Bencilliğine boğulanlar, çocuk ve eşini/hayat arkadaşını bile sadece içgüdüsel düşünerek hatırlar.
Çocukları ve eşi yani çekirdek ailesi dışında kimse ile sosyal yaşam içine girmeden yaşamı esas alanlar, aile içine hapis olmuş gibi yaşar.
Kendi evi dışında düşünmeye kendini kapatanlar, kendi sokağında olanlardan habersiz kalır.
Yaşamı, yaşadığı sokak ile sınırlayan, mahallesinde olup bitenlerden kendini izole ederek, ufkunu sokağının ötesinde, mahallesini zorlamayı bilemez!
Yalnız kendi mahallesi ve köyü ile sınırlı düşünenler, dünyanın gidişatına ilgisiz kalarak, geniş düşünemezler.
Kendi mahallesi ve köyü ile sınırlı düşünen bir yaşam ve düşünme sosyolojisinde kalanlar, mahalle ve köylerinde kalarak ve bu alanda düşünerek, şehrin ve ülkenin gidişatına alakasız kalırlar.
Kendi şehri ile sınırlı düşünenler, bölgelerinden ve giderek dünyada yaşanan ve olası gidişattan bigane kalarak, dünya sorunlarından bilgisiz ve yabancı kalır.
Kendi etkinliğindeki bölgeyi, parçayı ya da konuştuğu lehçe ya da ağza göre siyaseti dayatanlar, ülkelerinin özgürlüğüne, kurtuluşuna kendini adapte edemez.
Aynı durum modernlik, kültür, edebiyat ve sosyal bilimler alanında da aynı şekilde darlık ya da genişlik, kalitesizlik ve kalite sorunu olarak insan yaşamında içselleşir.
Sadece kendi annesinin, mahallesinin, köyünün dilini anlayabilen, eğitimde standart dil ile kendini ifade edemez.
Roman, modern şiir, öykü yazmak isteyen yazar, sadece kendi bölge ağzı ile modern edebiyata, roman gibi eserler asla kazandıramaz.
Her dilin bir mahalli, bir de edebi yönü vardır. Mahalli dil ile ediplik ve edebiyat olmaz.
Zira Kürtlerin, klasik ve modern edebiyatı var. Onun dışında durarak milletinin, medeniyetinin içine giremesin. Onun dışında kalarak, kendi dilini koruyamasın ve köklerini dünya ile buluşturamasın!
Milli kurtuluş fikriyatı, kendi milletini dünya milletleri ile eşit kılmak, dünya milletler ailesinin bir üyesi olma mücadelesidir.
O halde üyesi olmak istediğin milletler ailesini, uluslararası ilişkileri de bilmek zaruri olur.
Sadece kendi akrabaları, mahallesi ile sınırlı sosyal ilişki içinde olan, dünya edebiyat ve icatlarından, teknoloji ve genel dünya tarihinden habersiz duran insanlar, dünyalı olamaz ve dünya milletler ailesine kendilerini taşıyamaz.
Yerel düşünmede direnenler, dünyadaki gelişmelerden, evrensel düşünme, objektif eleştiri, olgusal değerlendirme, aydın ve entelektüel tutum ile düşünme yetisini kazanamaz, bilimsel tartışma disiplinini, adabını edinemez!
Mahalle ya da köyde yaşayanlar, dünyayı dikkate alma kapasitesini edinemez, kazanamaz!
Mahallesinden, köyünden sosyal, yaşamsal ve düşünsel olarak çıkmayan aydın, asla entelektüel olamaz!
Tartışmaları, akraba, hayvanları, çalıştığı işleri, otları, bağları, tarlaları yani günlük uğraşları, komşu köylüleri ile sınırlı kalır ve ekseriyetle çekiştirmek üzere sürdürülür ki çoğu da sınırlara ilişkin sürer! Böyle bir toplum, kendi yanlışlarını tartışmaya yatıramaz!
İşte bugün bu sosyoloji içinde çatışma, çelişki ve a-sosyal bir hal yaşıyoruz.
Görüyoruz ki küçük birimden evrene varan yaşamı algılayarak yaşamı kurmanın mücadelesi, geri toplumlar için oldukça zor bir hal almıştır.
Bugün Yakın Doğu, Orta Doğu’da kendini köycülüğe, orta çağ yaşamını tavsiye eden din ve hatta dini şiddeti dayatan gericiliği, siyasal teoloji haline getirerek yaşatmak, sorunlarını dünya ile çözmeyi zorlaştırmaktadır. Bundan dolayıdır ki, Kürt ulusal sorunu, İsrail’de Filistinliler sorunu, mezhepler arası sorun, devletlerin kangrenleştirdiği resmi ideolojileri eleştiri sorunu, evrensel sorunlar, uluslar arası sorunlar haline gelmişken, bunu “mahalli sorunlar” olarak ele alarak çözümünü sağlamak mümkün değildir.
Asimilasyon, soykırım, sömürgecilik, işkence ve kötü muamele, onur kırıcı devletlerin siyaset metotlar vs. insanlığa karşı dayatılan uluslar arası suçlar, hukuk ve insan hakları ihlalleri içinde değerlendirilir. Bu suçların, tüm insanlığın genel sorunları çerçevesine oturtulması son derece isabetli olur. Ancak bugün bu suçlara karşı bazı devletlerin, devlet çıkarları gereği görmezden gelmesi de insanlık suçlarına göz yummak suretiyle suça iştirak oldukları görülür. Durum bu iken, Kürtlerin tüm enerjilerini, insan hakları ihlallerini teşhir etmeye kaydırmaları da isabetli olmaz, bilakis ihlalleri teşhir ederken, çözümün kendi kaderini belirleme hakkını elde etmesi, statüsünü edinmesi ile iç içe olduğunu dünya, bölge ve kendi içinde toplumsal bir reflekse oturtması ile mümkün olur.
Evrensel hukuku, yerel yaşam ile birleştirmeyen her uygulama hukuk dışında kalarak, kaoslu yaşamı ve siyaseti aşamaz!
Mahallemizde kalarak, hem kültürümüzü, milletimizi, ülkemizi, coğrafyamızı düşünerek, dünya insanlığının, milletlerinin, medeniyetinin bir üyesi olabilirsek, insani yaşamı hedefleyebiliriz. Ama, köylüce düşünenler, evrensel düşünen insanlarına, "Sen bizim köylüler gibi konuşmuyor, davranmıyor ve farklı düşünüyorsun! Literatürün bile farklılaşmış. Seni anlayamıyoruz! Anlamak da işemiyoruz "diye eleştiriyor ve hatta linç edercesine, gericiliğe saplantılı kalıyor.
Tekrar pahasına belirtelim ki; bir insan kapısının eşiğinin ötesine geçmez ve sadece ailesi ile sınırlı düşünürse, mahalleyi anlayamaz!
Köy ya da mahalle sınırları dahilinde düşünürse, şehrinde olup biteni fark edemez.
Bir insan sadece yaşadığı şehri düşünürse, ülkesinde olup biteni kavrayamaz.
Sadece ülkesini düşünürse, dünyadan uzak kalır ve insanlığı çözemez!
İnsanlık ailesini çözemeyen, ülke ve milletinin de sorunlarını çözemez!
Bir eğitimci ya da akademisyen bile, sadece milletini düşünürse, milletlerin bilimde, teknolojide yaşanan gelişmeleri anlayamaz ve çözemez!
Her olgunun tümevarım ve tümdengelim metoduyla kavranması ile anlaşılabilir.
Kendinden başlayarak, evreni anlayanlar, ancak yerküre üzerindeki konumlarını bilebilir.
Bilge insan, karşı mahalle ile buluşmak için önce kendini, köyünü, mahallesini, milletini düşünerek eleştirir. Karşı mahalleyi çekiştirerek rahatlamaya çalışmaz ve içine kapanmaz!
Tolstoy; “Kendini değiştirmeyi bilmeyenler, dünyayı değiştirmeye kalkıyor!” der ve çarpıklığı dillendiriyor.
Her insan önce değişmeye, gelişmeye kendinden başlar.
Ama dünya insanlığı ile birlikte gelişmeyi de bir tarafa bırakmaz.
Hepimizin elinde akıllı telefonlar var ve bununla sosyal medyanın içindeyiz.
Bunu bizim köylüler değil, dünya insanları yarattı.
Aydınlandığımız, teknolojide ana araç olarak rol oynayan elektriği Volt keşif etti, ampulü ise Edison buldu, biz ve bütün dünyalılar olarak kullanıyoruz.
Bu gelişmeye, “Beni ilgilendirmez!” diyebilir miyiz?
Hayır!
Balık denizde yaşar, ama kendisini yaşatanın deniz olduğunun bilincinde değildir.
Bu nedenle, çok haklı olarak yaşam algısını geliştiren dünyadaki ilerlemeye gözünü kapayan, algılamayanlara "balık hafızalı" demek gayet doğrudur.
Her insan hem yerelli, hem cihanlıdır. Yaşamımız, sorumluluklarımız ikisinin içindedir.
Yani özgül ve genel, mahalli ve evrensel boyutlu sorunlarımız iç içe geçmiştir.
Diktatörler, anti demokratik iktidarlar, işgalci devletler, yerel sorunları
Dünya’ya taşımadan konuşmaktan yanadırlar. Oysa ki icatları inkar etmeden, sosyolojinin evrensel literatürünü manipüle etmeden yazmayı, takip etmeyi, Raffael Lemkin’in “Soykırım” tezi haline getirmeyi başardığı gibi, kendi özgül halimizi dünyaya sunacak kadar ortaya koymaksızın, yeni bir sinerji yaratmak, eleştiri sunmak mümkün değildir.
Artık araştırma konusu edilen bir toplumun dilini, kültürünü, sosyolojisini, tarihini ve genel konumunu önbilgi olarak kabaca da olsa öğrenmeksizin işe başlamak başarılı bir çalışmayı ortaya koymak da mümkün görülmemektedir. Yapılan araştırmayı uluslar arası bir makale haline getirmek için, genel dünyadaki araştırma metodolojisi ile teyit eden araştırmalarla mukayese ederek, ortaya koymaksızın olmuyor. Bunun için Kürt toplumu son derece avantajlıdır ki dünyada çok dil bilen en gözde ulustur. Bunun için geniş yelpazedeki konuya dair ve konu ve alanlardan beslenme imkanlarına sahiptir. Ancak kitaplar okumaksızın, haberdar olmaksızın, kritik etmeksizin kendini sunması, zayıf kalıyor. Entelektüel, aydın, meslek severler ve mesleki kurumlar, farklı sosyal ve sivil kurumlar yan yana ve disiplin içinde birbirinden beslenmeksizin ilerlemek zordur.
Güçlü olan kanonlara/yani kalıcı ve süregelen ve ilerlemede fonksiyonel olan eserleri(Mem û Zîn” gibi ulusal-toplumsal bilince oturtarak, tarih bilinci ile beslenmiş bir ortak refleks yaratmadan kendine sahip olmayı zorlaştırır.
Sorunlar marjda yani kenarda bırakılarak çözülemez. Sorun kendi ağırlık haliyle ana çözüm, yanı merkezi çözüm düzeyine taşıyarak, dünyada çözümünü dayatmayı hedeflemeden olmuyor.
Bu nedenle çalışma metodu, stratejik ve taktik sorunlar, acil ve ana sorunlar, orta ve uzun vadeli sorunları bir akıl süzgeci içerisinde realite ile ele alınarak, çözümlemeye odaklanarak ve çözmeye çalışmadan başarı sağlanmıyor.
Ayrıca kendini tekrarlamak bir hastalıktır ve boşuna bellek işgalidir. Beynin kendini temizlemesi, yenilemesi ile mümkündür.
Yenilenmek, çözümlenmemiş sorunlardan vazgeçmek, terk etmek değildir.
Yenilenmek kendini sorgulamak, yeni duruma göre çözümler üretmektir.
Bu da “Kendine daha doğru bir hayat, fikir, yapıt üret ve dünyanın ilgisini, bilgisini oraya çağırarak, ortak çözüm oluştur!” hedefine odaklanabildiğin oranda, kendini gerçekleştirmen mümkün olur.
Biliyoruz ki karalar çok çabuk soğur ve çabuk ısınır. Denizler ise geç soğur ve geç ısınır. Siyaset kara gibidir, çabuk ısınır ve çabuk soğur. Kültür ise deniz gibidir, geç ısınır ve geç soğur. Ama biliyoruz ki dünyada denizler, karasal alanlardan daha büyüktür. Dolayısı ile denize açılmadan dünyayı keşfetmek mümkün değildir. İkisini birlikte ele alırken, direnme güçlerini de gözden kaçırmak doğru olmaz.
Dolayısıyla dünyayı bilmeden de, kendimizin halini bilemeyiz.
Kültür aynı zamanda etik bir haldir, dünyayı etik davranmaya çağırmak da kendimizi ifade etmemizin yolunu aralar.
Kültür denilen şey, köylünün kendi tecridinden koparılarak toplum haline getirilmesidir. Köylünün milletleşmesi, modernleşmesi ve vatandaş olmasıdır.
Kuzey Kürdistan’da Kürt köylüsü, kendi toplumsal tecridinden koparılarak, kendisi olmaktan çıkarılan devşirme, çarpık bir sosyal ortama çekiliyor. Çünkü kendisini yaşayacak tüm kanallar, asimilasyon ve imha üzerine oluşturulan bir sistemin merkezine doğru çekiliyor. Bu süre uzadıkça da nesilden nesile kayıplar derinleşir. Nüfus oranındaki büyüklük düşünüldüğü içindir ki, egemen sistem bu süreci uzun vadeye yayarak sonlandırmaya çalışmaktadır. Yanı egemen sistem siyasi proje ile üstüne gidiyor. Kürt siyasileri ise haklı bir şekilde kınayarak, kızarak bu karanlık gidişi, olguyu hatırlatıyor. Oysa ki konfiçyus, “Karanlığa küfür edeceğine bir mum yak!” demişti. Haklı olmak, kınamak, kızmak pasif duruyor ve sonuç almakta uzak kalıyor. O halde bir proje ile bu planı dünya ile birlikte boşa çıkarmak ile “bir mum” yakılır.
Burada kültür siyaset ağırlığına değinirken, iletişim çağından, sosyal medya çağına geçerken, kültür ve siyasette yeni biçimlenmelere etkilerini, kültürel kamusal alanın oluşmasındaki sonuçları üzerinde de durmak önem kazanmaktadır.
Oysa ki daha önce Ermeni, Pontus ve genel gayri Müslüm olanlar bir çırpıda çürütülmüştü, Grekler ve bir kısmı ise mübadele yoluyla gayri insani tarzda lehine bitirilmiştir. İnsanlık suçu tarzında işlenen bu suçlar, gerek Sovyetler ve gerekse İngiltere başta olmak üzere pek çok devlet tarafından, çıkarlarına heba edilmiştir. Bu durum, sadece Türkiye değil, İran, Afganistan, Çin açısından da gayri insani tarzda yaklaşımlarla çıkarları gereği görmezden gelindi. Tür Devletini dünya kurdu...
Yerel, bölgesel, ulusal, ekonomik mücadele, uluslar arası durum ve diplomasi ile ahenkli bir hale getirmeksizin, geçmişte işlenen yanlış yaklaşımlar eleştirilmeksizin, Kürtlerin kendi geleceklerini belirleme hakkı ile geçmiş hukuksuzluklardan arınmanın yanı sıra, insanlığın geleceği açısından da nasıl bir gelişmenin sağlanacağını izah etmek mümkün görülmemektir.
Kürt güçlerinin/milletinin birliği, ağırlığı, küçükten büyüğe, büyükten küçüğe tamamının ilişkisi sağlıklı kurulmaksızın gelişme sağlamak zor, hatta mümkün görülmüyor.
Egemen sistem, tüm dengeleri, içindeki toplumsal sözleşmeyi, resmi ideolojisindeki güncellemeyi sağlayarak ve dinamik kılarak kendini ayakta tutmaya çalışıyor.
Bunu karşı, farklı bir toplumsal ve ulusal varlığına, doğruluğuna ve evrensel hukuktaki haklarına, tarihsel mücadelesine dayanarak kazanım örgüsünü oluşturmadan başarı sağlamak zor.
Artık ufkumuzdaki dünya bir köydür, köyümüz de dünyada bir yerdedir. Bu süreci bilmeden, kendimizi fark edemeyiz, anlayamayız. Konjonktür, her dönemden daha Kürtlerin lehinedir. Ancak Kürt siyaset sınıfı, bu konjonktürü lehlerine kullanmaktan uzak duruyor. Bunun değişmesi gerektiği çok net gözüküyor!
Kendini dünyaya, dünyayı kendine katarken, herkesin kendi yaratığı aidiyeti, kişiliği ve kültürel zenginliğiyle evrensel haklarını edinmek üzere gelir ve teslim edilirse, dünya kendini zengin kılar!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.