Tarihten günümüze Kürt halkının hayallerine hitap eden, cesur, yürekli, direngen, kahraman özellikler öne çıkarılarak duygu dünyasına hitap edilmiş, bireysel olarak methiyelerle adeta aklı başından alınmıştır. Kürt halkının kahramanlığını, mertliğini, cesaretini öne çıkarıp kasıtlı biçimde duygu dünyasına hitap edilmesi kendisine Hiçbir şey kazandırılmamıştır. Tam tersine dünyanın tüm halklarında olduğu gibi geleceklerini güvence altına aldıkları doğru, gerçeklere dayanan yol haritalarından ve politikalarından yoksun bırakmıştır.
Tarihte olduğu gibi günümüzde de halkımızın geleceğini bütün dünya halklarında olduğu gibi güvence altına alacak yol haritalarından ve politikalarından yine yoksun bırakma çalışması çok boyutlu ve kapsamlı biçimde sürmektedir. Geçmişte nasıl ki hayal dünyasına hitap ediliyor ve aklı başından alınıyorsa günümüzde de benzer yol ve yöntemlerle tutsaklığı devam ettirme hedefleniyor.
Kahraman, cesur, yürekli, direngen Kürtler geçmişte kendi feodal beylerin elleriyle paramparça edilerek zayıf düşürdükleri durumların daha da kötüsüne bugün de derin hesaplara dayalı olarak devam edilmesi hedefleniyor.
Kürtler tarihte Kürdistan genelinde 40 kadar özerk beylik (Mir) devletlere sahipken Osmanlı küçük ve cılız bir aşiretten oluşuyordu.
Osmanlı liderleri birleşerek büyümeyi politika olarak seçmiş, Selahaddin\'i Eyyübi\'nin politikasına benzer ve 18. yüzyıla kadar bu politikayla büyümüştü. Osmanlı ırk esasına dayalı kurumlaşmaktan uzak durmuş, yönetim sistemini genel anlamda o günün koşullarını dikkate alarak İslam birliği ve kardeşliği üzerine dayandırarak büyümüş ve üç kıtaya yayılmıştı.
Kürdistan 40 kadar Kürt beylikleri arasında paramparça olduğu halde Selçuklu sultanları ile Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman gibi Osmanlı padişahları Kürt beyleriyle çeşitli anlaşmalar imzalayıp onların coğrafik hudutlarını ve içişleriyle ilgili egemenlik haklarını tanımışlardı.
Mesela Çaldıran savaşı sonrasında İdris-i Bitlisi\'nin girişimleri ile Yavuz Sultan Selim ile 23 yerel Kürt beyliği arasında bir anlaşma imzalanmıştı. Bu anlaşmaya göre;
1- Osmanlı yönetimine bağlı olarak Kürt emirliklerinin özerklikleri korunacak,
2- Kürt emirliklerinde de yönetim babadan oğula geçerek sürecek, eskiden beri yürümekte olan yönetim yürürlükte kalacak ve bu konuda ferman padişahtan çıkacak.
3- Kürtler, Türklere bütün savaşlarda yardım edecekler.
4- Türkler de, Kürtleri bütün dış saldırılardan koruyacaklar.
5- Kürtler devlete verilmesi gereken her türlü vergiyi ödeyecekler.
18.Yüzyılın ortalarında dünyada yayılmaya başlayan ve Türklerin de Osmanlıya egemen kılma mücadelesi verdikleri ırksal ulus devlet modeli egemenlik talepleri nedeniyle Osmanlı sınırları içindeki farklı ulusların hareketlenmesine neden olmuştu. Burada Osmanlı bünyesindeki her ulus kendi kaderine koşmuş, kaderini tayin ederek bağımsız devlet olmaya yönelmişti. Osmanlı sistemi içinde bulunan onlarca ulustan sadece Kürtler hariç diğer tüm uluslar bağımsızlığı elde etmişti.
Aklı başında olan herkese bu soruyu soruyorum; Kürdistan\'da 40 kadar beylik devleti bulunduğu tarihte Kürtler birleşerek büyümeyi hedeflemiş olmaları durumunda Osmanlı olabilir miydi?
Kürdistan\'ın tarihteki paramparçalı durumu Kürt halkını tarih boyunca tüketmiş, zayıf düşürmüş, geçmişte ve günümüzde zayıf düşürülen Kürt halkı üzerinde trajedilere zemin hazırlamış mı?
Bir soru daha sorayım; Tarih tekerrürden ibarettir; Günümüzde dört parçaya bölünmüş Kürdistan\'ın birleşmesi mi, yoksa tarihteki beylikler gibi kantonlara bölünerek paramparça edilmesi mi Kürt halkının çıkarına olacaktır?
Bölünerek küçülenler her açıdan zayıf kalıyor ve bunun için kolay lokma oluyor, bilinsin ki büyük lokma yutulamıyor, bugün de küçültülmesi hedeflenen Kürdistan kolay lokma yapılması amacını taşıyor. Tarihten bugüne kadar küçültülerek kolay lokma yapılan Kürdistan ülkesi ve halkı bugün yine küçük lokmalara bölmeye çalışanlara Kürtler; \'\'dur daha fazla paramparça edemezsin\'\' diyebilecek mi?
KÜRTLERİN BUGÜNKÜ ZAAFLARI
DEVLETSİZ DEMOKRATİK ULUS TEORİSİ
Öncelikle Kürtlerin önüne konulan demokratik ulus ile demokratik komülan ekonomik model teorileriyle hedeflenenlere kısaca bir göz atalım.
Bu hedefleri Serxwebûn Adar 2015\'ten alıntılayalım; \'\'Demokratik ulus, kapitalist modernitenin ulus devletçi yapılanmasına karşı toplumu devlete bağımlı olmaktan çıkaran alternatif sistemdir.
Demokratik ulus, kimlikleri ucu kapalı katı tanımlamalarla ele almayan esnek yapılanmasıyla toplumun her kesiminin etnik, dinsel, sınıfsal, cins ve grup birey kimlikleriyle eşit katılımını esas alır.
Demokratik ulus, toplumdaki tüm farklılıkların kendini özgürce ifade etmesini ve örgütlemesini esas alır.
Demokratik ulus, bireyin toplumun devlete bağımlılığını reddeder. Devletin sadece zorunlu genel işlerde rol oynamasını esas alır.
Demokratik ulus, toplumsal sorunların devlet yapılanmasıyla değil, toplumun öz örgütlülükleriyle çözümünü esas alır.
Demokratik ulus salt hukuka dayanmaz, toplumun ahlak ve vicdan ilkesini esas alır.
Demokratik ulus, toplumun doğrudan demokrasi uygulamasıyla komünlere, meclislere, kooperatif ve akademilere dayalı iradeleşmesini esas alır.\'\'
PKK lideri Abdullah Öcalan demokratik ulusu şu şekilde tanımlıyor: “Ulusu pazar etrafında örgütlenen bir birlik ve toplumsal form olarak görmek yanılgıdır. Bu tanımlama burjuvazinin kendini ve ulus devleti meşrulaştırmasıdır. Ne yazık ki sosyalistler de bu tezi esas almışlardır. Halbuki etnisite tarihin en özgür ve canlı birimleridir.
Eğer uluslaşma etnisitenin, halkların, bireylerin birbirleriyle sıkı ilişki ve ortak çıkarlar etrafında örgütlenmesiyse, toplumun konfederal biçimde genişliğine ve derinliğine tümüyle örgütlenmesi o toplumu demokratik ulus haline getirir. Uluslaşma bu biçimiyle daha kapsamlı ve yoğun hale gelmiş olur. Demokrasiyi, eşitliği, adalet ve imkanlarını paylaşan demokratik ulus haline gelinir.”
Demokratik ulus özünde radikal demokrasinin hayat bulmasıdır. Radikal demokrasi sadece bir bölge için uygulanamaz. Bu anlamda Demokratik Ulus sınırlara dokunmadan, tüm ülke geneli için istenirken, hatta evrensel bir çözüm tarzı olarak addedilirken, ‘Özgür Kürdistan’ ifadesini de Kürt sorununun Demokratik Özerklik sisteminde çözüme kavuşturulabileceği şeklinde algılamak gerekir. Burada söz konusu olan, salt bir bölge tarifi yapmak değil, çözüm kapsamında Kürtlerin demokratik siyasi statüsünü tarif etmektir
Özgür Kürdistan denilince alışılageldiği gibi bir devlet çağrışımı, sınırları çizilmiş bir bölge algısı gelişmediği halde, devlet dışında bir sistemi tanımamış olanlar bu ifadeyi de devlet veya bölge iktidarı şeklinde anlayabilmektedirler.
Kürdistan adının bir coğrafyayı tarif ettiği doğrudur. Ki, ilk kez Selçuklu Hükümdarı Sultan Sancar tarafından Kürtlerin yaşadığı coğrafyayı tarif etmede kullanıldığı bilinmektedir. Kürdistan Kürtlerin, Ermenilerin, Süryanilerin, Keldanilerin vd halkların vatanıdır. Kürtler yoğunluklu olarak yine aynı coğrafyada yaşamaktadır, ancak kurucuları arasında oldukları Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını ‘ortak vatan’ olarak görmektedirler. Ortak vatan ilkesi tüm parçalar için geçerli olduğu gibi tüm dünyada demokratik ulus anlayışının bir ifadesi olarak evrensellik taşıdığı belirtilebilir. Coğrafi sınırlar çizmek, onun üzerinde bir iktidar kurup egemen olmaya kalkmak devletçi zihniyetin yansımasıdır. Demokratik Ulus felsefesi bu anlayışı reddeder.
Kürdistan’ın güneyinde bugün federal bir statü oluşmuş durumdadır. Buradan hareketle “Türkiye’de de aynı şekilde sınırları çizilmiş bir özerk bölge mi isteniyor?” sorusu akla gelebilmektedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki devletçi federalist yaklaşım tarzı, küresel hegemonyacılığın bir uzantısı olmaktan öteye anlam taşımaz. Demokratik çözüm anlayışı bunu esas almaz. Bunun yerine, Kürtler her parçada demokratik özerk statüleriyle, Güneydeki federe yönetimle demokratik uzlaşıyı esas alıp kendi birliğini oluşturur.
Yaşadıkları devlet sınırlarını da sorun yapmayıp devlet artı demokrasi formülüyle statü ve haklarının anayasal güvenceye alınması temelinde devlet hukuklarını da tanır. Burada demokratik çözümün esas olduğu devlet artı demokrasi formülünün hayat bulmasında bir kriter ve yol ayrımı karşımıza çıkmaktadır.
Kriter Kürtlerin statüsünün tanınıp tanınmayacağıdır. Yol ayrımı ise, statüsü reddedilip inkar ve imha siyasetinden başka bir yaklaşım gösterilmeyen Kürtlerin kendi başlarının çaresine bakabilecekleridir. Yani devlet baskısına karşı her alanda kendi toplumsal sistemlerini kurmalarıdır. Bu bile ayrı bir devlet kurmak değildir. Devletle uzlaşı yollarının kapalı olduğu bir anlaşmazlık haline karşılık kendi demokratik otoritesini tesis ettiği fiili bir durumu tarif etmektedir.
Demokratik uzlaşı ile sorunu çözüme kavuşturmaktan yana olan Kürtler, bu nedenle bir sınır tarifi yapmamaktadırlar. Diğeri bir tercih değil, devletin zorlaması ile girilebilecek zorunlu yol olabilir. Kürtler böyle bir zorunlu yola sürüklenmek, iradesini bu yönde kullanmaya mecbur kalmak değil, uzlaşı yoluyla, sınırları sorun yapmadan Demokratik Ulus sistemi içinde, inkar edilmiş, yok sayılmış haklarına kavuşmak istiyorlar.
Demokratik ulus, toplumun devlet dışında örgütlenmesi, buna göre birey toplum ve devlet ilişkilerinin demokratik muhtevayla yeni bir statüye kavuşmasının modelidir. Genel ve zorunlu iş koordinasyonu dışında devlete ihtiyaç duymadan toplumun demokratik, özgür bir yaşama kavuşmasıdır. ‘Demokratik toplum-özgür yurttaşlık’ formülü geçerlidir.
DEVLETSİZ KOMÜNAL EKONOMİK MODEL TEORİSİ
Devletsiz bir toplum olmamız komünal ekonominin kurumlaşması için en büyük avantajı oluşturmaktadır. Tarihsel deneyimlerin yeni koşullarda canlandırılması ve yaratıcı uygulamalar için gerekli olan toplumsal bilinç ve örgütlülük düzeyi de 40 yılı aşkın mücadelemiz sayesinde zemin bulmuş durumdadır.
Pigari, hevkari, col, zıbare, novane, şırigahi, paluteyi gibi kavramlarla tanımlanan ortak üretim yöntemleri oldukça yaygın uygulanmış ve ekonomi toplumsal karakterine uygun bir biçimde kurumlaşmıştır.
Ekonomi şahsında Kürt toplumuna sınırsız soykırım uygulanmıştır. Bu nedenle ancak ekonomik yeniden inşayla tüm bu soykırım uygulamaları boşa çıkarılabilir. Kurumsal yapılanma olmadan bir ülke ve tüm toplumun ekonomiye kavuşmasından bahsedilemez. Bunun için demokratik komünal ekonominin kurumlaşmasını sağlamak gerekiyor
Sovyet deneyiminde görülen devlete ait solhoz tarzının Kürdistan’da uygulanması mümkün değildir. \'\'Toplumun ortaklığına dayalı olan Kolhozlar ve ondan etkilenmeyle İsrail’de kurulan Kibutz’lar ile Venezüella’daki komün ve kooperatifler örnek alınabilir. Fakat kendi koşullarımızda en uygun tarzın geliştirilmesi gerekir ki Kürdistan hem dört parçaya bölünmüş durumdadır, hem de coğrafik yapı ve toplumsal kültür kendi özgün ekonomik kurumlaşmalarını oluşturmayı gerektirmektedir.
“Komünal ekonomi derken toplumsal farklılıkları yok sayan bir anlayışa düşülmemelidir. Tekelci sömürüye geçit vermemek kaydıyla ekonomik faaliyetlerin tümünü sahiplenmek ve devlet sahası dışında örgütlemek gerekir. Örneğin toplumun önemli bir kesimini oluşturan orta sınıfların, devlet sahası dışına çıktığında güçlü bir dinamizmle topluma öncülük yapabilme kapasitesinde olduğunu hep göz önünde bulundurmak gerekir. (Serxebun Adar 2015)
Değerlendirmemi şu kısa cümlelerle ifade edeyim ve sözü uzatmadan, herkesi ve bütün toplumu aptal yerine koyan, toplumla adeta alay eden, gerçeklerden uzak, topluma ütopik bir teori dayatılmıştır. Şöyle ki; Mevcutta bir dünya düzeni, sistemi, kurumları, kuramları bulunuyor. Bu sisteme dokunmadan, devletlere dokunmadan, devletlerin sınırlarına dokunmadan ARTI-DEVLET modeli öneriliyor. Bu artı devlet, devlet ötesi model, mevcut devletin yapısı, kurumları, kuralları içinde DEMOKRATİK ULUS inşa edeceğini öneriyor. Demem şu ki alın sizlere demokratik ulus teorisi üzerinde çalışın, sömürgeci devletler bu çalışmayı yapmadıkları ne malum, bunu sorgulayın? Kürt halkını sömürgeci sistemin içine haps edecek bu sistemin hedefi sadece sömürgeci sistemlere, devletlere hizmetten başka Bir şey olamayacağını sorgulayın. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.