Şu kayyum gündemleşmişken, Ayasofya Kilisesinin Camiiye, Çan yerine Minarenin, Papazın yerine Iman’ın kayyum olarak konduğunu tarihte ne kadar biliriz?
Bu hususta bir iki not düşmek faydalı olur diye düşündüm!
Ayasofya Kilisesi, Roma İmparatoru Justinyen\'in gözetiminde Konstantinopolis\'te yani bugünkü İstanbul\'da bir Hıristiyan Katedrali, 532-537 yıllarında bir şaheser, mimardan ziyade kendisi matematikçi olan Miletli Isidoros ve Trallesli Anthemius tarafından tasarlandı.
Ayasofya Kilisesi’nin kubbesi 55 metre yüksekliğinde, yarım kürelik tavanı dört adet üçgen cisir ( köprü) üzerine ağırlığı eşit bir tarzda oturtularak desteklenmiş ve sağlamca oturtulmuştur.
Kubbenin temelindeki kısımda 40 adet penceresi ışıklandırmayı sağlıyor. Bu ışıklandırma planı kubbenin sanki hiç ağırlığı yokmuş gibi bir duygu uyandırır. Kilise altın mozaiklerle ve dekoratif motiflerle süslenmiştir. Sonradan gelen hükümdarlar, \"Kutsal şahsiyetler “in bir çok resmini ekletti.
Yunanca ‘da \"Kutsal Bilgeliğin Kilisesi\" anlamına gelen Ayasofya, geçirdiği sayısız deprem ile
Ziyan görür, ancak yıkılmaz.
Ayasofya, Bizans İmparatoru’nun şahsi kilisesi idi. 1453 yılında Osmanlı devleti Konstantinopolis’i işgal etmesi ile camiiye dönüştürüldü.
İnsan resimlerinin İslamiyet ile yasaklanmış olduğu ve ayrıca camiide Hıristiyan kişi ya da motiflere yer olmayacağından dolayı, figüratif resimlerin üstü alçıyla kapatıldı. Tabi Kilise Camiiye çevirilince, Papazın yerine İmamı, Çan yerine de minareyi koymak zorunlu oluyor. Tabi bu arada bir katedral olarak düşünülen alanın, camii için fazla olacağını düşünerek, bu tahripkarlığa bir nebze cila olur diye, 1936\'da bir kısmını \"müze\" olarak ilan edilir. Hem bu müze iyi turist çeker diye düşünülmüştür, ayrıca Türk geleneğinin tarihe ve sanata ve paraya ne kadar önem verdiğinin mesajı verilir. Yani!
1993 yılında UNESCO, Ayasofya\'yı \"tehlike altındaki tarihi alanlar\" listesine aldı. Binanın temelleri güçlendirildi ve eski mozaiklerden pek çoğu yeniden gün yüzüne çıkarıldı.
Bu arada Diyarbakır SUR\'ları da az mühim değil!
Dört ayaklı minarenin dibine düşürdüler Av. Tahir Elçi’yi. Çünkü, \"Tarihi eserlere dokunmayın. Savaşı, tarih sanatından uzak tutun!\" dediği için...
Ah keşke tarihi eserler olduğu gibi insanlığın değerli sanatları içinde kalabilse! Ama insanlık o düzeyi daha yakalayacak güçte, düzeyde olamadı... Olsaydı, Hasankeyf\'e bir şey olmazdı!
09.12.2019
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.