Ahmet Önal Son Makaleler

II. Abdulhamid’i Kemale Taşıyan Talat Paşa- (VII)

1878 Berlin Antlaşmasında pek çok ulus devlet oldu ya da özerklik statüleri ile gelecekte devletleşme, özgürleşme imkanını sağlarken, Ermeni, Kürt, Arap ve diğer Yakın Doğu, Orta Doğu halkaları, Osmanlının bu krizini doğru değerlendirememelerinin nedeni, ilişkileri ve etkileri nasıl oldu?
II. Abdulhamid’i Kemale Taşıyan Talat Paşa- (VII)
Makaleyi Paylaş

1878 Berlin Antlaşmasında yer alan İngiltere, Avusturya Macaristan, Rusya, Fransa, İtalya ve Osmanlı devletinin kayıp ve kazançları neler oldu?

1878 Berlin Antlaşmasında pek çok ulus devlet oldu ya da özerklik statüleri ile gelecekte devletleşme, özgürleşme imkanını sağlarken, Ermeni, Kürt, Arap ve diğer Yakın Doğu, Orta Doğu halkaları, Osmanlının bu krizini doğru değerlendirememelerinin nedeni, ilişkileri ve etkileri nasıl oldu?

Kürtlerin, bu arada Şeyh Ubeydullah Nehri hareketi, zaafları, gecikmişliği, yetersizlikleri var mıydı, varsa neler idi?

1876- 1881 yıllarında, II. Abdulhamid, kendi imparatorluğu için “çıraklık” dönemini nasıl doldurdu?

1876- 1881 yılları içerisinde, muhaliflerini özellikle II. Meşruiyetin temsilcisi Mithat Paşa ve diğerlerini nasıl bertaraf ettiği, pek çok ekonomik zorluğu da aşarak “Hasta Adam” olmadığını ortaya koyarak, bir sayfayı kapatırken, yeni bir sayfayı açtığı görülür. Bu soruların cevabını bu (7.) bölümde gözden geçireceğiz! Sonra/ileriki bölümlerde, Osmanlı İmparatorluğun “Usta” “Kızıl Sultanı” II. Abdulhamid’in esas icraatlarını anlamaya ve tarihe neler bıraktığı ile mukayese etmeye çalışacağız!

***

Osmanlı Devleti; 1878 Berlin Kongresi’nde, Ayastefanos Antlaşması’nda kaybettiği toprakların bazı alanlarını geri alma konusunda kazançlı çıkmış, Rusya’nın geri durmasını sağlamış ise de, Balkanlardaki önemli alanlarda gerilediğini kabul eder ve onaylar. Bu açıdan 13 Temmuz 1878’de imzalanan metin hiç kimseyi tatmin etmez. Hele hazırlıksız ve ne istediğini bilmez, büyük bir çıkmaz içindeki Osmanlı devleti Berlin Kongresi’nde inisiyatiften yoksun, katılımcı İngiliz, Avusturya-Macaristan, Rusya başta olmak üzere İtalya, Fransa tarafından aşağılanan, alay konusu edilen ve bir devlet gibi dahi karşılanmayan konumdadır. İktidar hırsı ile ehil devlet yöneticilerini dıştalamış, itmiş ve böylece altını boşaltmış II. Abdulhamid, “Ali Suavi Darbesi!” ile şaşkın hale gelmiş durumdadır. Pazarlıklar, Ağırlıklı Olarak, İngilizler ile Rusya, Avusturya-Macaristan ile Rusya, Avusturya-Macaristan ile İngiltere arasında sürmektedir. Osmanlılar, İngiltere ve Avusturya-Macaristan’ın kendi gelecek çıkarları üzerinde Osmanlı Devletine alan açma siyasetini kabul etme dışında bir çıkış görememektedirler. Bu durum Berlin Kongresine katılım konusunda da kendini gösteriyordu. Kongreye Osmanlılar dışındaki devletler, devlet başkanları, Dışişleri bakanlıkları ve heyetlerle “Doğu Sorunu” gibi bir sorunu masaya yatırıp, yeniden tanzim etmeye hazırlıklı ve ehil insanlardan katılırken, Osmanlı Devleti ise gönderdiği heyette Eski Nafıa(İstihbarat) Nazırı Rum Ortodoks Aleksandr Karatodori Paşa, Berlin’deki Silik Osmanlı Sefiri Sadullah, diğeri ise asker ama diploması tecrübesi olmayan sadece Almanca bildiği, Balkanları tanıdığı ve kendisi iyi bir Purusyacı olduğu için Mehmet Ali Paşa iştirak eder. Bu tablo karşısında Avusturya Macaristan temsilcisi Bismark, bu ciddiyetsiz durumdaki Osmanlı heyetini alaya alır, aşağılar tutum sergiler. Mesela Bu heyete Tersane Konferansı’na da iştirak etmiş ve deneyimli Safvet Paşa gönderilmemiştir. Çünkü II. Abdulhamid’in düşündüğü, Kongrede İmparatorlukta yaşayan Hıristiyanların kaderi üzerinde oynandığı için, “Hıristiyan bir Osmanlı Rum’unu ileri sürerek, imparatorlukta dinsel ayırımın bulunmadığını göstermek istemişti. Ama bu hesap yanlıştı ve tutmadı!” diyecekti. Berlin Kongresinde olan görüşmelerde, görüşmeye giden heyetin zayıflığı anlaşılınca, Yıldız Sarayındaki II. Abdulhamid ile irtibatlı olarak Osmanlı devleti ile görüşmeler sürdürülür.

Berlin Kongresi’nde; Rusya, İngiltere, Avusturya-Macaristan, Fransa ve İtalya bir mutabakat ile toplantıya katıldıkları için, halkların talep ve istemleri bizzat kendileri tarafından izah edilmemiş, daha ziyade kendi aralarındaki anlaşmalara dayalı olarak bazısının lehine, bazısının aleyhine, adil ve hak eşitliğine tekabül eden bir anlaşma olmamış ve kısa sürede sonuçlanmıştır.

Slav halklarının(Bulgaristan) halklarını savunmak Ruslara, Grek halkının savunması İngilizlere, Bosna-Hersek halklarınınki ise Avusturya-Macaristan’a kalmıştı. Ermenilere, belirtilen 61. Madedeki “iyileştirme” temennisi ise sadece bir girişim olarak kalacaktı. Ancak belirtmek gerekir ki, Ermenilerin Kongre öncesinde, Ayastefanos Antlaşması’ndan önce başta Rusya ile başlayan geniş diplomatik çalışmaları önemli bir etki yaratmıştı. Bu girişim Yakın Doğu’da, Hıristiyan bir statünün oluşması ile İngiliz ve Çarlık Rusya’sı stratejisine ters düşmüyordu. Ancak Ermeniler, Kürdistan’da kültürel ya da siyasi özerklik hakkı için, öncelikle iç içe yaşadıkları Kürtler ile istişare etmeksizin, etkin bir nüfusa sahip Kürtler içerisinde yaşatmalarının zor olduğunu tüm güçler bilmesine rağmen, bu yönü dikkate almayan Berlin Kongresi’nden sonra anlaşılacaktı. Kürt lider, Şeyh Ubeydullahê Nehri’nin bu eksikliği gidermek için giriştiği hamleler ise geç kalacaktı. Çünkü Osmanlı ve Iran devletleri, 13 Haziran 1878 Berlin Kongresi’nden sonra savunmadan ziyade, kaybettikleri toprakları geri almak üzere alınan kararları lehe çevirme hamleleri yapmaya yönelmiş ve direnişe geçecek Kürt hareketini tedirgince izliyordu.

Osmanlı Devleti, Batıda tutunamayacağını görüyordu. Sadece zevahiri kurtarmak adına, Avrupa’da kaybettiği alanların bazı noktalarında; Rumeli Şarkı, Bulgar Prensliği, Bağımsızlığa evirilen Sırbistan ile Karadağ arasında, Adriatik’e açılan Yeni Pazar Sancağı’nda birer temsilcilik bırakarak, oralarda kalma görüntüsü verir. Bu yolla Osmanlı devleti, Arnavutluk üzerinde hakimiyetini sürdürmeye devam edecekti. Rusya Savaşta kazandığı çok geniş sahayı, 13 Temmuz 1878 Berlin Kongresi’nde batılı devletlerin Osmanlı Devletini desteklemeleri sonucu, masada kaybeder. Artık II. Abdulhamid’in en büyük kaygısı, Rus Askerleri’nin denetimindeki bölgelerden çekilmesini sağlamaktır. Geri çekilme Kürdistan’da kısmen gerçekleşir. Ama Balkanlar’da Ruslar işi ağırdan alır. Ruslar Doğu Rumeli’ye çekilirken, İngilizler Marmara’dan çekilip, Çanakkale Boğazı’nın dışına çıkarlar. İstanbul, pek çok ağır sorunun içine itilerek, geçici de olsa bir soluk almaya başlar. Özellikle İngiliz ve Avusturya – Macaristan’ın Yunanistan lehine siyaset geliştirmeleri, Osmanlı Devleti’nin Rumeli’de işlerini sarpa sokar. Osmanlı Devleti’nin Rumeli’ye asker yığma politikası, Mezopotamya’da zayıf bir güvenlik durumu yaratmış, 1879-1880 yıllarında Van, Erzurum, Diyarbakır’da başlayan açlık 10 binlerce insanın açlıktan ölmesine neden olur. Bu koşullarda 1878’de Zeytun’da Ermeniler, 1877- 1879’da Havran’daki Dürziler kadar geniş ve uzun sürmezse de pek çok bölgede, Osmanlı Devletinin içine düştüğü zayıflık ve yayılan güvensizlik sonucu, tüm bölgelerde direnişler patlak verir. Sultan için toprakları elinde tutmak ve iktidarını sürdürebilmek için kamu düzenini sağlamak ön sıraya çıkar.

Kürdistan’da da karışıklıklar yaşanmaktadır. Osmanlı devletinin Hıristiyanlara karşı Müslümanları kışkırtması ile Kürt-Ermeni ilişkileri de gerilmeye çalışılır. Hıristiyan – Müslüman çelişkisi harlanarak zaman kazanılmaya çalışılsa da Dersim, Siirt, Muş, Hakkari’de toplumsal içerikli direnişler başlar. 1880’de Hakkari bölgesinde Ubeydullah Nehri önderliğinde daha kapsamlı bir direniş baş gösterir. Sosyal, ulusal ve dini açıdan güçlü bir nüfusa sahip olan Şeyh Ubeydullah Nehrî, Kürdistan’da bir birlik kurar. Osmanlı devletine karşı direnişi sürdürürken, diğer yandan Berlin Konferansında “Özerk Ermeni devletini kurarken, Kürtleri hesaba katmamanın haksızlığını kabul edemeyiz!” tepkisini de dillendirir. Oysaki, Kürt ve Ermenilerin kendi haklarını müzakere edecek durumu varken, bu gerilimin Osmanlı devleti tarafından işlenmiş olması, Kürt ve Ermenilerin yararına olmayacağı aşikar idi. Şey Ubeydullah Nehri, Kürdistan’da farklı kimlikler arasında barışı sağlamak için çaba sarf etmeye çalışır. Bunun için Mekke Şerifi, Mısır Hıdivi ve İngiliz Konsoloslukları ilişkiler kurar, Kürtlerin isteklerini anlatarak, kendisinin farklı din ve aidiyetlere karşı saygın davranacağını açıklar. Ubeydullah, Kürt halkının Kürdistan’da kendi geleceğini belirleme hakkını savunarak, “Kürdistan halkının da tıpkı Bulgar, Sırp ve Karadağ kadar haklarının olduğu”nu dillendirir. Bu gelişmeler karşısında güçsüz durumda olan II. Abdulhamid, Şeyh Ubeydullah Nehri’yi İran’a yönlendirerek zaman kazanmaya çalışır. Ubeydullah da belki bu girişimle “Kürtlerin birleşme özlemini gerçekleştirebilirim” umuduyla, esas gücünü İran’a karşı seferber eder. Şeyhin Güçleri, Hakkari’den Tebriz’e kadar olan alanı kısa sürede kontrolüne almayı başarır. İran’ın zor duruma düşmesi ile Osmanlı Devletinin sıranın kendisine geleceğini hesaplayarak, İran ile yapılan müzakereler neticesinde koordine içinde, iki kesim birden Kürtleri kıskaca alır. Şeyh Ubeydulla, taktiksel bu hatası sonucu yenilir, tutuklanır. Şehy Ubeydullah Nehri, Temmuz 1881’de İstanbul’a getirilir. II. Abdulhamid, Şeyh Ubeydullah Nehri’nin Kürtler üzerindeki etkisinin bilincinde olduğu için, kendisine iyi davranır..

Aynı direniş Arap halkı içinde de görülür. Mekke Şerifi, 1880 yılında Osmanlı devletinin işgali altında olan başta Şam, Beyrut olmak üzere, pek çok yerde duvarlara afişler asarak, Arap halkını Osmanlı devletine karşı direnişe çağırır. Bu durumu yaratan gücün İngiltere olduğunu düşünen II. Abdulhamid, derin kaygılara düşer. Zira kendi varlığını borçlu olduğu İngiltere’nin Doğu ve Güneydeki Osmanlı işgali altındaki alanların statü istemeye teşviki, Ermenilerin kültürel hakları yanında, Arapların da gündem olması, Osmanlı İmparatorluğunu yalnızlaştıracağı ve kalan bakiyesinin de tasfiye edileceğini düşünmeye başlar. 1882’den itibaren Özerklik konusunda, Osmanlı devletinin, adım atmasını bekleyen İngilizlerin istemi doğrultusunda Osmanlı devleti bir adım atmaz. İngilizler ise İrlanda, Güney Afrika sorunları karşısında, Osmanlı devletinin sorunlarına ilgisi azalır ve konsoloslarını bölgeden çekmeye başlar. Osmanlı devletinin toprak bütünlüğünü koruyan İngiltere, bu süreçten sonra, II. Abdulhamid için bir karabasana döner.. Artık Osmanlı devleti için İngiltere güven vermemektedir. II. Abdulhamid, bunun “İngiltere’nin açık komplosu olduğunu” kendi vekilleri ile de paylaşarak, “İngiliz ihaneti” ile karşı karşıya olduğunu açıklamakta sakınca görmez.İngiltere Kıbrıs’a el koymuş, Macaristan Selanik’e göz koymuş, İngiltere Yunanistan’a desteğini esirgemez olur. Bu durumda, yeniden Rus işgaline uğramamak için, Avrupa devletlerinin tüm istemlerini kabul eder. II. Abdulhamid, iktidarı hiçbir hükümet ile paylaşma kültürüne sahip olmadığı halde, her zora düştüğünde, göstermelik Kanuni Esasi ve Meclisi Mebusan’dan söz etmeye başlarken, bu iki kavram kendisi için “dehşet” düşman olarak algılamış, bilincine yerleşmiştir. 1876’dan beri Kanun-i Esasi’yi “kabulü” tamamen içtenliksiz ve taktikseldi. 1881’den sonra, II. Abdulhamid’in yönetimdeki “çıraklık” dönemi bitmiş, artık “vekiller dediğimi yapmak zorunda” dediği döneme girmiştir. Abdülaziz ve V. Muradı bir vesile ile tasfiye edip, Abdulhamid’i iktidara taşıyan Mithat Paşa’nın Kanuni Esasi’nin “babası” olarak bilinen ve Tanzimat reformlarına sahip çıktığı için, II. Abdulhamid tarafından sürgüne gönderilen, Mithat Paşa’nın aranan insan olur. Mithat Paşa’nın Avrupa’da ve muhalif kesimlerdeki diplomatik girişimleri, dışarıda bir “serseri mayın” olarak nitelendirilir. Mithat Paşa’nın esasta Osmanlı bürokrasisi içinde de genişçe isteneni ve prestiji artan bir insandır. Bu istekler artıkça, Onun ortadan kaldırılması için planlar da kurulmaya başlanır. İngiltere ve özellikle Layard’ın baskısıyla Osmanlıda görev ifa etmesi için dönmesine ikna edilir.

Daha önce de değinildiği üzere, Mithat Paşa önce Şam’a vali atanır. Şam ve çevresinde kendi prensiplerine göre çalışmalar sürdürmesi, II. Abdulhamid siyasetine entegre olmayıp özerk davranması, II. Abdulhamid’e yeni bir Mısır Valisi Mehmet Ali vakasının tertipleyebileceği korkusu vesilesiyle Şam’da görev yapması da uygun görülmemiştir.

Sonunda Aydına vali olarak atanmasına kararı alınır. Zira İstanbul’a getirilip yürütmede görevlendirilmesi durumunda, II. Abdulhamid’e karşı, yakın tertiplere başvurabileceği düşüncesi, kendisinin iktidara taşımasındaki tertiplerinde amcası Abdülaziz ve V. Murad’a yaptığı komplonun deneyimlerindeki tecrübesinden biliyordu! Zaten II. Abdulhamid’in Padişah edilmesinde izlenen hileler, başkası tarafından da kendisine yapılabileceğini kafasına kazıdığı için, en ufak bir kıpırdamada korkusu tavan yapmaya yetiyordu. Bu düşüncesinde de Mithat Paşa yaşadığı sürece, hep baş aktör olarak duruyordu. Ayrıca diktatörler, tüm ihtişamlarına rağmen, içlerinde büyük bir korku ve ölüm yaşıyor oldukları, araştırmalarla sabittir.

II. Abdulhamid, tüm olasılıkları değerlendirdikten sonra, Mithat Paşa’nın Aydın’dan İzmir’e görevini kaydırarak, sürdürmesini uygun görür. Ancak Mithat Paşa, yeni görevinde birkaç aydan fazla kalmaz.

1881’de Mithat Paşa’nın, “Sultan II. Abdulhamid’e karşı suikast hazırladığı ve tıpkı kısa bir süre önce, Rus Çarı II. Aleksandr gibi, bir komploya kurban edilebileceği” dedikodusu dolaşmaya başlanır. Sonra bir operasyon ile önce sabık sadrazamın İzmir’de tutuklanmasına karar verilir.. Ancak zamanında uyarılan Mithat Paşa, Fransız konsolosuna sığınır. Aynı dönemde Fransızlar Osmanlı denetiminde olan Tunus’u egemenliğine almayı planlamıştı. Böyle bir olayın Osmanlı –Fransız ilişkilerini gerebileceği kaygısı da vardı. Bu nedenle Mithat paşanın sığınmasına önce sıcak bakan Fransız Konsolosu, sonra bu sığınmayı geri çevirmeyi, “adil ve halka açık bir mahkemede yargılanması güvencesi” ile Osmanlı yetkili makamlarına teslim etmekten başka çareyi düşünmezler. İstanbul’a gemiyle getirildikten sonra, bir ay gözaltında tutulur ve sorgulanır. 27 Haziran 1881’da “Sultan Abdülaziz’i öldürdükleri” ileri sürülen sanıklar hakkında dava açıldığı açıklanır.

Osmanlı tarihinde ilk kez, eski bir sadrazam hakkında bir iddianame hazırlanarak yargılanır. Sanık sıralamasında, Sultan II. Abdulhamid’i iktidara taşımada en büyük rolü olanlardan biri olan Damad Mahmud Celalleddin Paşa, subaylar, korumaları, pehlivan ve iki hizmetçisi “cinayeti işledikleri” itham olur. Cinayetin iki damadın azmettirmesi ile iki figüran tarafından işlendiği, Mithat Paşa ile Sadrazam Rüştü Paşanın da bu cinayetten haberdar olduğu belirtilir. İki gün süren duruşmada, sanıklara savunma fırsatı verilmeden, karar verilir. 28 Haziran 1881 tarihinde açıklanan kararda tüm sanıklar suçlu bulunur. Ertesi gün Mithat Paşa ve diğer arkadaşlarından yedisi idamda mahkum edilir. Tek ve esas amaç, adaletin tecelli etmesi için değil, II. Abdulhamid’in başından beri Mithat Paşa’dan kurtulma tasarısının neticesi olduğu bilinir. Zaten mahkeme Yıldız Sarayı’nın bahçesinde kurulan bir çadırda yapılır ve kadılar anbean, II. Abdulhamid, mahkemeyi izleyen yaverlerinin de izledikleri ile istişare içinde mahkemeyi sürdürürler. Örfi idare şeklinde süren mahkemenin güvenliğini de yine sarayın muhafızları tarafından alınır. Mahkemenin kararından sonra, Sultan II. Abdulhamid’in talimatıyla temyiz mahkemesi kararı hemen onaylar. Daha sonra Savfet Paşa’nın başkanlığında “Heyeti Fevkalade” toplanır. Çoğunluk hükmün infazından yana görüş belirtir. Ancak Sultan II. Abdulhamid, “İyi görüntü vermek!” gayesi ile mahkemenin verdiği idam kararlarını “Ömür boyu bir kalede kalacak şekilde zindan” cezasına çevirerek onaylar. Sanıklar anında, İzzeddin vapuruna bindirilerek, Cidde’ye gönderilir ve orada buluna Taif kalesinde hapis edilirler. Mithat Paşa’nın yargılanması, “Adalet Parodisi”, “Hileli duruşma”, “Adli skandal”, “Meşum komedi”, olarak adlandırılır ve iç ve dış kamuoyunda kınanır. Ancak bu kınamalar, Mithat Paşa’nın 1884 yılında, Sultan II. Abdulhamid’in azmettirmesi ile öldürülecektir.

Osmanlı devleti, sadece adli skandallarla değil, ekonomik sorunları da ağır ve aşan, kayım, Rusya’ya ödeyeceği Tazminat, Avrupa parasına güvence sağlayamadığı gibi, dış borçları ödeyemez halde olduğu için, dışarıdan içeriye paranın akmadığı ve bir pazar hareketliliğini kaybettiği, açlık ve ekmek kuyruklarının km’lere vardığı bir süreç yaşanmaktadır. Bunun sonucunda, bin bir yolla halktan paranın toplanması için, bir Osmanlı Duyun-i Umumiye İdaresi kurulur Bu idarenin yönetimi de sırasıyla Fransız ve İngiliz temsilcilerce üstlenirken, gelirleri de istediği yöne yönlendirme serbestisini elde etmişlerdir. 1881 yılında Osmanlı imparatorluğunda Hükümet ile idari delegeler arasında “Muharrem Antlaşması” yapılır. Bu antlaşma mali açıdan “devlet içinde devlet” oluşmuş durumunu kazanır. Bunun tek avantajlı yanı, geçici olarak Avrupa devletleri ile gerilimi kısmen düşürmüş olmasıdır. Bu da Osmanlı devletinin yıkılmadığı, ayakta olduğunu ortaya koyması imajını kazandırdığı için avantajlı olduğunu, iflas etmediğini gösteriyordu.

1880’den sonra, büyük güçlerin sömürgelerini genişletme politikasına hız kazandırdılar. Rusya’nın, uzak doğuya yönelmesi de Osmanlı devletine kısmı bir nefes alma imkanını kazandırıyordu. Osmanlı devleti ise Rumeli’deki gerilemeyi bir noktada durdurup, Yakın Doğu’da hakimiyetini takim etme hesabına kitlenir. Artık I. Meşruiyetin tehdidi altındaki otoritesini yeniden tesis etmeyi başarmış duruma varılmıştır. II. Abdulhamid, Osmanlı devletinin en ağır krizlerinden birinde ayakta kalmasını bilmiş ve krizi leyine çevirmiştir. Artık iktidarın dizginleri tamamıyla II. Abdulhamid’in elindedir. 1881’de askeri bozgunu aşmış, meşruiyetçileri sindirmiştir. Babı aliye (basına) boyun eğdirmiş, ulemayı denetimine almış, orduya hakim olmuştur. Osmanlı imparatorluğunda bir sayfa kapanırken, yenisinin açılma zamanı gelmiştir. Sultan II. Abdulhamid’in esas saltanatı henüz başlamış olacaktır. Artık Osmanlı imparatorluğu, Abdulhamid İmparatorluğu olarak inşa olunur.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Bu makale toplam: 3767 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:12:31:16

Son Makaleler

Buyrun Cevaba! Kürt Dili, Folklorü Ve Ulusu Devlet'in Çağrısı Ve Öcalan'ın Cevabı Kürtlere Tepeden İtham! Düşünce Üretmek! Sürgün Halide Edip, Bedirxaniler Ve! Milliyetçilikte Tasnif ve Tahrif! ‘Xorasan Türkü’ ya da ‘Alevi Milleti’ Yalanı! Tarık Ziya Ekinci Abi! Kürt Modernizmi! Milliyetçiliği Parçalamak! 'Sömürge Bile Değil' Deyip, Soykırım Dememek! Antik Kentler Sadece Turizm Alanları Değildir! Türklük Etnisiteye Değil, Devşirmelere Dayanır! Entelektüel, Aydın ve Akademisyen! Kemalist CHP'nin Başarısı ve Kürt Oyları! Travma Kürtçe'me Dokunma Dilime Dil Uzatma! Tehales'in Felsefesi mi, Sokrates'in Mistisizmi mi Bilimsel? Türk Eğitim Sistemi ve Laz Bir Öğretmenin İbretlik İtirafı... Kendisi Olan ve Olmayan İnsan! 'Kültür!' Anadili/Esasdili Yasaklamak! Kürt Mahallesi/Köyü ve Dünya! Kültürel Bir Kamusal Alan, Bizi Doğru Düşündürür! Kenan Ülkesinde Hamas, İsrail ve Kürtler! 'Edebiyat Cumhuriyeti' Kürtlerin Kanon Eseri: Ahmedê Xanî ve Mem û Zîn 30 Ağustos 1922 Zafer mi? 'Halkların Dostluğu' ve Tezat! Modernlik, Modernleşme, Burjuva Sınıfı ve Siyaset! Milliyetçilik Ölüm Makinesi Topal Osman'a İadeyi İtibar!!! Soykırım! Dersime Giderken Bizans İmparatorluğu'nun Yıkılışı Seçim Verileri… Liman Von Sanders’in Anıları Ve Tarih Bilinci! Osmanlı İttihat ordusunda Bir Alman Mareşal, Liman Von Sanders! El Anfal ve 'Kürt Dostları!' Yerel Devlet Uygarlığa, ‘Büyük Devlet’ Harabeye Çevirdi! Devlet ile Çete! Kürtler; Karşıtı İki Aynıya değil, Kendi Ayrılığına Oy Kullansa Ne Olur? Feminen hareket cılız, eleştiri kadük, biat köklüdür! Siyaset, Hassasiyet ve Haysiyet! İmparator, ecdad mı, katil mi? Deprem, ‘Felaket’ ve ‘Kader’ Değildir! 'Benim Kürt kardeşim, ama 'Kürt yoktur' Türk tarihçisi ve Türk siyasetçisi... Tarihi Depremler, Çaresizler Ve Akıl! Sürgün Halide Edip, Bedirxaniler Ve! Samilerin İsrail kolu; Yahudiler ve Holokost! Sümer Ülkesinde Şaristanî ve İşgaller! Mezopotamya’da Sümerler ve Uygarlığı! Milliyetçilik! Kahraman Irk ve Irkçılık! Din, İnsan Ve Felsefi Düşünme! HTŞ, ÖSO Ve Diğerleri Kimin vatandaşı? Kürtçe bilmeksizin, Kürtleri incelemek! ULUS - HALK - SINIF NEDEN BAĞIMSIZLIK!? Rêya Heqîyê İnancı; Müslümanlık, Şialık, Bektaşilik, Nusayrilik Değildir! Devletsiz Ulusun, Egemen Sınıfı Olmaz! Türk Solu ve Aydınlarının Şovenizmi Fazladır, Kürd Solu ve Devrimcilerinin Milliyetçiliği Eksiktir! II. Abdulhamid’i Kemale Taşıyan Talat Paşa- (VI) II. Abdulhamid’i Kemale Taşıyan Talat Paşa- (V) II. Abdulhamid’i Kemale Taşıyan Talat Paşa- (IV) II. Abdulhamid’i Kemale Taşıyan Talat Paşa- (III) II. Abdulhamid’i Kemale Taşıyan Talat Paşa- (II) II. Abdulhamid’i Kemale Taşıyan Talat Paşa, - (I) Tunç-Ellî Operasyonu!" Güneşi Zapt Etmeyeceğiz! Ocak-Medrese Mi? Cemevi-Camii Mî? TALAT PAŞA ve CUMHURİYET Cunan'da Dîl Kırımı Ve Kültürel Yabancılaşma Enver'den Evren'e 12 Eylül... Eski, Kadim, Dil, Halk, Ulus, Modernite Ve Kürdler! Taner Akçam,'Ermeni Soykırımı’nın Kısa Tarihi' Kitabı Ve Kürtler! 'Müthiş' Hatalar Neden? Kürt Ağası ABD, Çelişkiler, İlişkiler ve Kürtler ! Küfürbaz Yüzsüzler ve Kürdler! Türkçesiz Osmanlıcadan, “Resmi Dil Türkçe”ye, Kültürel Türkçülükten, Türk Siyasal Irkçılığına-II- Anlaşılmayan Karışık Osmanlıcadan, ''Anlaşılmayan Bir Dil'' Kürtçeye Varmak! Uygarlık, Mitoloji ve Din! Din, Siyaset ve Bilim Doğu Akdeniz'de Devlet Konumlanmaları Kendime Soruları, Siz de Düşünüyor musunuz? Komik Olmayın Ulus; Siyasal Birliği ve Dili ile Vardır! Irkçılık; Hastalık Değil, İnsanlık Suçudur! Kültür ve Siyasette Irkçılık ve Kürt İşçilerinin Linç Edilmesi! Tuzu bile Bozan Lümpen ve Cahiller ile Aydınlar! Ayasofya’ya Kayyumu (1453) Ayasofya Kilisesi-camii, Müslüman ibadeti ve Cennet yalanı Öteki Olarak, Aidiyat,Hukuk ve Eşitliğe Tutunmak! Eğitimde; Hak-Haksızlık, Etik ve Suç Hak Yolunda Hakikat 'Alevilik' Mi, Rêya Heqiyê Mi?! 'Alevi' Şaşkınlığı Alfabe ve Îmla İttihat ve Terakki ile Devamında Çerkeslerden Bazı Şahsiyetler MUSTAFA KEMAL ve NUTUK İran İslam Despotizmi ve Mustafa Selimı'nin İdamı Mihtra Înancı ve Hîyerarşi Kadın ve Savaş Eleştiride; Pasif, Aşırı ve Zorlama Yorum Olmaz! 'Kızılbaşlık': Osmanlı İle Safevi Çekişmesinde Çıkan Bir Kavram Kürt Siyasetinde Aşılmayan Gelenek; “Kürt Aşiretlerinde ‘Alan Koruma” Kürtlerin Guernica’ları çok, Picasso’ları var mı? Daraldıkça Dersim’den Kopmak ve Kötülük Yapmak! Kürd Aşiretlerinde Alan Koruma Musa ve Kitabı Tevrat Yenilik ve Yenilenme! Alan Tutma Yetmez Davut Kurun ve Anıları... Geçmişten Geleceğe Tecrübe Sunuyor Savaşı ve Değişkenliği İzlemek Failin Suçunu, Mağdura Yığmak! Islam Şiddeti ya da 'Darül Harp'te, Mali Kaynaklar! İnsanlığın Acısını Beynin Açısı Çözer Rêya Heqîyê inancı Mîhtra inancıdır; Müslümanlık, Kızılbaşlık, Alevilik değildir Barış Günü Kutlamaları Şöyle Geçerken, Kürt Siyaset Tarihinde Tabu ve Maraziler.. Türk Milliyetçiliğini, Kürt Milliyetçiliği ile Mukayese Etmek! Savaş Yeni Gelişmelere Gebe, Doğumu Merak Ediyorum Yanlız Kemal Kılıçdaroğlu İçin Değil Tüm Linç Girişimleri Kınanmalı! Değişim ve Özgürlük Savunma: Düşünceler sorgulanmalı, ancak emniyet ve mahkemelerde değil! Rêya Heqîyê, Alevilik ve İslam! Değişim, Zaman, Din ve Astroloji Marksizim’de Ulusal Sorun Yoktur? Dêrsim’de Koçgiri 1919-1922 ve Sonrası!.. 1968-1978’de Birleşen-Ayrışan Sancılar, Türki(y)e Solu ve Kürt Milli Hareketi!.. Devşirmeler ve Devletsizler... Kendine Düşmek Yerine, Özgürlüğü ve Bağımsızlığı Düşünmek! İttihat ve Terakki Cemiyeti (İT-C) Haşdi Şabi ve Irak’ın 'Kerkük seferi' ne idi ne değildi? Kerkük’ün tarihine bir değinme Bağımsızlık Meşru Haktır, Olmadan Olmaz! Güney Kürdistan'da Bağımsızlık Referandumu ve Tercih! Egemenin Savaş-Barış ve Silahlanma-Silahsızlandırma Siyaseti 'Stratejik Derinlik', Mursi ile battı, Suriye ile çöktü Raqqa - Musul Operasyonu ve Sonrası III. Dünya Savaşı Uzun Sürecek 'Bağımsızlık Hedefi İle Kürdler Özgürleşecek!' 4 Mayıs 1937 Bakanlar Kurulu Kararı ve Dersim Tertelesi! Kürt Sorununun Ağırlığı ve Aciliyeti! Kontrollü Darbe III. Dünya Savaşı, Rakka ve Musul'a Dayandı, Abd - Rusya Anlaşarak Çözüme Gidiyor! Kürtler Ne Yapar? Kürt Bayrağı 16 Nisan Referandumu Irkçılık Çekişmesinde İnsani Kişilik, Aidiyet-Kimlik Bilinci ile Şekillenir Ulusal Birlik ve Kongre hakkında düşüncelerim İttihat Ve Terakkinin Devamı, Kuvva-i Milli Teşkilatı Sevdalısı; Nazım Hikmet Ran Memur Toplum Değil, Kendisi İçin Üreten Toplum Kazanır Yalanın Egemenliği, Doğrunun ‘Marjinal’liği! Türkçe Dışındaki Dillere Karşı, 140 Yıldır Uzun Sürece Yayılan Bir Savaş Sürdürülüyor! Ali Rıza Koşar: 38 yıldır içimde bir acı olarak kaldı Tekoşîna Dıjwar! 3. Dünya savaşında ABD–Rusya, Türk-İran konumlanması özgür Kürdistan'a kapı aralıyor Tehlikeli İnsan, Tehlikeli Aydın, Tehlikeli Yazı, Tehlikeli Düşün ve Tehlikeliler Deyip Yaktılar! Kobanê Kürdistan'da Özeldir! T.C Cumhurbaşkanı RTE Uçtu! Kadın, Kürt, Kürdistan ile Bastırılmış Kimlikler Diktatörleşen AKP ve Çözemiyeceği Kürt Sorunu Diaspora, Kanton ve Bağımsızlık ''Silahları Bırakın'' Diyorlar Şengal, Celawle, Kobani’ye DAİŞ/IŞİD Saldırıları ve Kürdistan’da Serhildan! Kürdleri Kürdistan’la Büyütmek yerine, Türkiye’yi Kürdlerle Büyütmek!!! Yahudilik; Hiristiyanlık Çözülmüştü, Sıra Siyasal İslamda! Kürt Romanı ile yüksek Kürt bilincine Kavramları Çarpıtarak, Kürdü Çarpmak! Kürdistan, Türkiye Ve İşid konuşlanması Kürt ulusal özgürlük mücadelesi ile HEP'e, tutsaklaşarak Türkiyelileşen HDP'ye İnkar, iskan, imha kurtuluşmu? Toprak İle Samimiyet(sizliğ)imiz! Kürt soykırımına karşı Kürdistan'ın bağımsızlık hayali