Ulus aidiyeti; "Devlet Vatandaşlığı" üzerinden mi, "Vatan/ülke/ vatandaşlığı" üzerinden mi yapılıyor?
Bu soruya verilecek cevap çok hassas ve önemli.
Zira bu iki şey, çokça kafa karışıklığına kaynaklık ediyor...
‘’Devlet vatandaşlığı’’ üzerinde kendini tanımlayanlar, devleti tabu haline getirdikleri için, onun siyasetiyle bütünleşerek, kendi özgünlüğünü, kişi özgürlüğünü, bağımsızlığını ve demokratlığını kaybeder, kişiliğini devlete teslim ederek bozar. Misal: devlet şoven ve faşist ise onun dalgasına kapılır, insanlık aidiyetini ise devletin erozyonuna terkeder ve uğratır.
Vatan/Ülke, dil, tarih, kültürel değerler üzerinden vatandaşlığını tanımlayanlar, köklü insani değerleri ile buluşur, özgünlüğünü, özgürlüğünü ve kişiliğini korur, geliştirir. Bu onun tarihsel varlığına, ruhuna işleyerek mantıklı, tabusuz, sorgulayan, eleştiren, demokrat duruşuyla, sistemli ve bütünsel düşünsel tutumlu kararlarıyla yaşar.
Resmi ideolojideki "Türk aidiyet" tanımı, "TC. ‘ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür!" (Anayasa Madde 6. ve 142.). Süleyman Demirel de demişti ya, Anayasayı aşıp, "Türkiye'de Kürt, Laz, Pomak, Çerkez, Rum, Ermeni, Gürcü vs. kendi TC.vatandaşlığı üzerindeki tanımı reddederse, Türk diye bir şey kalmaz!" Bu tespit, çok şeyi açıklamaya açık, anahtardır.Dillere pelesenk edilen, "Devletin, milletin ve vatanın bölünmez bütünlüğü" klişesini de burada masaya yatırarak sorgulamak mümkün!
Bir de tarihsel ve toplumsal bir kavram olan ulus olgusu ile siyasal bir literatür olan demokrasi kavramını yan yana getirerek, "Demokratik Ulus" diye bir sözcüğü ortaya atanların da, ulus kavramını devlet şekli üzerinden tanımlamaları, "devlet vatandaşlığı" tespitine yaklaşmış/ yaklaştırılmış olmalarına işarettir.
Tabii, sorgulama yeteneği ve birikimi olana!
Siz devletin mi, vatanın mı vatandaşısınız?
Bak birini işe alırken bile, "TC. vatandaşı" olmayı ilk şart olarak sayarlar.
Millet vekillerine, "devletin, milletin ve vatanın bölünmez bütünlüğü" üzerine yemin etmeyeni, asla vekil kabul etmezler...
Ernest Gellner, "Ulus ve Ulusçuluk" eserinde, bu tanımlamalar üzerinde ciddiyetle durur...
Ernest Gellner; " Ulusçu duygu, ülkenin yabancı güç tarafından çiğnenmesine karşı özel bir duyarlılık gösterir. Eğer siyasal birimi yönetenler, yönetilen çoğunluğun ulusundan başka bir ulusa ait iseler, bu ulusçular açısından oldukça çarpıcı bir biçimde, siyasal ahlakça hoş görülmeyecek bir aykırılık demektir."
(Ernest Gellner, Ulus ve Ulusçuluk" İnsan Yay. s. 20. 1992 İstanbul )
Ulus, ülke, kimlik, tarih bilincinden yoksun, kendi varlığının farkında olmayan, hayvanı içgüdü ile yiyip, içip, üremek üzere yaşayan, kimliğinden öcü gibi kaçanlar için bu refleks geçerli değildir. Zira onlar yabancılar tarafından yönetilmeye müsait ve ahlak bilinci tersten işler durumda ve devşirilmişlerdir...
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.