1800'lerin ilk yarısından itibaren Kürt ulusal mücadelesinde gayri Müslimlerden uzak durmak, hatta yer yer karşı durmalar vardı. Bu durumun ortaya çıkmasında Ermenilerin Hıristiyan dünya ile ittifak içinde Osmanlı devletine haklarını kabul ettireceği paradigmasında hareket ederek, Osmanlı devletine yalaka olup, "Kutsal ittifak" görmesinin de payı vardı. Bugünkü Ermenistan devleti de Kürtlerin başında geçen bunca olaya rağmen, kılını kıpırdamıyor, pasif bir kınamada bile bulunmuyor. Kürt ve Ermeni yazarlar çoğunlukla birbirlerinin yaşanmışlıklarına dokunmadan, yok sayarak geçiyor.
Kürt hareketi, 19. yüz yılda, tasfiye olunan Yeniçeri ordusu ve çetelerininin yerine kurulan Nizam-ı Cedid'e ve Tanzimat Fermanlarına karşı dururken, Ermeniler ve Rumlar, Osmanlı devletini yumuşatarak "iyi niyetle" yaklaştıkları için, Kürtlere güven duymuyor uzak kalıyordu. Bu da Kürt Ermeni ilişkilerini soğutuyordu. Tabi Kürtlerin, Rumlar ile Bizans devrinden beri süregelen ve daha sonra Haçlı Savaşı'nda aktif yer almaları nedeniyle de geçmişe dayanan, Hıristiyan alemde derin kırgınlıkları da olduğu eklenince, aşikâr soğukluğun olduğu bilinirdir. Bunun da Kürt ve Otokton gayri Müslimler çekilişini devam ettirterek, soğukluğunu göremediğini tahmin etmek güç değil.
1900'lerden sonra, Yakın Doğuda yaşayan ve Türk -Müslüman olmayan bütün Otokton halklar ve milletlere karşı başlatılan soykırım politikası, Kürt, Ermeni, Rum Pontus, Rum Grek, Laz vs. halklara dayatılırken bile bu marazi çelişki giderilemedi.
Kürt ulusal güçleri arasında, gayri- Müslimlere karşı gösterilen bu hoşgörüsüzlüğü, İttihat ve Terakki ve de geleneğinin yani sıra, bunları örnek alan Iran ve Arap devletleri, 1920'den önce ve sonra, halkların köleleştirilmesi için, çok ustaca kullandı. "Kürtler, Türklerden ayrı davranırsa, büyük Ermenistan kurulur, Kürtlere esir yaşamı yaşatırlar!" diyerek, Kürtlerin özgürlük taleplerini reddedip, dağıttılar, verdikleri sözleri de inkar ederek, Türk &Müslüman iktidarını kurmaya devam ettiler. Bu süreçle, tüm yerel halklar yurtsuz bırakıldı, varlıkları yok sayıldı, yok edilmeye devam edildi. Aynı ortak sonucu yaşayan bu halklar, geçmiş yanlışlarını yumuşatarak, aşamadı, bu yanlışlarından kurtulamadı.
1990'lardan sonra, Kürtler içinde, bu politikayı eleştirerek açığa çıkarmaya yeterli olmazsa da yönelmeler oldu. Özellikle Pêri Yayınları olarak, 2013 yılına kadar, bu yanlış tabuyu aşmak üzere, konuyla ilgili olarak, yaygın ve cesaretli yayınlar yapmayı başarıyla gerçekleştirdi. Türkiye ve Kurdistan'da bu tabuyu, sessizliği kırmayı hedefledi. 22 yıllık sürede önemli bir rol aldı, gözde bir yayınevi olarak sevildi, prestij kazandı. Buna rağmen yapmaya çalıştığımız pek çok şeyde geciktiğimiz de bir gerçek idi.
***
Kürt hareketinde bir diğer önemli tabu ise; iç savaş yani Brakûji idi. Bu Kürtler içinde kınanan, utanç verici boyutta olan bir şey olarak algılanmasına rağmen, açık tartışılıp aşılmadı.
Kürtler arasında, Kürt öldürmek böylece kanıksanıp "normal şeymiş" gibi bir hale de sokulmaya doğru yol aldı. İç infazların özeleştirisi yapılmadı. İki Said olayı, S. Muini ve arkadaşları olayı, 1978 Ali Askeri ve arkadaşlarının Beytüşşebap olayı, demokrasi ve ulusal birlik konusunda rijit davranmalar, 1992 PKK-KDP Behdinan Çatışmaları, 1994-1998 KDP, YNK savaşı, Kürt Meclisini işlemez kılan Dergele olayı vb. tartışılıp bilince çıkarılmadı. Bu çirkin kir adeta sumenin-halının altına süpürülmüş oldu, dersler çıkarılmadı....
Aynı şekilde, Kuzeyde Köy Kurucuları ile Güneyde Müsteşarların neden bu kadar yaygın olabildiklerinin nedenlerini, sosyal, siyasal ve tarihsel olarak, derinlikli analiz etmek gerekir.
Yine Kürt hareketinde, düşünce olarak, stratejik düşünmeme/davranmama ya da stratejik kırılmaların nedeni analiz edilmedi, edilmiyor!
Talabani’nin, Barzani’nin, A. Öcalan'ın, Salih Müslim vs. ile partilerinin duruma göre İranileşmeleri, Türkiyelileşmeleri, Irak ya da Suriyelileşmeleri ve verdikleri zararlar yeterince tartışılır olamadı.
Böyle maraziler, Kürt siyasetinin çıtasını düşürünce, isteyen bayrağıyla, isteyen posteriyle içimize dalıyor, bizim gururumuzu incitiyor. Tepkisizliğimiz işe bizi kahr ediyor.
Bunlar Kürt hareketinde nihrengi noktalardır. Ancak konuşulmuyor. Konuşulmayınca, Kürt barışı olamıyor. Altın değerindeki fırsatlar barışsız geçip gidiyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.