Mihtra inancı; Zerevan ve Zerdeşt inançlarının öncesinde olan, Arı halklarının inancıdır.
Ritüel olarak, başta Güneş olmak üzere, yağış, rüzgar ve toprağı kutsar. Insanlar arası ilişkileri önemseyen ve uyumunu ifade eden Mihtra; adalet, anlaşma ve bağlılık anlamına gelir. Ilk izlerine Tunç çağında rastlanır. Ancak yazılı kaynaklarda ise adı ilk kez MÖ. 1400'lerde, Hititler ile Mittani devletleri arasında yapılan bir antlaşmada geçer. Kürtlerin ataları da olan Hitit ve Mitanilerin yanısıra, Persler de bu inancı yaşar. Daha sonra Perslerin Büyük İskender'e yenilmesi ile Mihtra Inancı Yunan dünyasında da yaygın benimsenir. Bu benimseyiş, Mihtra inancini İspanya ve Îngiltereye kadar vardırır...
Hıristiyanlığın başlıca rahibi olmuş, Plutarkhos'a göre, "Mihtra kültünu ilk kez uygulayanlar, Klikyali korsanlardır." der.
Doğuda Hindistan, Batıda İspanya ve Britanya'ya kadar yayılan Mihtra inancı, pek çok kralın kullandığı Mitra, Mîthridates isimlerinin yaygınlığı bu inanançtan kaynaklıdır.
Roma imparatorluğunun ilk yıllarında, Mihtra inancında olan insanlar, küçük yeraltı mağaralarında yaşama devam ederler.
Rivayete göre, Mihitra'nin boğa tarafından öldürülmesi, inancta hayvan öldürmenin caiz olmadığı ve zor olduğu halde, boğanın kurban edilmesi geleneğini oluşturur. Ayrıca, yaşadıkları mağaralarda, boğa resmini çizerek, onun Mihtra'ya yaptığı kötülüğü unutmamak, hatırlamak üzere yapıldığını simgelerler.
Boğa kesim işinin ise, özünde bir cinayet olduğu utancıyla, törenin gizli ve mağaralara kapanarak yapıldığını, bunun da külteye gizemli bir yön kalmakta olduğu savlanır.
Mihtra kültünün üyeleri çoğunlukla üst sınıfa ait olmayan insanlar olmuştur. Zira, Mihtra inancı hiyerarşiyi reddeder ve yönetenlerin itibarsız olduğuna inanılır.
Fransız düşünürü ve sosyal bilimci Ernest Renan, Mihtra inancı için; "Eğer Hırîstiyanlığın gelişmesi herhangi bir nedenle dursaydı, bütün dünya Mihtra dinini benimseyecekti."
(1882) demiştir.
Her ne kadar, bazı belgelerde, "Roma tanrısı Mihtra, bir güneş Tanrısıdır" deniyorsa da, bu Mihitrayi iktidar ile özdeşleştiren tarih yazımı anlayışından kaynaklıdır. Zira, Mihtra inancında iktidar, hiyerarşi, yayılma yoktur. Böyle olduğu için, Roma devleti, Mihtra-Zerdeşt inancını devlet örgütlenmesine araç-harç haline getirip, kullanamadığı için, 3.yüz yılda Hırıstiyanlığı Roma devletinin resmi dinî haline getirerek yayılmacı politikasında işler. Aynı durum, Persler için de geçerlidir. Persler de Mihtra-Zerdêşt inancını devlet ve imparatorluk siyasetinde kullanmayı dener. Ancak doğa ve insanı değerleri kutsayan Mihtra inanç felsefesi ve onun takipçileri, Mihtra inancının "resmi devlet dinî" olmasına tepki duyar ve Perslerin devlet uğruna, Mihtra inancını terk etmek durumunda bırakarak, Islamiyete savurur.
Mihtra inanci felsefesini savunmakta sebat eden etnisitenin Kürtler olması, Mihtra inancını savunarak, hiyerarşîye karşı çıkmaları tartışılmalıdır.. Bu karşı çıkışın sonucu, Kürtlerin hiyerarşik olmayan "alan koruma" ile birlikte inancı da korumaya yoğunlaşır olmaları özgün bir durumdur.
Sonuçta; bugün Hewreman merkezli Enel Hak-Yaresan-Kakayi inancında esas olarak Mihtra inancı taşınıyor haldedir. Yani sıra, onun bir kolu olan Êzdilik, Sincar Dağı ve çevresinde korunmuştur. Aynı inancın Dersim bölgesi merkez olmak üzere yöresinde Rêya Heqiye inancında ritüelleri korunur görmekteyiz.
Ancak, Mihtra kökenli inanç sahiplerinin, inanç olarak dini, devlet işlerinden uzak tutma ve dinlerini hiyerarşi ve devletleşmede araç kılmaya karşı dururken, kendileri bugün bile devletsiz kalmış duruma düşmelerinde bu inancın derin etkilerinin olduğu karşımıza çıkıyor. Tabi yaşadıkları paradoks ile, alan, kendilerini ve inançlarını savunup korurken, devletli güçler tarafından tarihte hep preslendiler.
Mihtra inancının sürdürücüleri, güç odakları tarafından operasyonlara, yok edici politikalara tabii tutuldular, vekalet savaşları içine itildiler, inançlarını değiştirme, takke yapma konumuna sokuldular, böylece zihinleri karmaşıklaştırıldı, adeta ne oldukları anlaşılmaz bir sersemliğe getiriletek, kendine yabancılaştırılmış vaziyettedirler.
Mihtra inancında, iktidar olan doğadır, inanılan, kutsanan güneş, yağış, rüzgar, toprak ve yaşamı bunlardan bulan tüm varlıklar doğada vardır ve başka bir iktidara ihtiyaç hissedilmez. Doğanın da üstünde ya da altında bir iktidar hiyerarşinin kabulü, inanca aykırıdır ve inancı itibarsız kılar, çürütür, ona yakarışı, kutsiyeti bozar diye inanılır.
Bu bakış tarihte, din ile devlet işlerini birbirinden uzak tutmayı yeğleyen duruşun, Mihtra inancındaki köklü geçmişi göz önünde tutmayı gerektirir.
Mihtra inancının doğuşunda, doğa ve doğa üzerinde tarım toplumuna geçişin derin etkileri vardır. Bu açıdan, Mihtra inancı, kişileri kutsamaz, ziyadesiyle doğayı kutsar. Tabuu olan kişiler değil, doğadır. Kişiler, insanı ve canlıları yönetip korumaz. Aksine, kişilerin yaşamını sağlayan, koruyan, yaşamını dengeleyen esas güç doğadır. Tüm iyilik ve kötülükler doğanın içindedir. Însanların, bu kuralın üstünde oyun oynamaları, doğal olarak karşılanmamaktadır.
Mihtra inancı güneşi, aydınlık ve sıcaklık üzerinde kutsar. Soğuk bölgelerde bu kültün çabucak yaygınlık göstermesi tesadüfi değildir.
Yağışı, su ve yeşilenip canlanan doğanın besi, bereketi ve coşkusu ile özdeşleştirir.
Rüzgarı, tabiatın hareketi, dengesi, döllenmesi, temizliği, havalandırmasının sebebine yorumlar.
Toprak, üzerinde yaşanan, üretilen, dokunulan varlık olarak, oradan gelinen ve oraya gidilen yer olarak düşünülür. Toprak; yaratan ve yutup temizleyen, devri daim sağlayan tabiatın dokunulan tarafı olarak kutsanır.
Însan ve canlılar kutsaldır. Bu kutsiyeti doğanın uyumluluğuna uyarlayarak, bağlılık içinde yaşanırsa, yaşam sevimli hale gelir. Bu nedenle adalet, paylaşmak ve doğaya bağlılın yaşamı sürdürür hale sokar diye bir felsefi yaşamı önüne koyar.
Işte Mihtra bu yaşamı içselleştirerek var olmayı inançsallaştırmıştır...
Tabii bütün dinlerin dayandığı şeyde tabuu vardır.
Tabuuları sürdürerek bilim ve teknolojide ilerlemek güçtür. Ancak, mitoloji incelendiğinde, inançlar insanlığın gelişmesinde bir parça olduğu kadar, gerilemesinde de büyük ve niteliksel rol oynamıştır.
Tarih biliminin, mitolojiyi dışlayarak geleceği araması olası değildir. Bu nedenle her olayın, dünü, bugünü ve yarını vardır. Bu bakışla Mihtra inancının da araştırılması zorunludur...
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.