Sümer Ülkesinde Kadınlar Nispeten Özgür!
Tüm sistemlerde kadınlara yaklaşım, o sistemin ne kadar uygar bir topluluk olduğunu da ortaya koyar.
İlk uygarlık Sümer’de, kadınlara kısmen daha az kötü davranılır. Bin yıllarca süren ve başka yerlerdeki kadınlardan daha fazla yasal haklara sahip olur. Kadınlar da erkekler gibi ev, arazı sahibi olabiliyor ve ticaret yapabilir.
Yine de kadınlar ne yapabiliyorsa onu yapabilir, çocuk doğurma gibi. Çocuk doğuramayan kadının kocası, bu gerekçeyi göstererek ikinci bir kadınla evlenme hakkını elde eder. “Kadın işleri” denilen
dokumacılık, bohçacılık, yemek pişirme vb. işler yapar. Erkekler ise Tantı Enki olarak balık avlar, tarla sürer, kanal kazar, tuğla yapar, yapılar inşa eder.
Sümerlerde, “Başı göğe değene dek, tanrı gücenip durdurana kadar yükseltilen” Zıgurat adı verilen kuleler yapılır. Bu kulelerde “büyük insan” dedikleri dini önderler ve diğer krala yakın insanlar yaşar.
Sümer Ülkesinde Üretim, Ticaret ve Yazıcılar
Sümerlerde, katipler ve kayıtçılar önemli yer edinir. Bu önem, rakamlardan sonra sözcükleri ve giderek alfabenin oluşmasını seri şekilde yaratmayı sağladı.
Sümerlerde; ticarettin gelişmesi, Ziguratların inşası, devlet çalışanları, kölelerin kayıtlarını tutan katiplerin, yaklaşık MÖ. 3200 yıllarında ihtiyaç olarak ortaya çıkar.
Katipler, kayıtlarını, ıslak kilden yapılan tabletlere yazılır. Eşeklerle taşınan kil, keskiler, erkek ve kadın kölelere yaptırılır. Yapılan kazılarda, sadece tabletlere yazılan kayıtlar değil, kilden yapılan bira, turşu, şarap testileri de bulunur.
Daha sonraları yazıcılar, sözcükleri simgeleyen şekiller oluşturarak anlaşılır kıldılar. Ters bir üçgen ve alttan içe bir çizgi çizen şekil ile kadını, Yan yana üç “D” şeklindeki yarım ay aşağı bakacak şekilde ve
ortadakini azcık yukarıya çizecek şekildeki şekli ile dağ , kadın ve dağı simgeleyen işaretleri yan yana koyarak, dağ köylerinden getirilen kadın köleler anlamını edinmiş oldular.
Katipler ve yazıcılar, şekilleri bataklıklardan yetişen sazlıkları kullanarak çizerler. Zamanla sazlıkları daha pratik kullananlar, yazı yazma yeteneklerini de geliştirip, hızlandırılır. Sümerlerde şöyle bir
özdeyiş oluşur; “Yazıcının, elleri de ağzı kadar hızlı olanı makbuldur!”
Zamanla yazıcılar, kralların savaş hikayelerini, din adamlarının ilahilerini de kayıt etmeye başlarlar.
Sümer yazıcılar giderek belge yazılar oluşturdu. Aşk hikayeleri, ölüm ve zafer şiirleri yazarak belleklerini güçlendirip kayıt ettiler.
Sümerler geliştikçe, çevrelerindeki geri toplumlar; “Ev, kent, yaşam bilmeyen” dağlardan ve çöllerde yaşayan kaba saba insanlar Mar-tu’lardan söz ederler. “Bunlar tarım yapmak için diz çökmeyen, çiğ
et yiyen, öldükten sonra gömülmeyen Mar-tu” diyerek yeren ve Sümer gelişmişliği ile övünürler.
Sümer Ülkesinde Kent Devletleri
Sümer ülkesinde bazı köyler göç alarak, gelişerek on binlerce nüfusa sahip şehirler oldular. Zamanla büyük şehirler, küçük şehirleri denetim altına aldı. Büyük şehirler sadece şehir değil, kent devletleri
oldular.
Devlet büyüdükçe kattı kurallar koydu. Su ve toprak ihtiyacı, savaşları tetikledi. Ancak savaşların kendilerini güçsüz düşüreceklerini düşüncesi ve tecrübesi ile , “Gidip düşmanın toprağını alırsın, düşman da gelip senin toprağını alır!” diyerek, savaşın tahribatını ve güvensizliğini dillendirir. Bundan
kaçınmak için şehir devletlerinin sınırlarına hendekler kazılır, işaretler konularak korunur.
Sümer Ülkesinde Kutsal Ölülere, Ölenler!
Yine de her şehrin kralının sarayında adamları, eşleri, cariyeleri, yazıcıları, sürüyle hizmetçileri, müzisyenleri, bölük bölük piyade askerleri, atlı ve mızraklı süvarileri, savaşçıları taşıyan ve atlarla
çekilen tekerlekli savaş arabaları vardır.
Krallar büyük mezarlara yerleştirilir. Ardında kralın müzisyenleri, cariyeleri, muhafızları en güzel ve pahalı giysiler giyer, acı vermeyen bir zehir içerek, kadehleri ellerinde efendilerinin yanına uzanarak
ölümü beklerler.
Bugün de Kürtler ve o günkü kültürden beslenerek gelen halklarda gözlemlediğimiz üzere, ileri gelenlerini öldükten sonra da kutsama ve adeta onların ölümü ile kendilerinin hayatının da sonlandığı
gibi bir “çöküş” yaşadıklarını izleriz. Oysaki ölüsüne tapan toplumlar, doğum ve ölümün doğal hal olduğu gerçekliğini kaybeder!
Bu Krallardan biri de Gılgamêş’tir. Gılgamêş ile ilgili anlatılan tanrısal masallar uzun ve ilginçtir.
Sümer Ülkesi işgallere uğrar!
Sümerler tarafından kurulan bu şehir devletler, yaklaşık 500 yıl sonra bağımsız kent devletlerinin
sonuna gelinir. Birkaç kent devletini birlikte yöneten ilk Sümer hükümdarı Kiş Kralı Etena, bütün
bölgeleri istikrara kavuşturur. Birkaç yüz yıl sonra Doğu(İran)’dan gelen akınlar Sümer ülkesini ele
geçirir ve yaklaşık bir yüz yıl yönetir. Ardından, MÖ. 2500 yıllarından sonra, Sümer halkından olan Umma Kralı Lugalzagesi bütün Sümer ülkesinin yönetimine yeniden hakim olur ve Sümer ülkesinin huzur içinde kalmasını sağlar.
Sümerler, Bağdad’a doğru açıldıkça, o tarihte Bağdad yakınlarında iktidar olan Sami kabilelerinden olan Akad Kralı Sarrukin, Umma’ya saldırır ve kenti ele geçirir, surları yerle bir eder. Sümer kralını
kentin surlarından birine bağlar ve herkesin tükürmesi için emir verir. Birkaç kuşak sonra Sümer ülkesi küçük bir eyalete dönüştü ve sönümlenmeye doğru gitti. Karl Marks da, “Kapitalizm Öncesi Ekonomi Biçimleri” eserinde; “İşgalciliğin, uygarlıklar üzerindeki yok edici fonksiyonu” üzerinde durur.
MÖ. 1750 yıllarında, Babil Krallığı Fırat’ın Yukarı kesimlerine kadar bütün Mezopotamya’yı egemenliği altına aldı. Sümerler iktidarlarından yoksun kaldı. Coğrafyalarından sürüldü. Kentler yıkıldı. Su taşıyan kanallar mil ile doldu. MS. 1900’lerde arkeologlar kalıntıları ortaya çıkarana kadar, insanoğlu bu coğrafyanın kendi beşiği olduğunu unuttu!
Tabletler ve günümüz toplumu mukayese edildiğinde, Sümer ülkesinde yaşananlar, Krallık, hatta krallıklar, kültür ve üretimde bir öncü, kendine muhasır bir ilk uygarlık olarak hemen yok olmamıştır.
Tarihte İlk Yazılı Kanunname: Ur- Nammu
Dünyada ilk Ur-Nammu kanunnamesini yazıp, insanlığa bıraktı. Adaleti tabletlere yazarak insanlığa bırakmayı bildi. Bu kanunlar ile hırsızlığı cezalandırmayı, kadınları ve güçsüzleri kısmen de olsa
güçlülerin pençesinden alıkoymayı ve korumayı, ekonomik olarak güçsüz olanları kısmen korumayı, ceza infaz şekillerinden can alma yerine, canı suçtan alıkoyma ve caydırma amacını oturtmaya çalıştı.
Ne yazık ki, Ur-Nammu ismi ile hazırlanan kanunnamelerin hazırlayıcısı işgalcilerle giriştiği bir savaşta ölür. Bir şiirde Ur-Nammu; “Savaş alanının ortasında, kırık bir çömlek gibi terk edilmiş yatıyordu!” diye anlatılır.
Kürtler, Sümer uygarlığını yaşadı, ama…!
Sümerler yine de, komşu halklara öğrettikleri ve komşu halkların onlardan öğrendiği şeylerle yaşamaya devam etti. Bunlardan en önemlisi okuma ve yazmaydı. Tarihte Kürtler, Farslar, Rumlar ve
bölgenin diğer halklarında edebiyat, felsefe, yazım yaşamının gelenekleşmesinde Sümer ülkesinde yaşananların etkisi büyüktür. Bu Kürtler ve farslarda bu etkinin, İslam ordularının işgalinden sonra
gerilediğini görmek mümkündür. İslamiyet öncesinde başta Grekler olmak üzere, Mitra inancındaki halklarda edebiyat ve ilahi edebiyatın gelişkinliğini görmek mümkündür. Bu konuda Baba Tahirê Uryan’ın yazdıklarını dikkatle incelemek önemlidir. Ayrıca, gelenek görenek ve yaşayışın, Sümer ülkesinde yaşananlar ile mukayese ederek ortaya çıkarmak mümkündür. Ancak bu çalışmaların Şoven, sömürgeci ve ırkçı hislerden uzak ve tamamen bilimsel ve arkeolojik çalışmalar ile ortaya çıkarılabilir. Kürt arkeologların yetişmesi, doğru kayıt okuma açısından önemlidir. Yoksa; James C. Davis’in de belirttiği üzere; “Mezopotamya'nın dışındaki halklar, özellikle de Sami halkı, Sümerlerin efsanelerini ve yasalarını bile alarak, kendilerine mal ettiler!” notu, dikkate şayandır.
Newala Çorî, Girê Miraza!
Sonuç olarak; Son yıllardaki Newala Çorî, Girê Miraza ve Mezopotamya’nın diğer alanlarında yapılan çalışmalar, balçıkla sıvanmayacak kadar bizi bin yıllar öncesindeki tabletler, kayıtlar ve bizim olan doğrularla buluşmamızda önemli bir adım oluyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.