Kendime Sorduğum ve Uykularımı Kaçıran Aktüel Soruları, Siz de Kendinize Soruyor ve Düşünüyor musunuz?
Mesela:
NATO üyeleri arasında, çoğu Akdeniz’de ve burada bir savaş ihtimali mi sergiliyor, yoksa savaş oyunu mu oynanıyor?
ABD, AB ve yakın devletler, “doğuya açılacakları kapı olan Türkiye’ye savaş mı ilan edecekler?
Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve İsrail anlaştırarak, dikkatleri Doğu Akdeniz’e kesmiş, İsrail-Filistin çatışmasını geri çekmiş, hatta karşılıklı geçici durdurması ABD ağırlığı ile mi oldu, olduysa burada nasıl bir sonuca varılmak isteniyor?
Uzun zamandır Beyrut limanında depolanan bombaların patlatılmasının zamanlaması, tesadüfü müydü?
Türkiye Milli Savunma bakanlığı, tam da Irak’ı ziyaret edeceği bir sürede, ırak askeri güçlerine hava bombardımanı tesadüfü müydü? Bu olay sonrasında Irak’ın, “Türkiye egemenliğimizi ihlal etmeye son vermeli” açıklaması ile Irak üst düzey yönetiminin, ABD’ye uçuşu arasında bir bağ var mıydı?
Tam da bu dönemde 8 ay evvel, ABD seçimlerini muhtemel almaya aday Joe Biden’in, Recep Tayip Erdoğan konusundaki açıklamasına sesiz kalmışken, aniden ısıtılıp gündeme alınmasındaki gayenin altında yatan ne idi ve buradan kim nasıl bir sonuç elde etmeye çalışıyor?
Libya’ya uzanan “Mavi Hat”, “Mavi Vatan” sözleri ile denizden genişleme siyaseti bu Covid-19 yükselişi sürecinde “fırsata çevirme” akıl kârı miydi?
Şimdiki süreçte peş peşe; Rusya, Amerika ve Avrupa’da “test edilmiş” ve piyasaya sürümünün “tescil” olunduğu bir süreçte, Türkiye’nin “ Biz de bulduk” diye ortaya atılması neyi ifade eder ve gerçek ise neden bu salgın tedirginliği düşmüyor, düşürülemiyor ve hep aktüel olarak yükseliyor?
Türkiye’nin hayvancılık, tarım ve sanayideki gerileyişinin ardında, başat duruma gelen gelir kaynağı olarak, Turizm döneminin de başlamadan bitmek üzere iken, doların diğer para birimleri karşısında düşerken, TL karşısında yükselişi ve dövizin adeta uçuşa geçmesi bu gerilim içerisinde neden ve neyi getireceğine, dikkati savaş ve hastalık üzerinde yoğunlaştırarak endişeye çekmek, işi kurtarmaya yeter mı?
Bu arada ekonomik düşüşteki durumu izah etmeye aciz Maliye ve Hazine Bakanı’nın acı gülüşü içerisinde, TL’nin pula dönmesi, “dış mihraklar” edebiyatı ile süsleyip sunarken, ekte verdiği “Maaşlarınızı dolarla mı alıyorsunuz ki insanlar bu yükselişten etkilensin?” demesi de ne kadar rahatlatıcı ve inandırıcı buldu?
2001’den sonra geçici bir kriz merhemi bulunmuşken, açlıkta korkusuzlaşıp, slogana alıştırılan Türk İslam kitlelerin bir doyumluk ekmek ile kaygısız bir hali vardı. Buna dayanarak iktidarı sürdürmeyi bilen bir yönetim, nereye kadar bu bantta koşacağı belirsiz. Ancak sanayici, sermaye sahipleri, müteahhitler ve iktidara dayalı iş alemi Dolar, Euro borçlusu olarak kaygılı ve akan sürede kendilerini tatmin etmiyor. Geçmişte meydanlarda alkış çekenler, şimdi aş iş ile yöneticinin karşısına çıkması hayra alamet mi? Artık Rize’de “işi bitirdik” edebiyatı ile çıkan yöneticinin nutuklarına tatmin olamayan, işsiz kitler ile sorun nereye dayanacak?
Tüm bu realitenin karşısında, söylem ötesine geçmeyen varlığı yokluğu gözükmeyen bir muhalefetin olmaması da bir belirsizliği tetiklerken, bu yönetimin rahatlığına yeter mi?
Bu dönemde partilerden kopup, alanlara uzanan eski parti gözdeleri de korkakça da olsa bazı şeyleri ifşa ediyor. Bu yönetici sınıflar arasındaki krizin artıp, çelişkinin açılmasına delalettir ve ekonomik krizin üzerine binen siyasi krizin de derinleşmesidir. Bunu çok taraflı hesapsız ve belirsiz ya da yayılmacı savaş siyaseti ile kapatmaya çalışmaları, ne kadar iş görür ve gerçekle bağdaşabilir?
Demokrasi söylemi yerine , sınırları açma ve genişleme, Kürdlere şiddet, ancak içerde Milliyetçi İslamcı cepheyi sağlama almak üzere bir iç restorasyon ihtiyacı vurgusu, iç kavgaları yumuşatma taktiği ile Meral Akşener ve onun ekseninde olan çevreyi iktidara çekme taktiğinin yanı sıra, iç siyaseti de suskun kılma amaçları ile “herkes ellini taşın altına koysun” çağrısının, Covid-19’a karşı “kaynak” bulmak üzere verilen İBAN numarasına gelmeyen paraların ardında ne kadar işe yarayacak müphem?
Tarihte bombardıman edebiyatının; ahlakı, hukuki, vicdani normların dışında bırakıldığı anlaşılmış iken, Irak ve Suriye’de çakılıp kalmanın çözücü ve çürütücü etkisinin de olamayacağını düşünmek ne kadar zor?
Kaldı ki, sen kılıç ve bomba sallarken, alanda kılıçlı ve bombalı devletlerin, vekalet savaşına sürülenlerin eli armut mu topluyor ki dengeler arasına sızma yaparak, “Turani ve Türkün şenili atımlının gururu” şiirleri ile açılırken, İstanbul’un kıyılarına çakılmanın tarihini de okuma ihtiyacı duyulmayacak mı?
Dışarıya sallanan kılıç, içeriye de sallanarak mı maceraya nokta konacak?
Geçen hafta, Hatay Vali Yardımcısı, Türkiye'nin Efrin’e Vali olarak atadığı Tolga Polat, annesi ve Kardeşini kurşun yağmuruna tutarak öldürmüş. Aslında bu alıştırılmış bir tarihi özet olarak okunursa yeri olmaz mı?.
Şimdi her tarafı “Cihan hakimiyetin mefkuresidir” deyip, yıkıp geçiyorsun da şu Galata Kulesinde ne tarz bir “teröristlik” keşif ettin de oraya da kazma kürek, kompresör ve vinçlerle girip tarihini dağıtın?
Dağıttıkça sırayı kendisine getiren bir güruh olandan haberin var mı?!
“Stratejik Derinlik”in Mısırda çökmesinin ardında, Suriye, Irak, Ermenistan, Azerbaycan, Akdeniz, Ege’de ısıtılan siyaset ile gelip dayandığı yer, yenilen güreşçinin oyuna doymadığı misali, şimdi de “Misakı Milli”ye “Mavi vatan”ı ekleyerek birkaç adım ötesine kaymak ve geçmenin bir tarihi alışkanlığın tekrarıdır demek geçiştirilebilinir mi?
Bütün bu savaş tamtamları içinde sahaya açılmaya çıktığın yerlerde velev ki, askeri başarı elde ettin, oradaki kaynakları işletebilecek kapasiten ve yarışacak pazar gücüne sahip olmanın yükünü kaldırabilecek misin?
Bırakalım bütün olup bitenlere; “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” söyleminin hoş bir sedadan ibaret ve kendini gizlemenin bir vecizesi olduğu anlaşılmıyor mu?
Bütün bu soruların içinde Kürt ulusal sorununun kapsayıcı alanını ise adım adım düşünmeden olur mu?
Seslice kendime sorduğum soruların cevabını, sürece bırakarak düşünmekle yetineyim!
Siz de düşünün!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.