Islamiyet, ortaya çıkışından itibaren, yayılmacı ve savaşçı, yani \"Darul Harp\" politikası izlemiştir ve barışçıl değildir. Bunun ancak büyük bir mali külfet ile sürdürülebilineceği aşikardır.
Acaba \"Darul Harp\" politikasının, mali külfetinin hali için, kaynakları nelerdir?
19. yüzyıla gelene kadar, islam ülkelerinde, yeraltı kaynakları petrol, gaz ve diğer gelir kalemleri işlevsizdir. Bu nedenle buradan kaynak yaratmak mümkün değildir. Tarım ve hayvancılık, Arap yarımadasında yok denecek düzeydedir. O halde ağır ve yüz yıllara yayılan savaş giderlerindeki yükün kaynakları için, geride şu kalemler kalıyor.
1- Ganimet; savaşçılar işgal ettikleri alanlarda öncelikle o bölge insanının mali kaynaklarına el koyar. İslâmcılar, bu politikalarının gereği, Mekke\'de, Medine\'de Yahudilerin ticaret yolu ile elde ettiği servetin tamamına, Hıristiyan ve diğer halkların elindekilerine el koymuştur. Ganimet yoluyla, elde edilen kaynağın, 1/5\'i Peygamber, daha sonra da onu temsil edecek Halife ailesine Ehli Beyt\'e aktarılır. Diğer kalan 4/5\'î ise \"Beytul mal\" olarak devlet haznesine verilir. Savaş ganimeti, gelirlerinin ana kaynağıdır.
2- Ciziye, 3- Haraç, 4- Vergi, 5- Zekat vb. kaynaklar da devlet haznesine aktarılır.
Müslüman olanlar, bu kalemlerden daha az etkilenir ve hatta faydalandırılır. Bu ekonomik nedenlerle Müslüman olmayıp, Müslüman görünen topluluklar da az değildir. Kaynakların bu tarzda tedariki için, Akıncı Türkmenler ile Araplar arasında büyük bir benzerlik olduğu, ganimet kapmada buluşurken, Osmanlı devleti Yeniçeri Ordusuna savaşçı devşirerek, devleti merkezileştirerek imparatorluk halini alınca, HALIFELÎĞÎ zor yoluyla sahiplendi, Kur\'an prensiplerini kendisi için kullanır oldu. Iranlilar ise, Islamiyetin Şii kanadı üzerinde yükselerek, Erdebil Tekkesi\'ni yaygınlaştırmayı sağladı. Osmanlı Devleti ise buna karşı, batini ve islam dışı olan eski kadim dinleri Bektaşîlik üzerinden örgütlemeye ve halifeye bağladı, Erdebil Tekkesine karşı Hacı Bektaş-ı Veli Tekkesini yaygınlaştırmaya çalıştı. Bunların tamamı mitolojik olmaktan ziyade siyaset, iktidar ve ganimet kapmada kendini sağlama alma plan, proje ve mücadelesi idi... Adeta bu siyasetle, \"Atlar ve katırlar tepişirken, çimler ayaklar altında ezilir\" taktiği işliyordu. Tıpkı şimdiki devletsiz milletler soykırıma yatırılırken, mazlumların dinle meşgul edilmeleri, dini bir silah olarak kullanmalarındeki tezat gibi. Resmi ideolojinin inşaasında, artık din bir araçtır. Kitleleri köle tutmak için \"Darul Islam\"î güçlendirmek için \"Cihat\" çağrıları sürekli kılınmıştır. Islam aracını/silahini daha iyi kullanmak için, her tür siyasal mühendislik mubah kalınmıştır. Buna kendilerinin şekillendirdiği, \"alevilik\", \"Kizilbaslik\" vs. dedikleri de dahildir. Şimdiki Türk siyaseti, \"Her inanç aynı zamanda Müslümandır\", hatta topuzu kaçırırcasina, \"Türktür\" bile söyleye bilmektedirler. Bu absürt tespitler, ilkel, klan düzeyini aşmamış toplum kesimlerinde, baskı ile ulaştırılınca, karşılık bile bulabilmektedir. Şiddete tabii tutulanlar da büyük bir kırılma, teslimiyet, takiyecilik revaçta olur. Teslimiyeti, asimilasyonu reddedip, kendisi gibi kalanların mucizevi dirilişini gururla görmek mutlu eder insanı. Siyasal islamin çözülüşü sürecinde, bu direnme noktalarının kendilerini geliştirme, aşma ve gerçek laikliği, demokrasi kültürüyle birleştireceğini düşünüyorum. Artık kimsenin ganimet aracı olmaya tahammülü olmaz, olmamalı! Bu konuları daha detaylı ve tarihçesiyle birlikte tartışmak için, Selahattin Ali Arik\'in, \"Alevilik ve Tarihi, Dara Yayınları, Diyarbakır 2019\" kitabını dikkatle incelemek ufuk açıcı olur!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.