Güney Kürdistan Halkı Referandumlar Konusunda Tecrübelidir:
Başta Kürt aydınları olmak üzere, Güney Kürdistan halkının Bağımsızlık Referandumu konusunda beli tarihsel deneyleri vardır. 20. yüzyılın başlarında da Musul- Kerkük Merkezli ve Milletler Cemiyeti gözetiminde, Bağımsızlık referandumu yapılmıştı. Kürt halkı % 65 cıvarında bağımsızlık iradesini ortaya koymuştu. Ancak Kürt halkının gösterdiği bu kendini yönetme iradesi; İngiliz, Fransız ve Türk egemenlik sistemi ile dünyada oluşan anti-Kürt nizam neticesinde ayaklar altına alınmış, kabul edilmemişti.
2005 yılında da bir referandum yapıldı. 2005’te yapılan “bağımsızlık referandumu”ndan ziyade, Güney Kürdistan’da halkın ne istediğini öğrenmenin yanı sıra Kürt eğilimini, Irak ve Dünya kamuoyuna bildirmek idi. Bu referandumun olmasında biraz da aydınların tabandan örgütledikleri “bağımsızlık İstiyoruz!” talebiyle başladı. Aydınlardaki bu İnisiyatif, Güney Kürdistan Yönetimi ve Yüksek Seçim Kurulu tarafından da kabul edilince gündeme gelmişti. Zira Referandumdan önce, Aydınlar, iki milyona varan bir imza toplama kampanyası gerçekleştirdi. Bu imzaları Cenevrede, Birleşmiş Milletlere sundu.Bu da gösterdi ki Kürt halkında güçlü bir bağımsızlık özlemi var ve bunu ortaya koymuştur. Bu Kürtlerin bir millet gibi hareket ettiğinin de ifadesi idi.
Hiç Bir Şey Eskisi Gibi Değildir. Bağımsızlığın Koşulları Olgunlaşmıştır.
Bir halkın kendi haklarına sahip böylesine sahip çıkma iradesini göstermesi önemlidir. Bu iradeyi göstermeden haklarına asla sahip olamayacaktır. Kaldı ki, bugün Yakın Doğu’da, Orta Doğu’da var olan savaş, bir kaç devletin savaşı değildir. Bu savaş bir III. Dünya Savaşı’dır.
20. yüzyılın başlarından, 1978-1979’a kadar var olan ve sonrasında Irak-İran savaşı ile uluslararası anti- Kürt nizamın çözülmesinde bir ilk adım idi. 1989’da Soyet sisteminin çözülmesi, I. ve II. Körfez Savaşı ile Irakta Sömürgeciliğin çözülmesi, Arap Ülkelerinde BAAS ve diktatör rejimlerin çökmesi ile giderek bölgedeki dini, mezhebi ve geçmişte hareketli olmayan, gizlenen çelişkiler hareketlenerek ve derinleşerek su yüzüne çıktı. Süriye’deki iç savaş ile de fiilen Skey-Picot ve Lozan Antlaşmaları rafa kalkmış oldu. Bu duruma DAİŞ’ın Rakka ve Musul’u elegeçirip, islam Devletini ilan etmesi ile, sahada sekuler(laik) bir duruş gösteren Kürt milleti, 2.060 km’lik alanı kapsayan bir alanda radikal islam terörüne karşı bir savaş yürüttü. Efri’nin Kürt Dağı’ndan, Kerkük’ün Hemrin Dağına kadar Koalisyon Güçleri’nin de desteğiyle, insanlığın tüm değerlerini hedef alan hiç bir kirli savaşa karşı, başarısın savuncusu olduğunun askeri alandaki biricik niteliğini dünyaya gösterdi.
Bununla adeta daha önce milis güç durumunda olan Kürt silahlı güçleri, parçalı da olsa 400 bin kişilik bir hareketli ve düzenli Ordu konumuna yükseldi. Bu imkanlar ile adeta yeraltından Dünya yüzeyine siyasi ağırlığı ile de yeniden doğdu. Bu ağırlığı, Dünyanın III. Ya da IV. Büyük ordusu konumunda olan orduları geride bıraktırıp, Koalisyon Güçleri tarafından da tercih edilir bir güç konumuna yükseldi. Bu trendi büyük emek, efor ve bedellerle yakalayan Kütlerin, siyaseten bu düzeyi tarihte bir ilkti. Dünyanın etkin güçleri, bu durumu gözden kaçıramaz ve gizleyemez. Hele hele başlayan bu III. Dünya Savaşı’nın 20, 30, belki de 40 yıla yayılacağı görülürken, bu güç ile savaşın iki cephesinde de tanınmaması için değil, tanınması için bir ilşkinin ve gelişmenin ortaya çıkacağı, bugünden de fevkalade göze çarpmaktadır.
Birinci Dünya Savaşından sonra Kürdistan parçalanmış, bölüşülmüş ve ismi bile kabul edilmemiş bir millet ve ülke idi. Dünya coğrafyasında Kürdistan yok, Dünya Milletleri içinde ismi olmayan, dili ve varlığı inkar edilen bir coğrafya ve millet idi. Kürtler bu süreci, 1991’den sonra geride bırakmaya başladı. Kürtler, 2015’ten sonra bu süreci de aştılar. Kürtler, siyasi arenaya, ciddi bir ağırlıkla çıktıkça, kullanılma şartlarını da aşmaktadırlar. Artık Kürtlerin farklı devletlerle, karşılıklı ilişkileri geliştirme koşullarını yakalamaya başlamış durumdadırlar. Bugün, Kürtlerin Amerikaya ihtiyaçları olduğu kadar, Amerika’nın da Kürtlere ihtiyacı vardır. Çıkarlar kullanılma, atma ilişkisi modunda değil, karşılıklı ilişkilerle sahada etkin olma ve geleceklerini ele alma, karşılıklı gelecek hesapları üzerinde mücadele ve ittifaklar üzerinde ilerlemektedir. Bu arada belirtmek gerekir ki, Kürtlerin en zayıf noktası ulusal birliklerini oluşturma konusunda gösterdikleri zaafiyettir. Dünyada oluşturdukları yeni ilşkilerin de teşviki ile bunu aşmaları behemehal gereklidir ve mümkündür. Zira Kürt aydınları ve Kürt halkının da bu alanda büyük bir baskısı ve sağduyuya daveti mevcuttur.
Kürtler 200 yıldır özgürlük ve bağımsızlık savaşı yürütüyordu. Bu bölge için bir istikrarsızlık vesilesi idi. Şimdi Kürt milletinin özgürlük mücadelesi daha da gelişti ve de fakto devlet düzeyine erişmiştir. Bu durum siyasal çözüme erişemediği müdetçe, istikrarsızlık ve kriz başta ezen milletler cephesinde ve genel olarak Yakın Doğu, Orta Doğu hatta dünyada etkinlikle derinleşmektedir. Zira Dünyada istikrar hep Halkların Kendi Kaderlerini Özgürce Belirlemeleri ile gelmişir. Ulusal Sorunların ulusal ve uluslararası konumundaki fatklı nedenlerinin yanında, önemli bir nedeni de barış ve istikrarı birlikte sağlama etkinliğidir. Kürtlerin de Kendi devletlerini Kurmaları Yakın Doğu’ya, Orta Doğu’ya ve Dünya’ya istikrarın, barışın ve huzurun gelmesine katkı sağlayacaktır.
Kürtler Aşiret Çelişkilerini Aştı, İç Sorunlarını da Bağımsızlık Yürüyüşü İle Çözer!
Kürtler arasında aşiret çelişkileri çözülmüş ve yok denecek düzeye gelmiştir. Kürt partileri arasındaki çelişkiler de, Kürtler devletleşme şartlarını geliştirdikçe partizanca çelişkiler de aşağıya çekilir. Zaten Kürt siyasi güçleri arasındaki çelişki, Kürdistanın Bağımsızlığı konusundaki stratejinin uygulanmaması ve ya eksik anlaşılmasından kaynaklanmaktadır. Zira alt düzey stratejiye sahip Kürt partileri, sümürgeciliği tasfiye ederek, devletlerin jenosidal uygulamalarını boşa çıkararak devletlerini kurma yerine, alt statüde özerk- yerel, miniminalize edilen birimler kurmayı hedefledikleri için, küçük alanlarda içe dönük kavgalara tutuştukları için, partizan sorunlar çözümsüz hal alabilmektedir. Zira Kürtler arası barışın da sadece asgari olan bağımsızlık programı çevresinde sağlanabileceği, ulusal birliğin de ancak bu amaç öne alınarak mümkün olabileceği anlaşılır durumdadır.
Güney Kürdistan’da Bağımsızlık Referandumunun başarılı sonucu, bu konuyu da aşmaya hizmet edecektir. Zaten Güney Kürdistan halkı özgürlüğün ve kendini yönetmenin tadına vardığı için bu hususta pek hassastır. Her Kürt yurtseverinin bağlı olduğu “desthilatdarı” söyleminin yer etmiş olması tesadüfi değildir. Zira 1958’den beri “özerklik anlaşmaları” ile bugüne gelen Kürt siyasal hareketi, o ara yolları aşarak bağımsızlığa varan koşulları ürmüştür. Artık bağımsızlığın koşulları sıfır demindedir ve ertelenmeye gelmeyecek kadar hassas bir konuma varmıştır.
Kürdistan; Uniter Bir İdare ile Yönetilmez!
Bilincinde olmalıyız ki, bölgedeki savaın uzun sürmesinin bir nedeni de, Musul ve Rakka’nın özgürleştirilmesi sorunundaki paradokstur. Çünkü 1400 yıldır süren Şii, Sünni savaşı, bölgenin demografik değişikliğe uğratılması, zenginlik kaynaklarının bol ve pay edilememesi, Arap – israil, Kürt ve farklı sömürgeci devletlerin yüz yıllardır süren savaşı ile eşitliğini, hakların ve adaletin tesisi konusundaki zorlukların kangren hale gelmesidir. Musul ve Rakka’da ağırlıklı olarak yerel halktan olmayan askeri güçlerin, DAİŞ’e karşı operasyonu da bir tezat olarak duruyor. Diğer nedenlerin yanı sıra bu nedenle de Musul sadece Kürtlere kalmaz. Musul üç alt güçlü yönetim altında Kürdistan’a bağlanarak istikrara kavuşturulabilir. Hıristiyanlar, Kürtler, Sunni Araplar ve Teleftar’daki Kürtler ve Türkmenler kendi nufus durumlarına gore demokratik yönetimler içinde Kürdistan’a bağlanarak idarelerini sağlayabilirler. Zira Kürdistan Yönetimi; Uniter, katı merkeziyetçi bir idare ile yönetilemez. Bilakis yerelden yönetimleri güçlendiren, çok etnisiteli, çok dinli, çok dilli, çok lehçeli, çok ağızlı ve de merkezi değil, aksıne ademi merkezi bir yapı ile yönetilebiliir. Savunma gücünü de bu plural yapı üzerinde, ancak merkezi bir ordu ile savunmasını geliştirebilir. Kürdistan’ın yapısı, yaşanan pratikler üzerinden birebir bir devletin sistemini koplayarak değil, kendi özgün özelliklerine uygun olarak yönetimler oluşturarak idare edebilir. Musul sorunu da Kürdistanın bu yapısına bağlı olarak çözüme kavuşabilir. Bu açıdan da Kürdistan, dünyada çok çeşitli özellikleri ile karanlığa ve sefalete sürüklenmiş Yakın Doğu’nun, Orta Doğu’nun örnek demokratik ve medeni ülkesi olma özelliğini ve örneğini fevkalade teşkil edebilir.
Kürtler Arası Sorunlar, Karşılıklı Suçlama –Savunma ile Değil, Bağımsızlığa Tutkunluk ve Diyalog ile Çözülür!
Komel ve Goran sorunları ele almada acemi siyasetçi konumuna düştüler. Sorunları diyalog ve müzakereler yolu ile çözmek yerine, sıyasette çözümsüzlükle krize yatarak etkin olmayı denediler. Bu yolun çaresizlik olduğunu görmelerine rağmen, çözüme gelme yolunun yerine, “Bağamsızlığı savunuyoruz” deyip, bağımsızlığın yolunu açmayı denemeyerek, adeta kendilerini siyaseten obsayt konuma düşüyorlar. Bu durum onları özgürlüğü güçlendirme yerine, köleliğe destek verir hale taşıyor.
PKK’nin gerek stratejik, gerek geleceği okuma, gerek yayıldığı alan ve ilişkileri bakımından son derece karmaşık bir hal ortaya koymaktadırlar. Kendi içinde de bütünlüklü bir siyasete haiz değildirler. Amerika, İran, Türkiye, Suriye, Irak, Rusya vb. devletler üzerinde ilşkileri esas alarak yaygın ve sahada askeri olarak güçlenip parçaparça alanları denetime almak istemektedir.
Ayrıca Kürdistan’daki pek çok partide Uniter alışkanlığı da daha aşamadıkları görülmektedir. PKK’de ise bu çok daha marazi bir durumdadır. Bu anlayışları günün realitesi ile uyuşamamaktadır. Bunu aştıkları müddetçe, kendilerine ve çok rahatlıkla asgari müşterekte anlaşıp birlikte çalışabilecek imkanları yakalayıp, ülkelerini özgürleştirme ve bağımsızlığa birlikte taşıyabilme ve kendilerini geliştirme imkanlarını ortaya koyabilirler.
Her Sorun Kendi Merhalesinde Çözülür!
Bugün Kürdistan’da; sorun olan çok partilerin olması değil, var olan partilerin ülke, ulus, özgürlük ve bağımsızlık konusunda kendini aşma, asgari vizyona sahip olma ve kendini geleceğe taşıma hususundaki zaafiyettir. Bu zaafiyet olduğu müddetçe partiler arası gerilimlerin artması tehlikesi vardır. Bu tehlikeyi yaşayan her parti, kendisine ve Kürt mücadelesine zarar verir.
Kürtler 50 milyon, 60 milyon bir millettir. Farklı ideolojilerin olması doğaldır. Her çelişki kendi koşulları içinde çözülür. Temel ve talih çelişki ile bağımsızlık sorunu ele alınırken, ideolojiler öne alınamaz. Sömürgelerde, ideolojik dayatmalar, sınıf mücadelesi adı altında iç çatışmalar vs. iç çelişkileri öne çıkararak savaşlara tutuşmak, sömürgeci devletlerin işini kolaylaştırır, kendi işlerini ise zora sokarlar.
Kişisel duygu ve düşüncelerini, alt düzey sorunlarını, resmiyette eksik işleyişleri bağımsızlık sorununun önüne koymak yanlıştır. Temel çelişki, sömürgecilerle Kürt milleti arasındaki çelişkidir.
Temel çelişkinin çözülmesine bağlı olarak diğer çelişkilerin de çözülmesi kolaylaşarak gündeme gelir. Diğer talih çelişkileri, çözümlenmemiş temel çelişkinin yerine ya da önüne koymak, çözmeye konuşlanmak ya da şartlanmak, kağnı arabasını öküzlerin önüne sürmek olur.
Bağımsızlık referandumu gündemde iken, demokrasi, alt yapı, maaşlar, ekonomik sıkıntılar, ordulaşma, başkanlık seçimindeki eksik-yanlış uygulamalar, partiler arası anlaşmazlıklar, bölgeler arası eşitsizlikler, dil sorunları, petrol gelirlerinin dağılımı, diş yatırımlar, eğitim modelleri vs. alt düzey çelişkileri birincil, acil, esas gündemdeki çelişkinin yerine ya da karşısına koymak, çelişkileri çözümsüzlüğe terk etmek olur. Bu da kadim bir hal almış Kürt düşmanlarının işine yarar. Bu sorun keyfiyete, tercihe, duyguya uygun hesaplanacak bir sorun değildir. Bilakis, soykırım ve sömürgecilik gibi ağır insanlık suçlarına tabii bir halkın, makus talihini kırıp, bağımsızlık referandumu ile bir parçasını çekip kurtarma mücadelesinin final hamlesidir. Bu ciddiyetle üzerinde savsaklamaya ve gevezelik yapmaya gelmeyecek kadar hassas bir andayız!
Bağımsıirzlık Referandumu, Sıradan Tercih, Laletayin Bir seçim Değildir!
25 Eylül 2017 tarihinde Güney Kürdistanda yapılacak Bağımsızlık Referandumu:
Esas niteliği ile sıradan, iç sorunlara tekabul eden bir seçim değildir.
Sömürgeci sistem ile Kürt halkının Özgürlük özlemi arasındaki bir seçimdir.
Kölelik ile özgürlük arasındaki bir seçimdir.
Kendini başkasının keyfiyetine terk etme onurlu yaşam arasındaki bir seçimdir.
25 Eylül 2017’de yapılacak Bağımsızlık Referandumunu Kürt halkının tüm düşmanları, tek ağızdan; “Yapmayın”, “Erteleyin”, “İstikrarı bozan referandum” vs. tespitleri ile akıl almaz karşı kampanyalar yürütürken, askeri seçenek üzerinden de yoğunlaşmaktadırlar.
Tüm bunlara rağmen bazı Kürt yurtseverlerinin lakayit duruşları esefle karşılanması yerindedir..
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.