Kitap okumaktan rahatsız olan; şehirliler lümpen, köylüler cahil olurlar!
Belirtmeliyiz ki, okumayı diploma ve ekmek belgesi için değil, öğrenmek ve bilinç seviyelerini yükseltmek, kaliteli ve aydınlanmayı amaç edinen insanlardır kast edilen.
Okur insanlar, okumayı ve öğrenmeyi bir yaşam felsefesi haline getiren ve topluma ışık tutan aydınlardır.
Yoksa toplumlarda, diplomalı çokça okul okuyan, hatta profesör etiketli lümpen ve cahillerin olduğuna hep rastlarız!
Cahil ve lümpenler, kendi çevrelerinde düşünsel ve yaşam halleriyle, kap-kaççı gibi yaşarlar.
Ortak düşün dünyaları fesatlık, fitnelik, kin ve huzursuzluk olup, kendilerine de zarar verecekleri kavgaları esas mesaileridir. Bunlar, kendileri ile yüzleşmeyi bilmedikleri için, barışmayı ve kendilerini aşmayı da beceremez, bilmez ve başaramazlar.
Duygularında eşitlik, adalet ve insani değerler yerine, bilgisizlikleri ile toplumlarına zarar verir, düşmanlıklar yayar, esas düşmanlarına ise çoğunlukla yalaka olurlar. Bu tipler, delikanlılık ve mertlikleri ile geçmişte \"erkeklik\" recon keserken, şimdi paspaye halde ortalıkta parse kapma hülyaları ile kapı kapı dilenir ve emeksiz \"yol bulma\" arayışındadırlar.
İçlerinde birbirleri ile barışık ve uzun dostluklar sürdürecek istikrardan yoksun oldukları gibi, zorbaya teslim olur, birbirlerine küser, iftira eder, yalan söyler ve düşmanlarına birbirlerini ihbar eder ve adaleti düşmanlarından beklerler. Düşmanları ise onları, kendi geleceklerine karşı kullanır, köle ve sömürge tipi insanlar olmaları için işler!
Zira baskı altında olan toplumlara en zor olan sorun, köle olduklarını kabul etmeleridir. Oysa ki lümpen ve cahiller, köle olduklarını en zor kabul edecek kesim oldukları için, en zarar verici kesimler olurlar.
Misal, son dönemlerde, Kürtleri inkar ve imha eden TC\'nin, yalakası olmak için, üç kelimeyi yan yana getiremeyen, kendi tarih bilincinden, Kürt kelimesinden bile öcü gibi korkanlar, \"Ben Cumhuriyet çocuğuyum!\" diye böbürlenip, kimlikleri ile barışık olan aydın, devrimci ve demokrat insanlara, devlet penceresinden tutum alır, üsten ve kibir ile bakar, hakaretler savuranların bilinç dünyalarına dikkat ettiğinizde, ne kadar maskara ve çirkef halde olduklarını görmeniz zor olmaz!
Bu lümpen ve cahil halleri ile eleştirilmekten korkarlar.
Yanlışlarının söylenmesinden rahatsız olur ve sohbetten uzak durular.
Kaçak dedikoducular oldukları için, içlerindeki aydınların arkasında konuşur, hiçe sayar, \"Esas düşman aydınlar, devrimciler toplumu karıştırdı, zarar verdi. bizi böldü, aman uzak dursunlar!” gibi sözleri ulu-orta işler, anti propagandalar yayarlar.
Ceberut devlete, \"ihbar ederiz\" diye de güvenlerini ve güçlü olduklarının cakasını sistemden devşirir, tehditkar aşağılık hale düşmekten de geri durmayacak kadar basitleşirler.
Bu tutumları ile tarihten edindikleri asalet ve değerleri, ayaklar altına almaktan da imtina etmezler!
Etrafınıza baktığınızda bu tip insanlar ile bayağı kuşatıldığınızı görürüz.
Peki bu durum nasıl düzülecek?
Elbette düşe kalka!
Aydınlanma mücadelesinde sabırla direnerek, onurlu ve açık davranıp, durarak yürümek!
Tarihte, yanlışlar ile yürümek, yanlışlara göz yummak rezil eder insanlığı!
Onurlu ve bilinçli insan, yanlışlar ile yürümeyi bilerek tercih etmez ve açık eleştirir!
Yanlış yapmayı tercih edip, yanlışlar ile yürümeye kalkanlar, vahim yanlışlar ile karşılaşır ve hayatlarının yanlışını yaşarlar.
Tıpkı adaleti ayaklar altına alanların, bir gün adaletin kendilerine de gerekli olduğunu göreceği gibi.
Kişi ve toplum; lümpen ve cahilleri ile rezil oldukça, çürür ve çürütür geleceğini!
Adalet duygusu biten toplum, dibe vurmuştur.
İnsanlığı çürüterek, ayakta kalmayı hesap eden sistemler, kendilerini de çürütür ve miyadlarını doldururlar.
Böyle olmasaydı, yüz yıllarca imparatorluklar, derebeylikler, kastlar, krallıklar ile yönetilenler, çürütülmüş insanlığın omuzlarında saltanat sürmeleri sürelidir ve sonutça adeta çürük binalar gibi yıkılıp enkaza dünüşürler.
O halde, geçici çıkarlar için kendimizi çürütecek, onursuzluklara düşecek, bilinçsiz bir mekanda, insanlığa ve kendimize zarar vermek yerine, bilimi, bilinçlenmeyi, soruşturmayı ve kendimizi bulacağımız aydınlanma ile doğru yerde, yanlış bulduklarımıza karşı yürümemiz gerekmez mi?
Kirli sistemlerin çarklarında, yolsuzluklarında, yobazlıklarında malzeme olup işlemek yerine, kendi tarihi ve doğal dünyamızda, özgün ve özgür kimliğimizle ilerlemenin, neden bu ceberut zorbaların zoruna gittiğini düşünerek, varlığımızdan inatla sebat etmek gerektiğini bilmemiz neden yanlış olsun?!
Bütün bunları bilmek, okumak, tartışmak, tarih bilincini edinmek, sorgulamak ve kendimizi aşmak ile mümkündür.
Başka bir yolu da yoktur!
Onun için çağ-dışı sistemler; kitaplar yasaklar, aydınları cezalandırır, kör karanlık bir cihanda saltanatını sürdürür. Lümpen şehirliler ile cahil ve çıkarcı köylüler ise bunların dayanağı olur!
Biliriiz ki, bilinçten nasiplenmemiş ve \"Ben kitap, makale okumam. Bakasını dinlemem!\" diye de çıkışıp, iyi bir şey yapıyormuş gibi, lümpenliğini ve cahilliğini sergileyenler, en kolayında dedikoducu oluyorlar.
Öğrenen, bilinçlenen, sorgulayan, gerçeğin peşinde koşan, toplumsal vicdanı diri tutan, çürümeyi reddeden ve topluma ışık olanlar ise aydın olur.
Çürümüş sistemin dedikoducuları ile aydınların karşılaşmasını bir de siz düşünün!
Ne kadar zor iştir, sömürge toplumda aydın olmak!
Biliriz, geri toplumda aydın olmak, aydın olarak yaşamak zordur.
Biliriz ki tarihe mal olanlar, tarihin ak yüzü olanlar, aydınlar ve devrimcilerdir.
Ahmedê Xanî, Hecî Qadirî Koyî, Celadet Ali Bedirxan, Abdullah Goran vb. aydınlar biz Kürtlerin yüz akı değil mi?!
Jan Jac Roouseoo, Voltaire ve arkadaşları, hayal ettikleri devrimi göremediler, ancak onların duruşu ve düşünceleri ile Fransa\'da aydınlanma ve devrim oldu. Onların devrimini roman dilinde yazan “Seffiller”in yazarı Viktor Hugo, daha sonrasında sömürge ve ezilen ulusların özgürlüğünü yazan Frantz Fanon, Jean Poul Sartre, Albert Mami, kadınların özgürlük simgesi olan Simone Dê Bouvaire ve daha niceleri çıktı ve düşünce dünyasında insanlığa ışık oldular. Cezayirde Benn Bella, Vietnam da Ho Şih Min! Edebiyat alanında Puşkin, Lev Tolstoy, Firdevsi, Galile Galileo, Guadino Bourono vs. yüzlerce aydın, tarihe düştükleri not ile hala insanlığın vicdanında yaşayarak, insanlığın umudunu diri tutuyor.
Lümpen ve cahiller ise, ne kadar basit, sıradan, pervasız, etiksiz ve çürümeye ve çürütmeye müsaitler. Ama onlar hep lanetlenir ve zihinlerden silinerek biterler.
Bu dönemin lümpen ve cahilleri, tuzu bile bozacak kadar çürüktürler!
Ama aydınlanmanın karşısında onlar da çürümüşlükleriyle biterler.
Biz kendini yenileyen ve düşünce üretip, doğru tutum alan aydına ve aydınlanmaya bakalım!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.