Türk şovenizmi abartılı bir şekilde, Fatih Sultan Mehmet'in kahraman, stratejist ve Osmanlı İmparatorluğunu iyi organize ettiği ve fetihçiliği ismine kazandıracağı kadar maharetli bir işgalci olduğu propagandası ile Fetihçiliği aktüelleştirerek güneye, batıya ve komşuya karşı hamaset beslemede araç kullandığı vs. doğru değildir. Bilakis Bizans’ın yıkılışında ana sebep, Bizans imparatorluğunun kendisinde, onun Ortodoks tutumlu siyasetinde, Hıristiyan dini ve Ortodoks mezhebini merkezine alan siyaseti ile esasında tıkanan siyasetsizliği ile çöktüğünü görürüz.
Sebeplerini sıralarsak;
Antik Çağın bitiminin bitimi ve yeni bir sürecin başında, Konstantinopolis’in kuruluşu ile ortaya çıkıp, devasa büyüyen Bizans’ın yıkılışa gidişinin başat sebebi, imparatorluk olarak yaşadığı süreci taşıyamaz, dayanak ettiği istilacı çağını Ortodoks duruşu ile muhafazakarlığını doldurmuş ve artık koruyamaz hale dönüşür!
Roma imparatorluğu ile Bizans İmparatorluğu arasındaki, Katolik ve Ortodoks Hıristiyan mezhepler arasındaki çekişme, büyük tahribat ve savaşları tetiklemiş ve Bizans kendi tutuculuğunda boğulur vaziyete düşmüştür.
Haçlı seferleri ile Roma imparatorluğu, batıdan Bizans İmparatorluğu'nu Adriyatikten Konstantinopolis'e kadar kıstırmış olması, Bizans İmparatorluğuna siyasi ve alan kaybını yaşatması, içerideki aristokrat aileler arasındaki çekişme ve dalaşmaları, iç çelişkileri derinleştirmiş, imparatorluk merkezinin 1204 yılında Konstantinopils’ten yönetilemez hale getirmiş ve merkezinin bir dönem İznik'e taşınmasını sağlamıştır.
Hıristiyanlığın Kudüs kadar "Kutsal Şehir" durumuna gelmiş Konstantinopolis/Aya Sopiya(Ayasofya) Hıristiyanlar tarafından iktidarın paylaşılmaz ve yönetilmesi büyük sorun olarak, imparatorluğun anlaşmazlık alanı olmuş, iç çelişkilerin derinleşmesinin vesilesi olarak çözülemez bir kangrenleşme halini alır.
Batıda Roma, Germen Normandia, Makedon saldırılarının hedefi olmuş Selanik, Atina vb. önemli merkezleri kaybetmiş, Katolik ve Latini Roma imparatorluğuna kaptırmış vaziyette. Bu üstünlüğü de kısmen Katolikliğin kendini reformize etmeye açık tutarken, Bizans İmparatorluğu Ortodoks tutumu ile kendini değişime açmayarak çöküşünü derinleştirir.
Büyük kuşatılmışlık altındaki Bizans imparatorluğu, Doğu'da işgal ettiği alanları da koruyamaz duruma düşer. Kürtler, geçmişten beri "Bexte Rome nine!" diye beyinlerine kazıdıkları, mezalimden ahını almak üzere intikam savaşını sürdürürken, gelecekte başına nelerin gelebileceğini düşünmeden, Akıncı Selçuklular, anti-Hıristiyan olan İslam ve Bizans'a karşı olan herkes ile kaba ittifaklar kurmaktan çekinmez. Bu da Roma imparatorluğunu bölgeden geriletirken, Bizans İmparatorluğunun da Mısır'dan Anatolia'ya yenilgisini sağlar. Coğrafyada hesapta olmayan Akıncı Oğuz boylarının yerleşmesini sağlar.
Akıncı Oğuzlar, adeta Kürtler tarafından açılan Mezopotamya kapısından girerek, Avrupa’ya kadar açılacak alan genişletmesine vesile olacağının tahmininde olamazdı. Bu süreç 1453'e varır.
Zira akıncının bariz özelliği çapulculuk ve ganimet alıkoymaktır.
BİZANS, ORTODOKS İNADI İLE ÇÖKTÜ!
Bizans İmparatorluğu, batı ile uzlaşma yerine batı ile savaşması yıkılışını hızlandırdı. Batılılar, o zaman da ilim ve irfan yönünde ileri, İstilacı İslam Arap kabileleri, Akıncı Oğuzlar kadar “barbar” sayılmazdı ve Bizans ile sonuçta dindaş idi. Ortodoks – Katolik ayrılıkları bu gerçeği değiştirmiyordu.
Ama Bizanslılar, “Batılı” olan Venediklilere, Fransızlara, Almanlara yani Latinlere sevgi değil, düşmanca yaklaşıyor, söz konusu batılılara karşı, Arap İslam ve Akıncı Selçukluları bile desteğe çağırmayı ihmal etmeyecek kadar düşüyordu!
1171’de, Bizans İmparatorluğu’nun, Latinlilere düşmanlık duygusu, kuruluşu antik dönemin kapanmasına tekabül eden (MS.330) Konstantinopolis(İstanbul) şehrinde ve Bizans İmparatorluğunun başlıca kentlerinde Venedikli tacirlerin tutuklanmasına yol açtı. 1182’de bu düşmanlık, Konstantinopolis’teki bütün yabancıların vahşice kılıçtan geçirilmesine, mal ve mülklerinin tahrip edilmesine, el konulması ve batı karşıtı bir imparatorun tahta oturmasına vesile oldu. Venedikliler 1171’de yapılanları hiç unutamadılar. Kendi çıkarlarını güvenceye almak için tek sağlam yolun Konstantinopolis’i batılıların egemenliğine sokmak idi. 1185’te Normanlar İtalya’dan Yunanistan’a geçtiler ve Konstantinopolis’ten sonra ikinci en büyük kenti olan Thessalonike/Selanik’i talan ettiler. Zira Roma İmparatoru Friedirich Barbarossa; “Konstantinopolis, Kutsal Roma’nın doğal hakkı!” diyerek, Haçlı Ordusunu Konstantinopolis ve dolayısı ile Bizans’ın merkezinin üzerine sürme tehdidinde bulundur. Ardında VI. Heinrich zamanında Sicilya Norman Krallığı Roma İmparatorluğuna katıldı. Böylece Norman hırsı Germa /Alman İmparatorlarının, imparatorluk iddiasıyla birleşti.
12.yüzyıl sonuna gelindiğinde, Merkezi Bizans imparatorluğu çözüldükçe, Makedonya, Trakya, Kıbrıs . Yunanistan’ın farklı ada ve kıyıları , Macarların desteklediği Sırbistan, Bizans İmparatorluğunun denetiminde çıkar. Bulgaristan’da da Peter ile Asen II. Bulgar İmparatorluğu bu şartların olgunlaşmasında doğar. Böylece özerk yönetimler giderayak kendi mülklerinde farklı şekillerde önü alınmaz şekilde egemeni olur.
12 yüzyılı sonuna gelindiğinde, Kürtlerin Selçukluları ve İslam Ordularını yanlarına alarak, Bizans Roma İmparatorluğuna karşı Mısırdan Mezopotamya’ya, Filistin ve İsrail’den Anatolya’ya kadar Haçlı Ordularına karşı savaşarak ilerlemesi, Bizanslıları Doğu’da tamamen savunma hattında kalmaya itmişti. Haçlıların söz konusu bölgede oluşturduğu prenslikler kıyı bölgelerde tutunuyordu. Buraları da sonuçta Kürt Komutan Selahadini Eyyubi’nin eline geçiyordu.
1204 yılında Fransa, Lombardia, Alman ve Venediklilerin ortak saldırısı ile Konstantinopolis Latin İmparatorluğu kuruldu (1204-1261) ve 57 yıl yaşadı. Bu süreçte Konstantinopolis artık Bizans İmparatorluğunun merkezi değil, Latin İmparatorluğunun bir şehri oldu. Bizans İmparatorluğu ise Malikhane Merkezini Nikaia/İznik’e taşıdı.
1261 yılında “Tanrının tanıdığı kudret!!!” ile sürgün olan Bizans imparatorluğu yeniden, IV. Haçlı Seferlerinde Latin İmparatorluğunun aldığı darbeler ile batılılara karşı bir “pürüs zaferi” denilebilecek, sürdürdüğü savaşta geçici başarılar sağladı. İznik sürgününden Konstantinopolis’e eski merkezine döndü.
Bizans İmparatorluğu yeniden sürgünden Konstantinopolis’e dönmüş, ancak kendini tedavi edecek, sağaltabilecek dermana ve kudrete sahip değildir. Çünkü kendileri seçtikleri Ortodoks inadından ve yanlışlarını savunmaktan vazgeçemediler. İnadına ve ısrarla ezberleneni değiştirmeden savunmak, tatbik etmek! Zira Ortodoksluk böyle bir şey idi.
Osmanlı devleti, İslam halifeliğini kapmasına rağmen, Bizans devlet yönetimi tarzı ile kendini yönetti. O da yaşayamadı. Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlı bakiyesi ve idare tarzı üzerinde kuruldu…
Kürt hareketi de yüz yıl evvel olduğu gibi, bu yüz yılda da tıpkı 12 ve 13. Yüzyılda ki Ortodoks Bizanslılar gibi kendini geliştirerek değiştirmeye mecburdur. Batı ile ittifak kurmayı becerebildiği kadar başarılıdır. Diplomasiyi yürüttüğü kadar zaferdir. Lozan’ın 100. Yılında kendini bölüp parçalayanlardan ders alarak tarih sahnesine etkili bir aktör olarak çıkması zaruridir Ancak bu sahaya 200 yıllık Kürt aşkı ile mücadele ettiğini düşünürsek zaferle çıkmayacağını sanmak yanıltıcı olur!
O halde, tarihi öğrenerek, tarih bilincini oluşturarak, realitemizi görerek, siyaset üreterek ilerlemek mümkün olur. Aksi halde Ortodoks Bizanslılar gibi yerimizde kalarak/sayarak çürürüz!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.