli yeni özgür politikada gazetesinde KCK'li Mustafa KARASU örgütüne ait hedefleri açıklayan yazısından; ''Devletsiz yönetim, patronsuz, ağasız bir ekonomik yaşam'' hedefindeki ısrara vurgu yaparak ulus devletti ret ettiklerini, ulus devlet uğruna mücadele etmediklerini ortaya koymaktadır.
Günümüzde dünya üzerinde yaşayan bütün insanlar, bütün milletler ve bütün uluslar, ulusal devletlere sahiptir ve %100'ü ulusal devlet çatısı, güvencesi ve koruması altında yaşıyor. Tarihten günümüze birbiri ile aile ve akraba olan toplumların, yani ulusların kendi yaşamını ve güvenliğini sağlayan ulusal devlet kurumlarını ret etmiş dünya üzerinde herhangi bir ulus, bir millet, bir halk olmamıştır ve halen de ulusal devleti ret eden her hangi bir toplum bulunmamaktadır.
Zorun, şiddetin her türlü araçları ile toplumu şekillendirmeyi hedefleyen, çalışan bu örgütün hedefleri olarak açıkladığı, mazlum ve mağdur, sömürge haklarına bile sahip olamayan Kürt halınka zorla yaptırmak istediği ve dayattığı '' Devletsiz yönetim'' mazlum ve mağdur halkı imha ettirmenin projesi de olabilir. Çünkü dünya toplumlarının %100'ünün ulus devlet sahibi olması, devletini koruyup kollamasına karşılık mazlum ve mağdur, sömürge haklara bile sahip olamayan Kürt halkına zorun her türlü araçları ile devletsizliği dayatmak var olma ve yaşama güvenliğini ortadan kaldırmakla eş anlamdadır.
İnsanlık, farklı aile ve akraba toplulukların neolitik çağdan günümüze, yerleşik hayata geçmesi, uluslaşma sürecinden bugüne kadar kadın ve erkek evliliği ile oluşan eş ve aile kurumunun özelliğini ve özel yerini kutsamış ve belirlemiştir. Aile kurumu da insanlık tarihi kadar eskidir, aile kurumu kadın ve erkeğin evliliği, birbirine sadakatle bağlılığına dayanır ve yaşamları boyunca devam eder. Aile kurumuna tarih boyunca ve günümüzde zarar veren veya zarar vermeye çalışan kadın olsun, erkek olsun kişiler, yaşadığı toplumda değişik cezalara, değişik yaptırımlara ve hatta dışlanmaya maruz bırakılmıştır. Bugün de dünyadaki bütün insanlığın %100'ünün ortak kutsallarının başında kadın ve erkek evliliğinden oluşan aile kurumu gelmektedir. Günümüzde dünya insanlığını oluşturan toplumlardan hiç biri aile kurumunu, kadın ve erkek evliliğini, birbirlerine bağlılığını ve sadakatini ret etmemiştir. Ancak 19.04.2017 Tarihli yeni özgür politikada gazetesinde KCK'li Mustafa KARASU örgütüne ait hedefleri açıklayan yazısından; ''karısız ve kocasız, özgür eş yaşam'' hedefini ortaya koymuştur. Zorun ve şiddetin her türlü araçlarına dayanarak toplumu bu doğrultuda şekillendirmeye çalışan bu örgütün niyeti her kapsam ve açıdan sorgulanmalıdır. Bir halkın varlığını devam ettiren değerlerin başında aile kurumu gelmektedir. Aile kurumunu imha ettirmeye çalışan bir örgütün temel amacı o toplumu da imha ettirmek olabilir. .Bu hedeflerinin ciddiye alınması gerekir, bu doğrultuda hazırlanmış sosyo-psikolojik tez, teori ve pratikler, hazırlanacak tez, teori ve pratikler toplumun varlığını ve geleceğini ciddi biçimde tehdit etmeye yönelik sosyal mühendislik çalışmalarıdır.
Özetlenirse, demokrasi dünya üzerinde 1800'lü yıllarda doğdu. Özünde emek ve burjuva sınıfının ortak mücadelesine dayanır. 1900'lü yıllarda kimi coğrafyalarda nasyonal karaktere bürünür, bir kısım uluslar tek ırk egemenliğini demokrasi adı altında hedefler. 1900'lü yıllarda kimi coğrafyalarda tek sınıf egemenliği demokrasi adı altında tek sınıf egemenliğine dayalı iktidarlar kurulur. Tek ırkın egemenliğine dayanan devletlerde nasyonal faşist rejimleri oluşur ve farklı sosyal ve kültürel etnisitelerin imhasına yönelir. Tek sınıf egemen coğrafyalarda da farklı sosyal sınıfların imhası temelinde diktatörlükler oluşur. 1945'li yıllarda Tek ırka dayalı egemenliklerin tasfiyesi başlar en önemli faşist devletler tasfiye ediyor, yıkıyor ve geri kalanlar özelde Ortadoğu'daki faşist ırkçı devletlere yönelik tasfiye süreçleri de hala devam ediyor.
1990'lı yıllarda tek sınıfa dayalı egemenlikler halkın direnişi sayesinde yıkılır.
Günümüz dünyasında demokrasi ''evrensel temel değerlere dayalı çoğulcu demokratik'' bir sisteme dönüşmüştür. Bunun özeti şudur; farklı sosyal sınıflar, farklı ulusal kültürler, farklı inançlar, farklı fikir ve düşünceler özgürdür ve eşit haklara sahip temel bir sistemdir. Demokrasi bu saydığım değerler temelinde insanlık için bir denge sistemidir. Tek ırk egemenliği bir sistemi savunanlar demokrasi değerlerinin dışında kalır. Tek sınıf egemenliği bir sistemi savunanlar demokrasi değerlerinin dışında kalır. Tek dinci egemenliği bir sistemi savunanlar demokrasi değerlerinin dışında kalır. Tek fikir ve düşünce egemenliği bir sistemi savunanlar demokrasi değerlerinin dışında kalır. Böylesi yapıların ortaya attıkları demokratik sözü maskedir ve sahtedir, bunu toplumu saflarına aldatmak için çekmek üzere kullanıyor.
Başından itibaren ele alırsak; Demokrasi tarihi ''neolitik döneme'' dayandığı iddiası sahte bir iddiadır ve doğru değildir. Ulus devlet dünyamız insanlığının en temel ve ortak değeri ve gerçeğidir. Ulus devlet modelini sömürge haklara bile sahip olamayan mazlum ve mağdur bir halka ret ettirmek kötü niyetli ve maksatlıdır. Aile tüm insanlığın ortak kutsal değeridir. Dünya üzerinde tek geçerli ekonomik model ''serbest piyasa'' ekonomisidir. Dünyamız üzerinde farklı tekçi sistemler ve modeller zorun her türlü araçlarına da dayanarak denenmiş, insanlığa büyük acılara ve trajedilere neden olmuş, katliamlar, soykırımlar yaşatmış, ancak bunların tümü iflas edip tasfiye olmuş veya tasfiye edilmiştir.
Devam edelim; Kürt halkı sömürgeci devletlerin sistemi içinde kalarak meşru araçlarla ve egemen ulus ile birlikte demokrasi mücadelesi vermesi gayet doğaldır. Böyle bir mücadele biçimi hiç bir zaman Kürt halkına özgürlük ve ülkesinde, vatanında, coğrafyasında bağımsızlık getirmeyecektir.
Kürt halkı zorun araçlarına dayanarak sömürgeci devlet sistemini değiştirme, tek sınıf ve tek düşünce egemenliği uğruna herhangi bir mücadelesi, bir talebi, hakkı, görevi ve misyonu olamaz ve yoktur. Sömürgeci devlet sistemini değiştirmek sadece egemen ulusun halkı isterse kendi yapması gereken bir mücadeledir ve sömürge bir halkın desteğine ihtiyacı da yoktur.. Böylesi bir mücadeleyi zorla ve sadece Kürt halkına dayatmanın tek bir cevabı olabilir ki o da bunun kapsamlı bir imha projesi olasılığıdır.
Kürt halkının önüne sürülen çok karmakarışık bir durum değildir, sosyo-psikolojik kapsamlı bir çalışma, tez, teori ve pratikle ciddi bir sosyal mühendislik çalışması yapılmaktadır. Bunun da tek amacı ülkesi, vatanı ve coğrafyası üzerinde etkisizleştirmek, varlığını ortadan kaldırmak, güvenceden yoksun bırakmak, fiziki ve kültürel soykırımlarla zamana yayarak imhasını sağlamaktır. Böylece Ortadoğu'da ülkesi parçalanmış, ülkesi paylaşılmış nüfusu en kalabalık halkını ortadan kaldırmaya yönelmektir.. Ortadoğu'nun en zengin coğrafyasını sömürgeci egemen devletler paylaştıkları şekilde yurt edinmelerine sağlamaktır. Hazırlanmış, hazırlanan ve hazırlanacak buna benzer tezler, teoriler ve uygulanan pratikler genel olarak sömürgecilerin tarihten günümüze bu hedeflerine ve amaçlarına hizmet etmektedir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.